Çok mu Sertsiniz?

Yazan: 02 Ağustos 2019 3229

Çok mu sertsiniz? Bu kadar sert olmamak lazım sanki... Biraz diliniz sert gibi... Türünden ithamların Seriyye Vakfından ağabey ve kardeşlerimin kahır ekseriyetinin yakın çevresinden kendilerine söylendiğini, sorulduğunu bizzat yaşadıklarımdan ötürü tahmin edebiliyorum. Evet sertiz! Ama neye sertiz? Kime sertiz? Mazluma mı sertiz, zalime mi? Mümine mi sertiz, küfre mi? Mazluma Yavuz, zalime Yunus muyuz? Yoksa, zalime Yavuz, mazluma Yunus muyuz? Evet! Zalime Yavuzuz! Amma mazluma da Yunusuz! Makam, mevki uğruna hakikati eğip bükenlerden değil; makamı mevkiyi hakikatin önünde eğilttirenlerdeniz. İndi ve nefsani hevesler için “Arada da zalime Yunus canım” diyenlerden değil, Allah ve Resulü ne derse o diyenlerdeniz. Bu yüzden de “Çok sertsiniz sizde canım” nevinden eleştiri oklarına tutulabiliyoruz. Binaenaleyh İslami düsturlarla bize karşı atılan eleştiri oklarına, “Hedefe varmamış bir ok, ıska bir ok olması hasebiyle kendi zatıyla bir şey değilse de, kendisinden sonra atılacak oka nişan nispeti olmasıyla bir katkı unsurudur” ölçüsünü kafamızın ve kalplerimizin kapaklarına yerleştirerek, atılan eleştiri oklarına karşı bir ok atmaya çalışıp, hedefe varmamış olsada bizden sonra çekilip atılacak oka bir nişan nispeti olması ümidiyle katkı unsuru oluşturup bizi eleştiren nazik müslüman kardeşlerimizin de bu konu üzerine tefekkür etmelerini sağlamaya çalışacağız.

Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V)'in 104 isim ve sıfatlarından kendi cesaretsizliklerine peşkeş çekmek için kendi işine gelen sıfatlarını söyleyen, diğer isim ve sıfatlarını duyunca ıslık çalıp gökyüzüne bakarak yürüyecek insanlar, kendi mücerret terazilerinin kapasitesinde bizim cesaretimizin fazla gelmesi hasebiyle tartamadıkları içindir ki kendilerince bir savunma mekanizmasının ardına yuvalanmışlar... Savunma mekanizmalarını düğmeye basıp çalıştıralım: “Yav Peygamberimiz (S.A.V) Rasulur Rahmeti=Rahmet Peygamberidir, merhametlidir.” Diyerek punduna getirip sadece bu tür isim ve sıfatlarını söyleyip, bu isim ve sıfatlardan kendi nefislerini iaşelendirmekten başka bir halt yemezler. Lakin bu durum, karşılarında Peygamberimiz (S.A.V)'in diğer isim ve sıfatlarından bihaber kişiler ve muvafık koşullar olursa işleyebilir. İşletim sistemlerinin karşılarına bileylenip keskinleştirilmiş fikir kılıcı ile çıkmak gerek. Çıkalım: “Kardeşim! Peygamber Efendimiz (S.A.V) Rasulur Rahmeti olduğu kadar El-Mahi'dir! (Küfür kendisiyle mahvedilen)”. Evet evet işletim sistemlerinin monitöründe mavi ekran çıktı... Monitörde karıncalar sağa sola, aşağıya yukarıya doğru ihtizaz etmeye başladı... İşletim sistemlerinin monitöründen “coss” sesi duymak için fikir kılıcımızı bileyleyip keskinleştirelim ve bir daha sallayalım: “Kardeşim Peygamber Efendimiz (S.A.V) Rasulur Rahmeti olduğu kadar El- Münzir'dir! (Kafir ve fasıkların kalplerine korku düşüren) “ işletim sistemlerinin monitörü siyah renge büründü... Monitörün üstünde dumanlar tütmekte... Ve sessizliği bozacak ses ekranlarından çıkıyor... Evet evet kulak verelim çıkan sese: “cosss...”

Kime sertiz? Neye sertiz? Kim için öfkeleniyoruz? Ne için öfkeleniyoruz? Kurda karşı kuzu tavrı takınmadığımız için mi sertiz?   Kurda karşı Aslan cakası takındığımız için mi sertiz? Biiznillah kurda karşı aslan cakası takınmaya devam edeceğiz. Asırlarca aslandık, asırlarca aslan gitmek içinde uğraşacağız. Nitekim Hz. Aişe (R.a) rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (S.A.V) şöyle buyuruyor: "Cenabı Allah halkının on sekiz bin kişisi peygamberler gibi amel işleyen bir kasabayı cezaya çarptırmıştır!" Sahabiler nasıl olur Ya Resulullah diye sorunca Peygamberimiz (S.A.V) buyurmuşlardır ki: "Bu iyi amel işleyen kimseler Allah için öfkelenmezler, iyiliği emredip kötülükten alıkoymaya çalışmazlardı."(Beyhaki,Şuabül İman, Temhid). Bakalım ve dikkatlice okuyup idraklerimizin imbiklerinden geçirelim, peygamberler gibi amel işleyen bir kavmi Allah'ın helak etme sebebini... Bir diğer rivayete göre Allahu Teala (C.c) Hazreti Musa'ya (A.s): "Ey Musa, sırf benim için işlediğin bir amel var mı?'' diye sorar. Hz. Musa da cevap olarak: "Allah'ım senin için namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim, secde ettim. Sana hamd ettim, kitabını okudum, senin adını andım" der. Allahu Teala (C.c) cevaben buyurur ki: "Ya Musa! Namaz senin kılavuzundur, oruç sana kalkandır, verdiğin sadaka üzerine gölge olacaktır, secdede ki tesbih senin için cennette ağaç olacaktır. Kitabımı okuman sana köşk ve huri sağlayacaktır, benim adımı anmanda senin ışığın olacaktır. Sırf benim için hangi ameli işledin?" Bunun üzerine Hz. Musa:" Ya Rabbi! Sırf senin için olacak bir amel bana bildir ki, onu işleyeyim" der. Allahu Teala cevaben Hazreti Musa'ya: "Ey Musa! Benim için bir dost edindin mi? Yine benim adıma hiç kimseyi düşman bildin mi?" diye buyurur. Bunun üzerine Hz. Musa aleyhisselam anlar ki, Allah katında en sevimli amel Allah için sevmek ve Allah'ın namına düşmanlarından nefret etmektir..(Mukaşefetü'l Kulûb). Allah için sevmek, Allah katında ne kadar makbul ise Allah için öfkelenmek de o kadar makbuldür. Birini alıp birini almamak kuşun tek kanadını koparmak, aslanın ön İki bacağını felce uğratmaktır. Tek kanadı kopan kuş göklerde serfiraz ederek uçamaz, hedefine varamaz. İki ön bacağı dumura uğratılmış aslan ise yerinde patinaj çeker durur, ilerleyemez bulunduğu yeri kazar durur. Allah için sevmek ve Allah için öfkelenmek bütündür. Bu bütünden bir parçayı çekip kopartmak sorunsuz işleyen mekanizmayı sürekli sorun çıkartan mekanizma haline büründürür. Bu meselenin önemini kalple ve kafa damarlarımızda daha da pekiştirmek için bir rivayetten daha bahsedelim. Rivayetlere göre Allahu Teala Hz. Yuşa (A.s) vahyetti ki: "Senin kavminden altmış bin kötü ile kırk bin iyi kimseyi helak edeceğim. Hz. Yuşa (A.s): "Yarabbi kötüler için diyecek bir şey yok, fakat iyilerin helaka uğrama sebebi acaba nedir ki?" diye sordu. Allahu Teala cevaben buyurdu ki:" Çünkü onlar kötülere karşı benim adıma öfke duymadılar, aralarında hiçbir şey yokmuş gibi onlar ile yiyip içtiler."(Beyhaki,Şuabül İman,Temhid)

Biz mazluma, mümine sert değiliz... Biz zalime, zulme sertiz! Benim başörtülü anamı subay, astsubay oğlunun mezuniyet törenine almayıp, tel örgülerin ardından oğlunun mezun oluşunu izleyen en mutlu gün olması gerekirken yanında olamayışından dolayı ciğeri yanan, yanan ciğerinin sıcaklığını gözyaşlarıyla dışarıya aktaran anamıza bunları reva görenler sert değil(!), biz sertiz öyle mi? O anam ne kadar öfkeliyse bizde o kadar öfkeliyiz... Üniversiteyi birincilikle bitiren başörtülü bacımız, ablamız sırf başörtüsü hasebiyle birincilikle bitirdiği üniversiteye, bizzat üniversite tarafından hakkı olan konuşma yaptırılmayıp, o ablamızında tabii olarak kürsüden:"Ben okulu birincilikle bitirdiğim halde, bu törene katılmama müsade edilmiyor" cümlesini serdettikten sonra mukaddesat düşmanı hippinin hayvanlara bile yapılmayacak bir muamele ile, o ablamızı kürsüden alaşağı ettikten sonra "Kes sesini! Senin konuşmaya hakkın yok!" Diye böğürerek adileşen zihniyet ve o zihniyetin kuklaları sert değil, biz sertiz öyle mi? O ablamız ne kadar öfkeliyse, biz de o kadar öfkeliyiz... Kamu kuruluşlarının içine takkeli, cübbeli, çarşaflı, türbanlı insanları yıllar boyunca sokmayan ve ağızlarında geviş getirerek nakarat halinde hep bir ağızdan: "Burası laik bir ülke, burası medeni bir ülke!" Diyerek zahirde de batında da direkt İslam düşmanlığından ötürü serdedilen söylemler sert değil, biz sertiz öyle mi? O takkeli dedem, çarşaflı nenem, cübbeli amcam, kapalı ablam yaşamlarını idame ettirdikleri vatan topraklarında, bu vatanın gerçek sahipleri olmalarına rağmen nasıl hor görüldüler ise ve yine o insanlar bu muamelelere karşı ne kadar öfkelendiler ise biz de o kadar öfkeliyiz... İkna odalarında başını açacak diye zorla taahhüt name imzalatılan ablalarımıza ve karşı koyan bir hamile ablamızı ise darp ederek bebeğinin düşmesine sebep olan kara kulak çetesi zihniyet sert değil, biz sertiz öyle mi? O düşen bebeğinin ardından ablamızın ciğerleri parçalanırcasına bebeğine üzülürken, diğer taraftan da kızgın yağlara dökülen demirler nevinden duyduğu öfke... O ablamız ne kadar öfkeliyse, biz de o kadar öfkeliyiz... Hacca gitmek isteyen amcaya"M...d seni tutar bırakmaz" diyerek İslam'a karşı nefretini logar kapağı ağzından peyda ettirenler sert değil, biz sertiz öyle mi? Bu sözlere bir halis müminin duyacağı öfkenin gerekliliği neyse o kadar öfkeliyiz... Öfkemiz davamıza mutabık, davamız İslam'a mutabık... Büyüğümüz Servet Turgut'un kitabında geçen şu cümleleri yazdıklarımızı hülasalandırması için aynen aktarıyoruz: "Hiçbir şeyi unuttuk sanmasın kimse! Gerçek öfke gerçek aşığın malıdır ve onun silahıdır."

Son sözler sadedinde bu yazıyı yazmamıza sebep olan hadiseyi aktarmak istiyorum. Sohbet esnasında "Çok sert değil misiniz? Biraz kaba mısınız?" Sözlerini duyduktan sonra düşünceler beynimde at koşturup durdu. O arada sıla-i rahim yapmak için yolum Ankaraya düştü... Yollar yolu açacak ya! Bir arkadaşla telefon görüşmesi yaptım. Bana telefonda "Seni bir dede ile tanıştırmak istitorum" dedi. Ben de "Fırsat bulursam gelirim inşAllah görüşelim dedim"... Ve tanışmak için dedenin yanına gittim. Yıllarını bu yollara vermiş dede bana bir menkıbe anlattı. Hatırladığım kadarı ile menkıbeyi aktarmak istiyorum. "Bir çoban, kurtla köpeğin çiftleşmesinden olan kırma köpeğini öldürüp ağaca asmış. Daha sonra o zamanın padişahının yolu oraya düşünce ağaçta o kırma köpeğin ölü halde olarak asılı durduğunu görmüş. Çobana " Niye böyle yaptın?" demiş. Çoban:" Padişahım, beni üç gün vezir yapın söyleyeceğim" demiş. Padişah kabul etmiş, çobanı vezirlik görevine getirmiş. Çobanın yapacaklarına engel olmamak şartıyla... Çoban, birçok kişinin kellesini almış ve üçüncü günün sonunda görevini bırakmış. Padişah " Niye o köpeği öldürdün artık söyle..." demiş. Çoban:" Padişahım o köpek kurt ile köpeğin ilişkisinden doğma, yani kırmadır. Koyunlarım her gün eksiliyordu. Ben de bu duruma anlam veremiyordum. Daha sonra baktım ki, bu kırma köpek bize değil, döllendiği yere hizmet ediyor. Her gün dereye bir koyun götürüp, orada kurtlarla beraber onu yiyor. Ben de o kırma köpeği öldürdüm ki hepsine ders olsun. Padişah:" Peki, seni vezirliğe getirdiğimde niye birçok insanın kellesini aldın?" Çoban:" Onun sebebi de padişahım, bu münafıklar da size değil, devletine değil, döllendiği yere hizmet ediyorlar. Kellelerini aldım ki kimse bir daha böyle bir şeye kalkışamasın". Padişah hayretler içerisinde kalıyor ve devletin hayrına değil de zararına çalışan kelleleri gittikten sonra devlet uzun bir müddet rahat nefes alıyor''. Dede'nin, bu menkıbeyi anlattıktan sonra ki cümlesini, benim de bu yazının özü mahiyetinde olarak nitelendireceğim cümlesini yazarak, tavrın ne olması gerektiğinin anlaşılması için kulağımızı dedeye veriyoruz: "Kurda karşı kuzu tavrı takınmamak gerek torunum! Kurda karşı aslan tavrı takınmak gerek torunum!"

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi