Meslekten Evliya!

Yazan: 11 Nisan 2024 17797

Altın çok olsaydı, bu kadar kıymetli olur muydu? Bir şey ki; ortağı, iştirak edeni, sahibi, erişebileni çoktur, onda altı çizilesi bir kıymet yoktur… Sedefin “Dürr-i Yetim” (tek incili) olanına ne sebeple kıymette paha biçilmez?

Velilik için de aynı şey geçerli değil midir? Hem yazık değil midir ki; Allah’ta her önüne gelen ifna olsun, Cemâl’ine herkes layık bulunsun, her göz o Cemâl’e değsin, değebilsin? Mütekabiliyet esaslı bu nispet ilişkisinde Allah’ın değeri artıp azalmayacağından, O’nun zatında fenaya erenlerin, yani fenafillâh olanların, O’nun cemalini kemâl ile seyredebilenlerin artıp azalmaları söz konusu olur ki; bunun da rücuu artıklığa değil, azlığadır. Yani Allah’a dost olmak rütbesi öyle az omzu süsleyen bir payedir ki; bu sebeple kıymetlidir, tersinden çok kıymetli olduğu için de azdır!

Oysa “Veli-Evliya” kavramı el an cemiyetimizde nasıl da kıymetten düşürülmüş, çocuklara dağıtılan kişniş şekeri gibi alelade soydan bir derekeye indirilmiştir... Şu kokuşmuş cemiyetimizde Veli olduğu iddiasıyla öyle tiplere “Hazret” çekilmektedir ki; aynı adamların suratını görür görmez istemsiz tükürük bezlerimiz gaseyana gelmektedir!

Kendisine aşırı derecede hürmet gösterilmeyince suratı asılıp canı sıkılan evliya mı olur? Olmaz da oldurmuşlar işte! Gösterişi seven ehl-i tarik olabilir mi gerçekten? Olmaz ama oldurmuşlar! Zatının övülmesinden telezzüz edenin, kendi kendini övenin, Emevi sultanları gibi önü sıra çığırtkan gezdirenin, gıybete bulaşanın, bulunduğu makamı bizzat tayin edip takdim edenin veli-evliya olması mümkün müdür? Mümkün değil de, kılmışlar işte!

Niye lafı uzatalım ki; evliya olanın bahası masivada bulunmaz, zira evliya olanın bahası Allah’tır! Peki bu, bahası erişilmez olan bir kıymet değil midir? Ve bu kıymete erişmişlerin adedi azın azı olmaz mı? Normalde öyle olur ama işte öyle olmaktan çıkarmışlar! Öyle olmasaydı piyasada bu denli veli-evliya-şeyh enflasyonu yaşanır mıydı?

Bir keresinde Sırr-ı Sakatî, sırrında Allah’ı bulmuş ve Allah kendisine mana cihetiyle şöyle ferman buyurmuş:

“Ben insanları on cüz olarak yarattım. Bunların hepsi bana muhabbet davasında bulundular. Dünyayı yarattım, bunların dokuz cüzü Dünyaya talip oldular ve Dünyayla kaldılar. Geriye kalan bir cüze ‘Ne istiyorsunuz?’ diye sual ettim. Onlar gene bana aşk ve muhabbet davasında bulundular. Bu defa ahiret ve cennet-i aliyatı yarattım. Bunun üzerine geride kalmış olan o bir cüz de on cüze ayrıldı ve bunların dokuz cüzü Ahirete talip olup onunla kaldılar. Geriye kalan bir kısım, yine benim sualim üzerine muhabbetime talip olduklarını iddia ettiler. Bunun üzerine bunlara aşk ve muhabbetimden hâsıl olacak zahmet, meşakkat ve ibtilayı gösterdim. Böyle olunca bu son zümre de on cüze ayrıldı, dokuzu bu zorluklara dayanamayacaklarını söylediler. Geriye kalan o tek cüz ise ‘Yarabbi! Biz senden, senin aşk ve muhabbet-i ilahiyenden başka bir şey bilmeyiz ve senden gayrı bir şey istemeyiz!’ diyerek bana karşı aşk ve muhabbet davasında sabit kaldılar…”

Öyle ya; Allah’ın zatına taliplik davası emsalsiz bir kıymet belirtirken, bu davada muvaffakiyete erenlerin de kıymet belirtmesi için muvaffakiyete erenlerin azlığı esas değil midir? Dünyadan da, ahiretten de geçmek, geçebilmek bir yana, Allah’a erdikten sonra bir de fart-ı kurbiyetten kaynaklı çile, ibtila, zahmet, meşakkat yüküne talipliği kaç insan evladı sürdürebilir ki!

Normalde çok kimse sürdüremez ama sürdürmeden de nicesini velilik burcuna hop diye kondurmuşlar, kondurmaktalar, konduracaklar!

Filan Hazret de falan Hazret!

Her yan Hazret, sallasan Hazret, sallamasan Hazret!

Orta yere pazarcı tezgâhı yaymışlar ama ona kuyumcu kasası muamelesi etmekteler!

Tezgâhta yerine göre hıyar da var ama, oluruna getirme iktisadıyla ona altın cakası sattırmaktalar!

Eyvah ki ne eyvah!

Cemiyetimizin sandukalarda saklanan velayet kumaşına, meslekten evliya güveler baskın vermiştir!

Bunlara karşı naftalinleşmeyen cemiyetlerin şahsiyet vitrininde, artık gerçek velayet kumaşı sergilenmez olur…

Her hakikate sahteleri musallattır ancak sahtelere kitlesel bir sarsaklıkla hakikat muamelesi yapılan cemiyetlerden hakikatin sakıt olması da kaçınılmazdır!

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi