46. Sayımız Çıktı!

09 Ağustos 2022

TAKDİM

Zor günlerden geçiyoruz… Başımızdaki zorluğun birini bin edense, ülkenin işletici aygıtındaki kalitesizlik… İktidar-muhalefet ayrımı yapmadan kaydedelim ki; Türkiye’nin politik vaziyeti esasta ve şekilde, müthiş bir kalitesizlik tüttürmektedir. Tezgâha serilen şey saman olunca, başına toplananları da eşekler, katırlar ya da davarlar olmaz mı hiç? Elbette öyle olur…

Dikkat ediniz, bir ülkeyi millet namına idare edecek meclis, o milletin içinden bölge bölge en kaliteli adamlar damıtılarak oluşturulur, bu yolla da ülke, olabilecek en üst baremiyle en kaliteli bir kadroya tevdi edilir… İdealde böyle olur ama… Ya vakıada? Türkiye’nin vakıasında?

Türkiye’nin vakıası elbette, handiyse tersi bir istikamette işletilir… Yıllar evvel, gayretini parti parti seren, türlü başarısızlıktan sonra bizzat bu satırların yazarına “Gerekirse üç trilyon vereceğim ve vekil olacağım!” diyen kişinin, nihayet vekil olması, kendisi namına bir başarı, toplam ülke bahtı namınaysa bir felâketti. Bütünden haber veren, parça bir felâket…

Parti, iktidar veya muhalefetin bir avuç kompradorunu, parti ya da lüks cafe koridorlarında memnun eden bir avuç kalitesiz adam, aynı zamanda koca bir milletin kaderi üzerinde horon tepen bir avuç kalitesiz adamdır! Ve bu adamlar bu horon muvaffakiyetine, yırtık dondan fırlayarak değil, bizzat sistem kuluçkasında palazlanarak ermişlerdir…

Anlayacağınız; ülke idaresini yeni kadrolarla tazelemesi gereken seçimler Türkiye’de, ülkeyi bayatlatma imtiyazını yeniden tatmanın organizasyonuna dönmüştür… Ülkeyi yirmi yıldır tek başına yöneten Ak Parti, milletten CHP’yi terbiye etmek üzere aldığı yetkiyi uzatabilmek için, milleti CHP ile terbiye ve tehdit eder hale gelmiştir… Hani “Biz gidersek, CHP gelir haaa!” zübüklüğü…

Millet, karşısında kendisine bıyık buran CHP olduğu halde, acı zulüm Erdoğan’a vereceği oyun, olageldiği üzere bir gece kâbusu halinde kendisine Özlem Zengin diye dönmeyeceğinden, tepesine bir karabasan gibi çökmeyeceğinden emin değil… Öksüzlük ve bahtsızlıktan peynire dönmüş aynı millet, iki dilim ekmek değil de, iki katman dert halinde kendisine bakan iktidar ile muhalefetin arasındadır, bir hüzün güvercini gibi gene sıkışmak bahtının pervazındadır!

Öyleyse ne olacaktır?

Müslüman Anadolu halkı, üzerinde verem ve sıtma yazan iki kahır raketi arasında, bir pinpon topu gibi kendi kahrının kaderini örmeye devam mı edecektir?

İktidar, millette hâsıl ettiği istifra tavrının tazyikiyle yirmi yıllık mevkiinden düşecek midir, yoksa muhalefet, yirmi yıldır çömeldiği köşesinde bura bura yolduğu bıyıklarını, bir kovboy halatı gibi bufalo sürüsü olarak gördüğü milletin boynuzlarına bu defa geçirebilecek midir?

Biz şunu biliyoruz:

İlki de olsa, ikincisi de, millet, Türkiye cümlesinde esaslı bir özne ya da tumturaklı bir fiil olarak yer alamayacak, olageldiği üzere aynı cümlede kendine ancak, belirtili ya da belirtisiz bir kahır nesnesi olarak yer bulabilecek…

Öyleyse ya ilki, ya da ikincisi mi olacak, olunmak zorunda mı kalınacak?

Duyulmaktadır ki, vasatın tellalı, bunu çığırıyor!

Ama imanımızın avazı bize:

-Mutlaka başka bir yolu vardır ve bulunmalıdır!

Diye sesleniyor… Bu sesi fert fert duyuşlardan, topluluk kulağıyla dinleyişe inkılâp ettirdiğimiz gün, bu yolu bulacak ve bu yolu yürüyeceğiz…

Müslümansak, Anadoluysak, Müslümanlık aşkı ve Anadoluluk iştiyakıyla bu toprakların halkıysak, mutlaka böyle olacak…

Buna, fert fert inanınız ve bunu, topluluk manasıyla arzulayınız…

Fikriniz, nediminiz olsun ki; aşkınız kaim, kavganız daim kalsın…

Nasrullah yetişsin, öyle olsun… Âmin!

 

Mesaj ile sipariş vermek için tıklayınız>>

Kitapyurdu üzerinden sipariş vermek için tıklayınız>>

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi