Tarihin Alfabesi - 7

Yazan: 30 Ekim 2022 1391

Üç şey ki hayret verir insana: Yok-iken var-olan Âlem, Âlem’den var-a-gelen Âdem; Âdem’den suret bulan söz/mana…-    Âşık Paşa

Bazen bir kitap okursun, hayatım boyunca böyle bir eser okuyamam dersin. Bir gün sonra biriyle sohbet edersin. Bir cümle değil, bir kelime söyler. Okuduğun o bütün kitabın özeti veya özü o kelimede toplu olarak bulursun. Ben de bir sohbet meclisinde bir büyüğümden böyle bir kelime duymuştum: “HAYRET”

“Hayret” tasavvufta bir makam… Tersinden Türkiye’yi açıklayan en güzel kelam… İşte inanılması garip bir tecelli ve maddesinde gizlenmiş bir cevheri… Tarih hayretlerle dolu… Üstad Necip Fazıl’ın bir şiiri geldi aklıma:

Kuyruğu etrafında dönen kedi hayrette;

Âlim ki, hayreti yok, ne boş yere gayrette!

Enbiya, evliya, asfiya, fukaha, ulema ve kudema hepsinin hayatı hayretnüma… Bir tanesinin bile hayat seyrinin tarihine el atsak değil bu yazımız, kitaplık çapta eser vermemiz lazımdır. Fakat kelimelerden başladık. Kelimelerden gidersek şunu görürüz: Kudemaya hayretimizi ne kadar arttırabilirsek, hayranlığımız o kadar artacak. Hayranlığımız ne kadar artarsa, halvetimiz o kadar artacak. İşte “has oda sırrı” meselesi… Yani bir büyüğün gözetimi yönü ve dairesinde gerçekleşen kamil olma, kemale erme veya hedef ve gayeye vasıl olma süreci… Binlerce örneği var tarihimizde Osman gazi ve Şeyh Edebalıyadan, Fatih ve Akşemseddine kadar bir uyarıcı vasıf ve bu uyarıcı vasfın gücünü vahiden alması… Bu mesele hakkında üstad Necip Fazılın: “Veliller Ordusu 333” ve Mustafa Kutlunun “Sır” kitabını naçizane tavsiye ediyoruz. Bu iki eserin toplu manada anlaşılabilmesi için Servet Turgut’un “Kavgaya Süren Aşk” eserini kesinlikle tavsiye ediyoruz.

---

Geçen yazımızda histen bahsetmiştik. Ondan önceki yazımızda inanma kavramı üzerinden bir tarih okuması yapmak istedik. Şimdi inşallah hayret ve halvet yani dert ve kuduret minvali üzerinden ayrık veya ayrılığın tarihçesi ile bir tarih okuması deneyecez inşallah…

---

Muayyen ve mukayyet zamanlarda yapılan işler ve görülmek istenen kişiler vardır. Çünkü alemde deveran eden her hareket bir yöne mütealliktir. Eğer “gaye” hasıl etmişse yörüngeye de mütealliktir. Misallendirelim: Misaller alemi Allah’ın kainatı görebilmemiz için verdiği dürbünlerdir. Onlardan bir tanesini alalım: “Dünya”, bir yönü var ki akıp gidiyor. Aynı zamanda bir yörüngesi var. Hayret… “Ağaçlar” hiç hareket etmeyecekmiş gibiler. Ama tam semaya doğru bir yönleri var… Aynı zamanda enine doğru bir yörüngeleri var. Hayret… “Çöl” durgun tepeler gibi ama her an rüzgar etkisiyle değişen tepeler ve vahalar… Göçmen kuşların, arıların ve ayıların aynı zamanda karıncaların bir yönü var… (Okullarda hep anlatır. Yön bulmak için karınca yuvasına bakılır.) hepsi hayret… Sözün özü, peki ya insanın yönü ve yörüngesi nereye münhasır ve nereye harcanır? Eldeki birçok tarihi kayıtta bu mevcut hatta kazılarda bile mevcut. (Göbekli Tepe ve Pompei şehirleri gibi) Biz Kuran’ı dinleyelim: “Fe-eyne tezhebûn” SİZ NEREYE GİDİYORSUNUZ?... Sorunun cevabı içinde, soru sorarak Allah bizi uyarıyor. İşte bir hayret durumu daha… Nereye gittiğimizin hayreti…

---

Burası çok mühim “Nereye gidiyorsunuz?” hitabının yönünü tayin etmeye yarayan alet ve edevatlardan bir tanesi de “tarih” ilmidir. Üst paragrafa geri dönelim. Muayyen ve mukayyet zamanlarda yapılan işler ve görülmek istenen kişiler vardır dedik. Peki bunu kim tayin edecek? Tarih ilminin ta kendisi… Niye? Neden? Niçin?

---

Çünkü sebep ve nesep şu:

Siyer ilminden başlayalım ki yazımız bereketlensin. Hz. Peygamberin muayyen ve mukayyed zamanlarda Hira’ya çekilmesi yine Peygamberimizin muayyen ve mukayyet bir zamanda hicret etmesi… Hira da ayrı bir hikmet; hicrette ayrı bir hayret var. İşte nesep çizgimiz budur. Yani bize göre tarih ilminin ve biliminin hocası siyerin ta kendisidir. Sireti Nebi ve sireti Enbiya iki kanadı ile ahirete levha, gerisi yalnızca hülya… Fakat sebep çizgisi üzerinden bakınca: -Efendim Nuh (a.s) olayı yoktur. Hz.Musa (a.s) yaşamamıştır. Hz.İsa (a.s) yoktur. Falan filan… Şimdi tarihe bakışı iki boyutlu olarak çok güzel görebilirsiniz bu örneklerle… Nesep ve mezhepten çıkan sebebi buluyor. Ama sebepten gelen sebeplere takılan nesebi bulamıyor. Ahmet Haşim’in çok güzel bir sözü var: “Melali anlamayan nesle aşina değiliz.”

Peki bunların tarih ilmi ile ne ilgisi var?

Bir olayı incelerken tarihten olsun edebiyattan olsun sanattan olsun… O olayın ilahilik vasfına bakılır. Yaratanın Allah olduğuna inanıyoruz. bu bizi sıkıştırmaz hani denir ya : her şeye dini bakma - E zaten her şey din… Din inancı Allah inancı bizi büyütür. Hem enfüste (psikolojide veya aile ilişkilerinde) hem afakta (mimari ve sanatta) ilahi olana yönlendirir. Mutlak ilim Allah'ta, mutlak güzellik Allah'ta, mutlak doğruluk Allah'ta, mutlak, tam ve hak üç kavram işte Allah… İslam sanatı diyoruz. Ebru, hat ve nakış gibi… Bunlar hep insanı rahatlatır. Çünkü fıtratın kendisidir. İslam’ın camisine girersin rahatlarsın. İslam’ın insanı yani Müslüman ile konuşursun rahatlarsın... Tam bu noktada İslam tarihi nerede?

DEVAM EDECEK…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi