TAKDİM
Yine, yeni bir seçime gidiyoruz… Belediye seçimlerine… Tasavvufî bir değer atfıyla umum kısmının nefs-i emmare gibi en bayağı bir insanîlik mevkiinde olduğunu söyleyebileceğimiz sayısız aday, birçok partiden olarak memleket ahalisine demektedir ki:
-Beni seçerseniz, size hizmet edeceğim!
Oysa bilmekteyiz ki, nefs-i emmare makamında başkasına pek bir hizmet yoktur, varsa da bu, neticede kendi kendine hizmet edilebilmesinin şartlarını daha çok sağlayabilmek için vardır… Bunu biz ağzımızla söylemesek, vaziyet lisanıyla belediye başkanı olduktan sonra kendisi ve yakınları Karunlaşan nice belediye başkanı zaten söyler…
Belediye seçimlerini kazanabilmek için milyonlarca lirayı birkaç ay içerisinde çöp edenler, elbette birkaç yıl içinde zararlarını bin kat fazlasıyla şehir kesesinden tazmin edebileceklerini bildikleri için bu kadar cömerttir! Türkiye’de belediye seçimleri bu manada zaten, şehirleri yağmalayacakların belirlendiği demokrasi ayinleridir…
Millî ve İslamî kimlikten arındırılan şehirlerimize gulyabani cinsinden dikilen dev rezidanslar, belediye başkanları ile onları belirleyen parti başkanlarının şehirde dehhameleşip ortaya çıkmış nefs-i emmareleridir… Nefs-i emmare, insana kötülüğü emreden nefsdir. Nefs-i emmare mesabesindeki şehirler de, nefsi, nefs-i emmare olan idareciler elinde bu hale gelmişlerdir. Bugün eğer şehirlerimiz nefs-i emmare derekesindeyse, bunun manası onu bugüne dek idare edenlerin nefs-i emmare derekesinde olmalarıdır… Seçimler de işte nefs-i emmare derekesindeki rejimin, nefs-i emmare derekesindeki başkanları yarıştırdığı ve kötülükleri şehirlere tenkiş etme mevkiine geçirdiği nefs-i emmare festivalleridir…
Bundan tam 30 yıl önce, Cumhuriyet’in 70. yılında, seçim sonuçları için verdiği bir mülakatta Muhsin Yazıcıoğlu söyle demişti:
“Seçim sonuçları 70 yıldır halkımıza zorla dayatılan laik Kemalist rejimin iflasıdır…”
Peki, Cumhuriyetin 100. yılında ve bir seçim arifesinde Kemalist rejimin iflas ettiğini söyleyebilir miyiz?
Bunu belki bundan 30 yıl önce değil de 22 yıl önce, Ak Partinin tek başına iktidar devresinin hemen arifesinde söyleyebilirdik. Zaten Muhsin Yazıcıoğlu da, bu cümleleri kullandığı 1994 yılında bu çöküş manzarasını erkenden görmüş ve bu iflastan haber vermişti. Gerçekten de rejim, DSP-ANAP-MHP hükümetinin elinde kalmış, patlamıştı. Rejimin kusturucu hırsızlık ve yolsuzluğu, devlet mekanizmasını işletemez olmuş, ekonomik kriz bürokratik ve diplomatik krizlere evrilmiş, vatandaş karşısında muhatap bir devlet aygıtı kalmamıştı. Umum Müslüman, Ak Parti’nin 2001 yılındaki gelişi ve yarı yoldayken lideri ağzından “Allah bilir, iki sarhoş mu bilecek!” diye yükselişini, Kemalist rejim namına handiyse gerçekleşmiş olan çöküşün bir tamamlanma evresi olarak gördü. Oysa bu evre de sonradan tersine evrildi ve Müslüman Anadolu’nun celp edilmiş desteğiyle gırtlağına basılmış rejim bir anda eskisinden daha da dinamik bir halde doğruldu. Şimdi onun ayağı, umum Müslümanın gırtlağına basmış vaziyettedir!
Olan neyse böyle olmuştur, yani Ak Parti, son bir havl ile canını çıkartması gereken rejimi, bütün havliyle pansuman etmiş ve “muhafazakâr Atatürkçülük” formuyla diriltmiştir!
Bu vaziyette zaten Kemalist rejimin iflasından söz etmek mümkün değildir, belki canımızı daha diri yakabilmek ve bütün bir İslamî nizama daha çok engel olabilmek vasfıyla evrim geçirdiğini söylemek mümkündür…
Zira Filistin’in aleni bir soykırıma tabi tutulduğu bu günlerde, aleni bir dünya kıyamına öncülük etmesi gereken bir millet ve devlet, hangi hımbılın hangi şehri yöneteceği hususunda gıybet festivalleri düzenleyip durmakta, zulmü durdurmak manasına “One Minute” diye haykırılması gereken dev mitinglerde devlet başının arabesk sanatçılarıyla “duyanlaraaa, duymayanlaraaa” diye terennüm edilen düetlerine şahitlik etmektedir!
Türkiye’de “duyanlara, duymayanlara” kaydıyla haykırılması gereken tek gerçek, dev bir felaket uçurumunun kıyısında olduğumuzdur!
Ve bu melalde yapılacak en birinci iş bizce şudur:
-Müslüman Anadolu taşıtı, çeyrek asırdır tam gaz gittiğini zannederken aslında anarya gittiğini anlamalı ve derin bir muhasebe için derhal frenlere basmalıdır…
Yoksa Firavun’u devirmek kastıyla yola çıkanların, Firavun hanesinde göstermiş oldukları üstün hizmet ve buluşların son terkipte faydası devrimci Musa’ya (AS) değil, gene Firavun’adır!
Bizim hanede de devrimleri devirecek devrimler kaydıyla yola çıkanlar, devrimler karşısında devrilmişlerdir ve göz boyayıcı bütün maharetleri de, devrimleri son terkipte ululayıp tahkim edecek cinsinden bir hasılayla mahmuldür!
Ne imiş, köprü yapmış, baraj yapmış, tren yapmışmış!
Firavun’un bizzat kendisi olsaydı sanki, vadiyi kargalar gibi uçarak geçmeyi, suyu inekler gibi derelerden içmeyi, mesafeleri katırlar gibi adımlayarak aşmayı salık verecekti…
Sen ne yaptın sen, üç aşağı beş yukarı Firavun’un-Firavunların da yapacağı şeyler dışında sen ne yaptın?
Velhasıl; yapıldı zannedilenlerin aslında yıkımlara karşılık geldiğini anlayamayacak bir idrak yılımı içindeyiz ve 31 Mart 2024 belediye seçimlerine de bu ahvalde gidiyoruz…
Ne diyelim; Allah’tan, Muhsin Yazıcıoğlu lisanıyla İslam dışılığa yol veren her rejimin, ülkemizdeki rejimle beraber iflasını istiyoruz…