Rejimin Kurucuları İle Kurtarıcıları Arasındaki Senkronizasyon+ Enflasyonel Hırsızlık+ İllüzyonel Haydutluk= Manen ve Madden Soyulduk!

Yazan: 11 Nisan 2024 8242

Türkiye’de çok şey değişti. Ak Parti de değişti. Artık Ak Parti “rejimi değiştirme” emelinde olan “İslamî” bir yapı değil… Dahası artık sahibi olarak “rejimin hamisi” pozisyonunda… Kırık şiveli sözcüsü Ömer Çelik ağzından sık sık yaptığı Atatürk göndermeleri, takiyye değil, kendi içinde ihlâslı açıklamalar… Mezkûr Ak Parti gediklisi en son Atatürk’ü “ülkemizin kurucu lideri ve ortak değeri” olarak takdis ettikten sonra millete şöyle seslenmişti:

“Atatürk konusunda hassasiyet gösteren tüm vatandaşlarımıza teşekkür ediyoruz…”

Aslında Ömer Çelik biraz Türkçe incelikleri hususunda hassasiyet gösterseydi, kurulabilecek şeyin ülke değil, rejim olabileceğini de dikkate alırdı. Neticede Atatürk Türkiye isimli bir ülkeyi, bir göç kervanıyla steplerden aşırıp getirdiği çelik konstrüksiyon bir sistem üzere kurmadı. Ülke var idi. Osmanlı’dan önce de var idi. Üzerinde devletler, rejimler kuruldu ve çöktü. Şimdi de aynı ülke üzerinde laik-Kemalist-demokratik bir rejim kurulu… Ülke elbette bizim… Hatta kurulu düzen cihetinden devlet de bizim… Ama rejim, idarenin devlete giydirdiği ideolojik yaklaşım tarzıdır. Hiç kimse bunu benimsemek zorunda değildir… Güç kimdeyse, kanunu o koymuştur, evet… Uymayanı da cezalandırır… Bir gün gelir güç dengesi değişir, kanunu koyan da değişir, bu defa yeni kanuna uymayanlar cezalandırılır. O zaman da gene mevcut rejimi onaylamak zorunluluğu olmaz… Şu an rejimi onaylamamak mevkiinde biz varız. Elbette kanunî bir haslet ve hasret cihetinden kendi rejimimizi de istemekte, onunla vatan halkının daha saadetli bir istikamete gireceğine inanmaktayız. Öyleyse mevcut rejime de nasıl baktığımız da buradan belli olur. Yani onun varlığını görüyoruz ama onu kalbî bir iştiyakla benimsemiyoruz ve hatta buğz ediyoruz.

Ömer Çelik mezkûr mesajında işte bu hakikati de Müslüman Anadolu aleyhine tescil eder gibi Atatürk’ten “ülkemizin ortak değeri” olarak bahsediyor. Bu bir hakikat değildir, Ak Parti sözcüsü Ömer Çelik’in, Ak Parti ile beraber hayalidir. Demek istemektedir ki; Türkiye’yi ne güzel keyfe keder idare etmekteyiz, kalkıp da rejimin ve rejim kurucusunun İslam’la olan meselesini mesele etmeyin ve huzurumuzu kaçırmayın!

Yaptıkları bu şeyin karşılığı tam olarak şudur: Derelerimize zehirli atıklarını boşaltan ve gıdım gıdım tüm kasaba halkını zehirleyen dev bir sanayi işletmesine karşı bütün bir kasaba yıllar boyu mücadele veriyoruz, teşkilatlanıyoruz, riskler alıp hamlelerde bulunuyoruz, bu uğurda malından mülkünden ve hatta canından cananından olanlar oluyor, ennihayetinde devlet gücüyle de hareket eden bu dev sanayi tesisine karşı başarılar kazanıyoruz, hatta bu dev fabrikayı ele de geçiyoruz, ama bu defa ne oluyor biliyor musunuz? O dev sanayi tesisinin idaresine, en başta kasaba derelerimize zehir akıtan nizamını ıslah etmek üzere kasaba halkınca tayin edilen yönetim, dev bir sanayi tesisine sahip olmanın avantajlarını tadıyor, daima kaba yerlere kondurulmuş kabaları yumuşak koltuklara insiyak ve intibak sağlıyor, pek bol gelir, sayısız nimet, envai çeşit rahat yaşama koşulu sağlayıcı masiva enstrümanı derken bu yönetim kalkıyor ve tadıp da alıştıkları bu nimetlerin devamı için fabrika nizamını aynen sürdürmeye devam ediyorlar, fabrikanın daha fazla rant için kasaba derelerine atık bırakmasının lüzumunu savunuyorlar, yani kasaba halkının yıllar süren mücadelesiyle elde ettiği kazanımları sıfırlıyorlar, sıfırladıkları gibi bir de kasaba içinden geldikleri için onun içinden hangi cıvataları gevşetince hepten çözüleceğini biliyorlar, hatta kasaba halkına da dev bir sanayi tesisine sahip olmaktan kaynaklı avantajlarından koklatıp kasaba dereleri ve haliyle kasaba halkının zehirlenmesi durumunu kasaba nezdinde önemsizleştiriyorlar ve bir süre sonra gerçekten de kasaba halkından, bu dev sanayi tesisinin kasabaya kattığı değer ve verdiği kıymetten dem vurucu sesler yükselmeye başlıyor! İşte bu kasaba halkı Müslüman Anadolu halkıdır ve işte kasaba içinden çıkıp da kasabaya yan çizen bu kaypak fabrika yönetimi, Ak Parti’dir! Zira Ak Parti uzun zamandan beri şu çizginin belirttiği amentüye gelip sabitlenmiştir:

“İman ettik; Erdoğan’ın ortak değerliğini de içinde barındıran Atatürk’ün ortak değerlilik durumuna!”

Bunun böyle olduğunu aynen ortaya koyacak binlerce misal yok mu? Mesela sorununu çözmüş olmak bakımından başörtüsü mevzuunu gün aşırı Müslümanların başına kakan Ak Parti vasatı, meclise başörtüsüyle soktuğu bir kadın vekili ağzından daha geçenlerde, Fenerbahçe ve Galatasaray tribünlerinin Atatürk temalı koreografilerinin görseliyle şöyle bir mesaj paylaştı:

“Bu akşam bu ülkenin bir ferdi olduğumuz için bir kez daha gururla doldu içimiz! Ne Atatürk ne de herhangi bir milli değerimiz asla pazarlık konusu yapılamaz… Dik duruş gösteren yönetimlerimize, taraftarlarımıza ve tüm ilgililere teşekkür ediyorum…”

Kendi içinde kendi kendini kutlu bir ulu bilge gibi beslediğini de ele verici lisanıyla bu başörtülü kadın vekil, zatıyla önemsizlik şahikası bir vaziyet belirtse de, Ak Parti’de atan iman nabzının ölçülmesi noktasında bize pek güzel bir vetire sunmaktadır. Evet, Ak Parti, Erdoğan’ın da ortak değer promosyonu olarak kabul edildiği bir vasatta, Atatürk’ü sinesine aşk ile basmaya dünden razı olmuştur, Atatürk güzellemeleri de bu manada ihlâslıdır!

Bu yönüyle Ak Parti, kendi cahiliye devrinin kendisini yok etmek isteyen şirk diktasıyla anlaşmış, Ebu Cehil kanunlarıyla Ebu Cehil rejimine krallık etme ve bu rejimin patronajı altında tutulan toplumu öz zatıyla kalkındırma teklifine şehvetle “Evet, evet, evet!” demiştir. Bu demlerde bir süredir izleyedurduğumuz vaziyet, misalini getirdiğimiz bu vaziyettir. Ve bu vaziyet, kendi cahiliye devrinin kendilerini yok etmek isteyen şirk diktasına teslim olmayanlar, onların “Başımıza geçin bizi bizim kanunlarımızla yönetin!” tekliflerini tıpkı Allah Resulü’nün yaptığı gibi reddedenler için, tıpkı Allah Resulü için başladığı gibi bir eziyet devresi başlatmıştır. Bu eziyete rağmen imanından, imanının muhabbet ve öfke kutuplarından taviz vermeyenler sevk-i ilahi ile aslında şu ayetin sırrına vakıf olmuşlardır:

“İstedikleri şudur: Sen taviz veresin ki, onlar da taviz versinler… /Veddu lev tudhinu fe yudhinun” (Kalem-9)

Ayetin “sen” dediği, Allah Resulü’nün şahsında bütün müminlerdir. Her devrin Ebu Cehilleri, ellerindeki dikta gücüyle her devrin müminlerinden imanlarının muhabbet ve öfke kutuplarını gevşetmelerini, böyle yaparlarsa kendilerinin de onlara karşı gevşeyeceğini teklif edip durmuşlardır. İmanı sahih olanlar elbette Allah Resulü’ne uymuş, “Başımıza geç, kralımız ol, bizi bizim kanunlarımızla yönet!” edalı tekliflere karşılık “Sağ elime Güneşi, sol elime ayı verseniz…” düsturlu iman tavrı takınmış ve İslam davasının temel esaslarından vazgeçmemişlerdir…

Ak Parti bir yönüyle bu vazgeçişin ibretlik bir sergüzeştidir!

Tedricî bu vazgeçiş sürecinde en gevşek olanlar, menfaatin kokusunu alınca donunu teklifsiz indirici bir hafiflikle bu vazgeçiş sürecine öncülük etmiş, en sıkılarının da ennihayetinde yardımlarına şeytanî tevil aleti yetişmiştir. Ortalığın bir vazgeçiş karnavalına döndüğü bu hengâmede dünün “Putları yıkmaya geliyoruz!” diye höyküren bıçkınlarının, imanlarından biçilmiş bir halde ennihayetinde “Atamız! Laf ettirmem!” diye gerdan kırdıklarına nice şahitlikler edilmiştir…

Neticede belli olmuştur ki; Ak Parti, rejimin yeni hamisi olarak şöyle bir çizgi çekmiştir:

-Atatürk’ü ortak değer olarak kabul etme çizgisi…

Sonra da bu çizginin ardına geçmeyenlerin üzerine çizik çekmiştir!

Bunu Ak Parti teşekküllerinin en aleladelerine ait organizasyonlardan bile süzmek mümkündür. Atatürk’ü Türkiye’nin ortak değeri görmeye yanaşmayan, daha doğru ifadesiyle yanaşma ihtimali bile bulunmayan teşekküller, kişiler, sakıncalı olarak Ak Parti’nin rejime işaretlettikleridir, bunlar sakıncalıdır, haliyle bunların ancak belli bir sınıra kadar mesafe almalarına, belli alanlara sokulmalarına müsaade edilir. Ak Parti gençlik yapılanmalarına programlarına kimleri davet edip edemeyeceklerini, kimlere kulak verip vermeyeceklerine dair merkezden gönderilen listeler bile vardır. Bürokrasiyi, resmi olmayan yollardan zaten bilgilendirmekten, hangi dernek ve vakıflara kapıları kapalı tutacakları bilgisinden mahrum etmezler…

Velhasıl Ak Parti, istihbarat gibi devlet enstrümanlarını da kullanarak insanları kategorize etmiştir… Erdoğan’ı amasız, fakatsız, lakinsiz ve hatta “Kur’an tahrif oldu, son peygamber benim!” dese bile herhalükârda destekleyecek ilk kesim, Erdoğan’ın da, Ak Parti’nin de en sakıncasız ve en güvenilir insan zümresidir… Bundan sonra zaten sakıncalılar kesimi başlar ve bunların da başında, Erdoğan’ı bugüne kadar desteklemiş de olsa, yer yer yanlışlarını da dile getirmekten çekinmeyenler zümresi gelir… Bu sakıncalılar kesimi elbette zümre zümre, yolda Erdoğan resmi görse yolunu değiştiren histerikli düşmanlara kadar uzayıp gider… Zaten bu manzara Ak Parti’nin bir İslamî parti olmaktan çıktığının, ya da en azından böyle bir partiymiş gibi davranma külfetinden kendisini kurtardığının en bariz kanıtıdır…

Böyle bir vasatta Ak Parti, iktidarını sürdürmek isteyince elbette Atatürk’ü en ihlâslı iç çekişlerle sinesine basmaktan geri durmamış, bunun salt parti organlarından ibaret kalmasının kendisine yetmeyeceğini gördüğünden bir de bunu, Müslüman Anadolu halkına da teşmil etmek istemiştir. Bu emel, 1923’ten itibaren zaten Mustafa Kemal ile kurduğu rejimin emelidir. Böyleyken Mustafa Kemal, Müslüman Anadolu halkının, Müslümanlığı rafa aldırmış bir rejime entegrasyonunu beceremeden ölmüştür. Bu beceriksizliği ondan sonrakiler de sürdürmüştür. Yani Anadolu, Müslümanlığında direnmiştir, teslim olmamıştır! Asra ulaşan hikâyesiyle bu entegrasyon bir türlü gerçekleşmeyince de gerçekleştiremeyen rejim için ufukta çöküş görülür olmuştur… 1999 ekonomik krizi ve MHP-ANAP-DSP üçlü koalisyonu, rejime sahiplik edecek bütün unsurları temsilen bu rejimi, kendi şahıslarında öldürücü bir çaresizliğin kucağına bırakmıştır… Ama işe bakın ki; kendi iç dinamiklerinin kokuşmuşluğu sebebiyle kendine kendine çökecek rejime kurtarıcı halat, o halatı başlarda onun boynuna dolamak üzere bir urgan gibi tutan kesimden gelmiştir! Evet, Türkiye’nin tek parti iktidarı altında çeyrek asrı geçmiştir ve başlarda rejimi boğmak üzere elinde urgan tutmakla suçlanan Ak Parti’nin aslında elinde bir kurtarma halatı olduğu ve bununla da mevcut rejimi düştüğü kör kuyudan çıkardığı anlaşılmıştır!

Şimdi Erdoğan ve Ak Partisi, bu kurtarıcılığın konforunu yaşamaktadır!

Bunun tarafımızca nicesi kaydedilen binlerce emaresi vardır! Hangi birini hatırlatalım ki!

Taze olan birine dokunalım mı?

İngiliz gayrimenkul danışmanlık firması Knight Frank’ın 2024 Servet Raporuna göre 30 ülke içinde ultra zengin sayısı en çok artan ülke Türkiye’dir! Üstelik kitleler halinde milletin ayın sonunu getirememezliğe mahkûm edildiği bir dönemde… Tüm dünyada dolar bazında ultra zengin sayısı % 4,2 artarken, zirvedeki Türkiye’de bu oran % 9,7 artmıştır… Peki, bu ultra zenginler, ultra zenginlikleri için nerenin-kimin turnikesinden geçmek zorundadır? Herhalde Karapürçek Stadı turnikesinden değil! Bu dolar milyonerleri, midelerin kitlesel halde doldurulamadığı bir devrede ve de Türkiye’yi dünya zirvesine taşıyacak mikyasta nasıl artabilmiştir?

Elbette bu enteresan manzara ince aklı olan herkese, rejimin kurucu sahipleriyle rejimin kurtarıcı sahipleri arasında meydana gelen senkronizasyondan haber vermektedir!

Orta yerde bu saadet ve işbirliği kucaklaşması, Anadolu halkını bir eziyet tostunun iç malzemesi haline getirmiştir. Gelir dağılımı eşitsizliğinde Türkiye Avrupa lideri olmuş, 130 ülke arasında ise 28. Sıraya yükselmiştir! Yani Müslüman Anadolu halkı sadece manen değil, madden de soyulmuştur. Geniş kalabalıkların mal varlıkları, enflasyonel bir hırsızlık ve illüzyonel bir haydutluk maharetiyle dar bir saadet zümresine aktarılmıştır!

Anlayacağınız kısa kesitlerini özet halde verdiğimiz bu hikâye, bir mana ve madde soygunudur!

Üstelik canı, mana ve madde cihetinden pek yakılan Anadolu halkı hâlâ durumun farkında değildir. Çünkü vasat 20. Asır başından başlamış bir iğdişle zaten halkın idrakini dumura uğratmıştır… Öyle ki; yeni bir seçim zaferi için söz sihrini kullanmaya başlayan Erdoğan’ın daha birkaç gün önce:

“Biz geldiğimizde emekli maaşı sadece 6 lira idi, şimdi 10.000 lira, nerden nereyeeee!”

Diye ettiği lafı:

“Sayın Cumhurbaşkanı! Madem bizimle maytap geçecektin, akçeye kadar, hatta Lidya sikkesine kadar inseydin ya! Üstelik 66 lira alır iken tok idim, 10.000 lira alırken açım!”

Diye karşılamak yerine, alkışla karşılamıştır… Öyle ya; daha dün anakronik bir sarsaklıkla üzerimize mesela:

“Osmanlı da ne! Bir uçak mı yapabilmiştir!”

Diye ürüyen Kemalist bayağılık, kalıp değiştirmiştir ve her halükarda halkı önce eşek yerine koymak, sonra da aldatmak üzere tüm enstrümanlarıyla tekellüm ve terennümdedir!

Türkiye’de milletin yarası dimağındadır, ona şifa dağıtmak vaadiyle iknaya gelenlerinse ellerinde sadece tuz vardır… Dün jakoben Kemalistlerin yarası azsın da kendisi azmasın diye döktüğü bu tuzu, bugün sözde dindar-muhafazakâr idareler dökmektedir…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi