Modernizm Yalanı

Yazan: 09 Ocak 2019 4746

İnanmanın Seyri
İnsanoğlu fıtratı gereği inanmaya muhtaçtır. İnsana bahşedilen her hassa nasıl su misali yolunu bulamadığı zaman zayi olmaya mahkûmsa, insanın inanmak hassası da mansabına eremediği zaman onca mesafenin kat edilmesine rağmen heba olmaya mahkûm olacaktır. İş, İlahi fermanla kaynağında oluk oluk fokurdayan inanmak keyfiyetini mansabına doğru aktığı yatağında istikamet üzere tutup, menfi tesirlerden mahfazalı bir şekilde olabileceği en berrak haliyle menziline vardırabilmekte…

Meselelerin meselesi, doğumundan ölümüne kadar imanını şaşmaz bir ölçüde mıhlayıp son nefesi hakiki imanla verebilmek…

Tarih boyunca Allah(c.c), insanlara dinler göndermiştir. Allah’ın göndermiş olduğu dinlerin hepsi hak dindir ve eskimez yeni hüviyetiyle İslam onların bozulmamış hallerini kendi dairesi içinde sayar ve yine onları kendi has ismiyle isimlendirir. Hz. İsa (a.s), Hz. Musa (a.s) veya Hz. Nuh (a.s)’ın getirdikleri din de İslam’dır.

İfade etmek gerekir ki, cahiliye devrinde dahi rastlanılmayacak bir pişkinlikle bu Peygamberler ’in (a.s) tahrif olmuş şeriatlerine İslam demek, hak din yakıştırması yapmak hele hele ne sebeple olursa olsun doğrulamak en büyük yanlışlardandır. İslam, inanmak keyfiyetinin asırları aşa aşa akan seyrinde, kurutulan ve zehirli karışımlar bulaşan birikintilerine; muharref din, mansabında derin bir boşluk olanına ise batıl din demiştir. Son asırlarda batılı ortaya beşeri inanç sistemlerini atmıştır. Müsvedde kâğıt üzerine insan eliyle mavi bir hat çizip “bu, sudur” demekten farksız olan bu inanç sistemlerine ise İslam, batıl deyip geçiverir.

Hakikatte böyle bir kıymet belirten beşeri inanç sistemlerine batılı oldukça ehemmiyet vermiş ve onları adeta helvadan putlar haline getirmiştir. Bu helvadan putlar ise cahiliye devri müşriklerinin yaptığı gibi acıkılınca afiyetle yenmiştir. İşin ilginç tarafı ise batılının kendi eliyle yaptığı bu putların önünde Müslümanlar dahi selam durmuştur hem de batılılardan farklı olarak aç biilaç bir şekilde… Bugün Rusya’da komünizmin ancak nostaljik bir değeri varken, Müslümanların arasında İslam sosyalizmi, antikapitalist Müslümanlık gibi kombinasyon değeri sıfırın altında olan kavramların dolaşması iddiamızı ispatlar niteliktedir.

 

Batılının Helvadan Putu
Bugün dünya tarafından ideolojiler sistemli bir şekilde tatbik edilmemektedir. Batılı her karnı acıktığında yani her başı sıkıştığında putunun bir tarafını midesine indirip yine putuna yeni şekiller verip önünde tapınmaktadır. İlk hallerine çok benzemeyen ve uygulamada etkili bir rolü olmayan ideolojilerin bugün önemli olan yanı ise devlete ve topluma yansıyan gölgeleridir.

Ortaçağın kasvetli hurafe serasını demirden dikenleriyle delen modern çağ kendine yeni kavramlar oluşturmuştur. Bu kavramlar alışılageldiği üzere ne muharref dinlerin dogmalarına, ne batıl dinlerin ritüellerine, ne de aslında tam da ihtiyaçları olduğu halde İslam’ın hakikatlerine dayanır. Bu kavramların membaı, mihrak noktası ve kendini nispet ettiği yer insan aklıdır. Aslında hakikat tarafından defalarca cevaplanmış fakat bu cevabın üzerine insan nefsi tarafından daima cüruf kaplı perdeler çekilmiş. “Hayatı anlamlandırırken hangi usul ve hangi dayanak noktalarına göre hareket edeceğiz?” sorusunu insanlığın gündemine lüzumsuz yere sokmuştur. Lüzumsuz diyoruz çünkü her gün gidilen evin yolunu dahi şaşırma ihtimalini tabiatında bulunduran akla altın yaldızlı hilatler giydirerek onu sultan tahtına oturtup hükümler verdirmek yine akıl kârı değildir.

Dünyayı anlamlandırma işinde güya dogmalardan, akla uygun olmayandan kaçınıp gözle görüleni elle tutulanı kayda değer bulan modernizm, gelmiş olduğu nihai noktada kendi değerlerini insanların zihninde sorgulanamaz bir yapıya dönmüştür. Gençliğinde, dogmalara karşı çıkan ateşli modernizm yaş aldıkça insanlık için en büyük dogma haline gelmeye başlamıştır. Öyle ki modernitenin bu haline karşı bir atak geliştiren post-modernizm dahi onun kavramlarını yerinden oynatmaya yeterli görülmemiştir. Bugün insanlığa hadi gelin sizinle solmayacak yeni bir döneme geçelim deyip, olası en mantıklı ve insan kalbini mutmain eden teorileri bu dönemin muhtevasında sıralasak, kaç modernite yobazı üzerimize çullanacaktır, tahayyül edin. Evvel zaman içinde dünyanın döndüğünü söyleyeni ölümle yargılayan Katolik batılı, bugün dünyanın batı değerleri etrafında dönmediğini söyleyen veya bunun şuuruyla hareket edenleri ya öldüren ya da sistem dışı sayan (haliyle hayat dışı sayan) başka bir forma dönüşmüştür. İnsan hakları, özgürlük, ekonomi, siyaset, diğer kavramlar ve değerler onun icat ettiği şekilde olmak zorundaymış gibi bir şizofreniye kapılan batı, askeri ve ekonomik gücüyle aksini iddia edenin üzerine çullanmak için pusuda bekler hale gelmiştir. Bu tavrı uzun vadede boşa çıkacaktır. Galileo’nun mahkeme salonunda hakikati inkâr edip, paçayı kurtardıktan sonra çıkışta yarım ağız “dünya yine de dönüyor” demesini fikri ahlaksızlık sayan anlayış her mahkeme salonunda “Her şeye rağmen dünya batının değil, hakikatin etrafında dönüyor!” diyerek haykıracaktır.

 

Dogmalaşan Modernizm
Zaman içerisinde modernitenin dogmalaşmış akli değerleri, nakil biçimini alınca yani elden ele aktarılmaya başlandıkça bunlardan bir takım sistemler ortaya çıkmıştır. Bu sistemlere siyasi ideoloji/ideoloji adı verilmiştir. İlk başta ideolojilere ispatı mümkün ve bilimsel bir hava katılmaya çalışılmıştır . Bu soyutu bilim haline getirme çabası modernitenin dogmalaştırması iddiamıza bir delil mahiyetindedir. Öyle ki bugün batılı tıpkı Hristiyanlığa yaptığı gibi ideolojiler ve teoriler üzerinde isim değiştirmeden eklemeler, birleştirmeler ve yenilemeler yapmaktadır. Anlaşılacağı üzere batılı ideolojilerin saf halini tahrif etmektedir fakat bu topyekûn din değiştirme gibi değil de reform faaliyeti şeklinde olmaktadır . Zaten tutarlı bir usul belirleyememiş hareketlerin ortak özelliği de budur. Belirlediği hakikat olmadığı için sürekli değişme, ekleme ve çıkarmalara gitme…

 

Yeni Silahlarla Eski Düşmanlık
Yakın zamanda Sovyet Rusya ve Amerika en ateşli ideolojik kavgaya tutuşmuş olsa da bu birleştirmeler, çıkarmalar ve ayırmalar batı felsefi tarihinde süregelmiş ve bugün gelinen noktada ideoloji eski önemini yitirmiştir. Hadiseleri disiplinli ve ciddi bir şekilde incelediğimizde ise Rusya ve Amerika kutuplarının şahıslarında birçok cevaplanması gereken sorular beliriverir. Neden mazide Katolikliğin zıt kutbunda bulunan Ortodoksluğun hamisi niteliğinde olan Rusya komünizmiyle yine evvelden Katolik ve Protestan mezhebinin yatağı haline gelmiş Batı Avrupa ülkelerinin hamisi konumundaki ABD liberalizmi çatışmıştır? Evvelden Ortodoks ve Katolik şeklinde devam eden ateşli düşmanlık bugün nasıl oldu da yine aynı ülkeler haddi zatında liberalizm ve komünizm şeklinde harlandı? Yoksa bu ülkeler arasında evvelden var olan düşmanlıkta şimdi var olan düşmanlıkta inanç için değil de nefsi çıkarlar (reel politik) için miydi? Yeni silahlarla eski düşmanlık devam ediyorsa paylaşılamayan gerçek şey neydi? Ne yani din için haçlı seferi düzenlediğini iddia eden Batı’nın aslında hiçbir zaman öyle bir derdi olmadı mı? Zaten endülüjiyans denilen cennetten arsa satma olayı da Papa X. Leo’nun makam sevgisi yüzünden çıkmamış mıydı? O halde meczup Pavlus’un ortaya atmış olduğu doktrinler ve Yunan felsefesiyle harmanlı Hristiyanlık ve liberalizm, komünizm gibi batının güya dünyayı modernleştirmek için ortaya atmış olduğu ideolojiler yine batılının işine geldiği zaman insanlığı kandırmak için taptığı işine gelmediği zaman ağzıyla yiyip başka bir organıyla farklı bir forma dönüştürdüğü helvadan putlardan mı ibaretti? Nasıl olmuşta insanlık bu zokayı yutmuştu peki? Hele hele, İktisat, siyaset, mimari, ahlak, teknoloji gibi dünyanın maddi ve manevi tüm şubelerini kuşatan İslam dininin ne diye bu şüpheli mezheplere ihtiyaç duymuş ve nasıl olmuşta bunların taraftarı haline gelebilmişti?

Bu sorular hedefine doğru yol aladursun biz kaldığımız yerden devam edelim…

 

Ne Değişti?
İdeolojiler mazide insanlığın derdini deva olamadığı (uygulayanlarında pek öyle bir derdi olmamış) için günümüzde çok büyük ehemmiyet arz etmese de yakın zamana kadar devletler tarafından önemli görülmüştür. Yine belirtmeliyiz ki bu ideolojilere batılı din muamelesi yapıp, teolojik bir vakıa olarak meydan yerinde boy gösterdi. Öyle ki bu dinleri onlara insanları öldürmeyi, bencilliği , kaosu emrediyordu. Evet batılı bu ideolojileri din gibi algıladı ve insaflı bakıldığında bunun böyle olduğu görülecektir.

Ortaçağ’da doğunun zenginliklerinden faydalanmak için haçlı seferleri düzenleyen batılı artık yine doğunun özellikle yeraltı zenginliklerinden faydalanmak için demokrasi götürme seferleri düzenlemektedir. Ne hikmetse demokrasi götürmekle yeraltı zenginlikleri doğru bir orantı belirtir. Yani, bir bölgede ne kadar çok altın petrol, doğalgaz, uranyum vs. varsa batılı demokrasiyi en çok oraya götürmek ister.

Yine ifade etmek gerekir ki, Katolik kilisesinin dogmatik saçmalıklarına inanmayan ve onları kabullenmeyen insanları dinden aforoz edip, kafir ilan eden güya muasır medeniyetler, misal, Sudan’ı ve onun devlet başkanını, Sudan İslam’la yönetiliyor diye çağdışı sayıp, demokrasi dininin kafiri ilan etmiştir. Ve daha nicesini… Bu olay aslında hakikat için değil de kendi nüfuzunu kaybetmemek için Protestanlara saldıran Katoliklerin ruh halinin birebir aynısıdır. Kendi nüfuzu için milleti aforoz eden papa ve ekonomik çıkarları için Sudan devlet başkanını yargılamak isteyen ABD… Katoliklik ve demokrasi bahane, anlaşılacağı üzere helvadan put…

Eski zamanlarda insanları zorla Hristiyan yapmaya çalışan batı bugün askeri, ekonomik, sanal olan tüm teçhizatlarıyla yeni batı değerlerinin misyonerliğini yapmaktadır. Evvel zaman içinde kutsal fetvasıyla devleti devlet yapan ve verdiği misyon ve direktifleriyle devletleri yönlendiren papalık ile bugün iktidarları belirleyen ve devlet politikalarını yönlendiren kapitalist para babaları arasındaki fark ise kıyafet ve birkaç dua kadardır.

O halde soralım: Bugün Hristiyan olmaya bin kere haşa getiren tipleme İslam’ın ahkâm ve ruhuna onca zıt şubeleri olmasına rağmen hangi mantıkla bu ideolojileri kabul etmektedir? Üstüne üstlük, ne diye bu ideolojilerle ne diye İslam’ın ismini yan yana koyarak saçma kombinasyonlara gitmektedirler? Yoksa bunlar, İslam’da eksiklik görüp (haşa!..) bu gibi beşer kafasından türemiş inançlara mı meyletmektedirler?

Şayet böyle değilse, imkânları zorlayıp zulm-û âlem hesabına yürüyen her zehirli şubenin üzerimize çullanışına karşı nizam-ı âlem kılıcımızı çekmemiz gerekmez mi?

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi