İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Bir binanın en üst katında demir parmaklı pencerenin, insana zindanı hatırlatması...
Ama nasıl bir zindan?
Dört köşe oda halinde karşı duvarla arandaki engel olan demir parmaklığa sahip olan bilindik bir zindan değil elbette...
Ya ne?
Müşahhas olarak genişçe bir alanla mücerret mesafeler arasında bir engel halinde olan demir parmaklığa sahip olan bir zindan...
Hevânın, hevesin gafletin zindanı...
Bu zindandan kurtulmak isteğinin insanda her daim olması ne büyük şeref... Ama arada sırada akla gelen bu isteğin neyden kaynaklandığı bilinmez... Belki fantezi planında bir heveskârlık belki de saf ruhun vehbi bir durumdan ötürü nefse anlık galebe çalması...
Bir an olsun gaflette olmayan büyüklerin murakabe usulüne karşılık, bir anlık -belki de vehbi olarak- gaflet derisinden sıyrılma temayülü ne kadar da acınası... Hele de o büyüklerin izlerini sadece seyretmek yoluyla bile olsa müşahede edenler için...
* * *
Saatlerin, dakikaların hızla geçtiği raylara bağlanmış esirleriz... Üzerimizden hızla geçen zaman her dokunuşunda bizi birazcık daha yıpratıyor... O bağdan kurtulabilsek... Zaman denilen trenin üzerine çıkabilsek... Olabilsek...
Hayır...
Daha doğrusu olmaya çalışabilsek... O zaman ruhumuzu sıkan bu bağ düğüm düğüm açılmaz mı?
Zaman...
Seni, zapt edebilmek sonsuzluk kervanının hiç yoktan ayak izi olmakla mümkün olmaya başlar... Nefsimizin ayak izini takip eden hallerimizle bize zor olsa da zamanı yakalamak, işe yaramaz kafalarımızı ve beş kuruş etmez gönlümüzü;
lütfederlerse,
kabul ederlerse
ve dahi bir dilenci edasıyla dilenen,
bu kervandakileri sadece uzaktan izlerken onları taklit etmeye çalışan ama onu bile beceremeyen hüviyetimizle bize de merhamet edip izin verirlerse,
yollarına basıp geçecekleri bir toz zerresi olarak feda etmek bizim için büyük nasiptir...
Bir gün elbet “Sonsuzluk Kervanının” kokusunu tüm insanlık yeniden alacak ve bu koku nasiplilerin kalbine -çıkmamak üzere- sinecek. İşte o zaman biz de toz zerresi olmaya kabul edilebilirsek bundan hissedar olacağız...
* * *
Halimizin acınası olması en büyük trajedi sahnelerinin ana konusu oladursun... Bu gaflet halinin kalkması için gayret ve dua etmek gerek...
Gözyaşı pınarlarının demir parmaklıkları eritmesi niyazıyla ellerimizi açalım o halde:
Bizi, yaratılış gayemiz olduğuna tüm kalbimizle inandığımız; senin nizamını yeryüzüne telkin etme işinden mahrum etme...
Ömrümüzün son nefesini senin dinin için şehit olmuş olarak verelim...
Senin rahmet denizin o kadar büyüktür ki ondan binler milyonlar ölçü alınsa dahi bir maddenin tek zerresi kadar eksilme olmaz… Akılla idrak edilemeyecek hazinenden bizlere de lütuflar ihsan eyle...
Biz tüm günahlarımıza, tembelliklerimize rağmen senin ahkâmlarını tatbik etmeye çalışmaya çalışmak işiyle nasiplenen insanlarız...
Bu nasibe layık olabilirsek dünyanın en saadetli insanları sayılabilecek olan bizler lütfunun bolluğunu biliyor ve senden dileniyoruz Allah'ım...
Bizi dünya ve ahiret saadetine erdir…
Tek anımızın bile kâfir ve küfrün meyliyle geçmesinden sana sığınırız Allah'ım...
Habib'in sav in yetimleri olan bizlerin O'nsuz (sav) ve O'ndan (sav) asırlar kadar uzak ama O'na (sav) uymaya çalıştığımız ölçülerle O'na (sav) bir o kadar yakın olmaya taliplik cehdimizle yürütmeye çalıştığımız Seriyyelerimizi muvaffak ve muzaffer eyle Allah'ım...
Asırlardır şanlı bir zafer yüzü görmemiş İslam ümmetinin kalbini İslam'ın zaferiyle mesrur eyle Allah'ım...
Bizi nefsimizin ve şeytanın oyuncağı olmaktan koru Allah'ım…
Senin ve Resul’ünün (sav) ismini şarkın en başından garbın en sonuna cenubun en derininden şimalin en zirvesine kadar taşıma nasibiyle bizi nasiplendir...
Kâfirin ve küfrün kol gezdiği bu dönemde heybetimizi, dilimizin fesahatini, bileğimizin gücünü ve idrakimizin kuvvetini arttır Allah'ım...
* * *
Unutulmasın…
Nefsimizi geçmiş kavgalarla boğuşurken her ne kadar nefsimiz bizi zamana prangalasa da hakikat şu ki:
Küfür istediği kadar yırtınsın, Allah davası ilerliyor...