Camilere İbadethane Statüsü Verilsin

Yazan: 15 Ekim 2023 1918

Türkiye ekonomik, siyasi ve sosyal kargaşaların zemininde hızla seçimlere doğru gidiyor. Bu gidişte demokrasinin, yani kendisine görülmeden iman edilen modern dogmanın panayırında devasa bir sirkin kurulmasının yakın olduğu da malumdur. Öyle ya bugün doğrudan demokrasi diye bir şeyin olması mümkün değildir. Demokrasi, insanlar arasına inmeyecek kadar ulvî bir dogmadır. Bu yüzden doğrudan demokrasi kendisine ulaşılamaz bir fazilet olarak tepede dururken dünyaya anacak ve ancak temsili bir şekliyle tecelli eder. Demokrasinin yeryüzündeki gölgesi yani… Demokrasi bu temsili şekliyle aranır fakat aradıkça bulunmazdır ve nihayetinde demokrasiye görmeden iman etmek zorundasınızdır. Modern zihnin “aramakla bulunmaz, bulanlar arayanlardır” hakikatini izafe ettikleri bir gizemdir demokrasi… Bu sebepten olsa gerek muhalifler, iktidarlarda hep demokrasiyi ararlar fakat “bulamamak şartıyla” … Ondan sonra cezbeli bir demokrat olarak ortaya atılırlar ve basarlar nidayı:

“DEMOKRASİİİ YOK, ÖLDÜÜÜÜ BİTTİİİ!”

Bu haykırışı somut bir durum tespiti ya da rasyonel bir çıkarım sanmayalım, arkadaşlar… Bu demokrasinin vazettiği bir ritüeldir ve kendisine iman edenlerin faziletini gösterir bir zikir çeşididir. Dedik ya başta demokrasi, zaten aramakla bulunmaz bir gizemdir. Bundan ötürüdür ki her muhalif grubun iktidarda arayıp bulamamakla yükümlü olduğu bir vecibedir.

Velhasıl-ı kelam, demokrasinin mübarek ayları olan seçim ayları yaklaşmış ve bu ayların alametleri zuhura gelmeye başlamıştır. Afiş asmak, meydanlarda çalgı çengi yaparak kulak patlatmak, insanları bir meydana toplayıp coşturmak gibi halkın halk için halk tarafından yönetilmesinin olmazsa olmazı büyük alametlere henüz vakit varken siyasilerin bu aylarda kendilerine oy vermeyen kitleleri devşirmek odaklı söylemlerde bulunma alameti içinde bulunduğumuz bu aylarda başlayıvermiştir. Şimdi bu alametlerden birine odaklanalım…

*  *  *

Yukarıda resmini çizmeye çalıştığımız manzaradan mülhem bugünlerde ortada bir “Alevi açılımı” iddiası dönüp durmaktadır. Özellikle son zamanlarda diyanete yapılan eleştirileri de göz önünde bulundurursak bu açılımın “cem evlerine ibadethane statüsü verilmesi” mevzusunu temel alacağı zannedilmektedir. Türkiye’deki Alevilerin birçoğu da zaten bunun en temel hak olduğunu görür. Öbür türlü FETÖ’nün dinler arası diyalog adındaki şeytani emeline binaen ortaya koyduğu cem evi-camii projesini bir kenara koyarsak hükümetlerin “Benim amcaoğlumun adı da Ali” yollu süper zekâ ürünü Alevilere açılımlarında kayda değer bir şey söz konusu değildir. Bu kayda değer olmama durumu anlaşılmış olacak ki Alevi açılımı söylemi piyasaya “cem evlerine ibadethane statüsü verilmesi” sloganıyla çıkmıştır. İşin nihayetinde statü verilir mi verilmez mi bilinmez ama verilecek karardan önce irdelenmesi gereken mevzuların var olduğu bir kesindir.

Bakalım…

Öncelikle Alevilerin cem evini ibadethane olarak istemelerinin temel sebebi camiinin statüsünü kabul etmemeleridir. Tüm Müslümanların ortak ibadetgahı olan camilere dair bu kabul etmeyişte geri kalan Müslümanlardan farklarını ortaya koymaktadır. Fakat Aleviler bunu sert bir biçimde reddederler ve Aleviliğin Hak-M…..d(asv)-Ali yolu olduğunu vurgularlar. Camiyi ibadethane olarak görmemelerinin sebebini ilkin Emevi hilafetinde 83 yıl Hz. Ali’ye camii minberlerinde sövdürülmesi olarak nitelerler ve bu sebepten camiye gitmediklerini ifade ederler. Bu oldukça garip bir sebeptir. Müslümanların ilk yaptığı mescitten itibaren alırsak kabaca bir hesapla toplamda 1400 yıldır camilerde ibadet edilmiştir ve iddia edildiği gibi 83 yıl sövdürülse bile (ki iddiaların birçoğunun asılsız olduğu söylenmekte ve olsa bile tarihi veriler ancak iddia edilen yılın yarısı kadar olduğunu göstermektedir) geriye kalan 1300 yıl Hz. Ali’nin faziletinden bahsedilmiştir. Bu iddia edilen 83 yıllık bir dönem için bir adet oluşturmanın manasızlığının izahı noktasında Alevilerden bir açıklama beklemek ümmet için en doğal hak konumdadır. Ayrıca bunu yapanlar Emeviler ve haricilerdir. Bugün camii cemaati içinde ne Emevi vardır ne harici vardır ne de Hz. Ali’yi sevmeyen vardır. Hal böyleyken bu gibi komik sebepleri öne sürüp “statü isterük” diye ortaya atılmakta bir mantık aramak doğal olmayacaktır.

Aleviler bir diğer sebep olarak camilerde dinin öğretilmemesini ve orada siyaset konuşulmasını göstermektedir. Biz bunu bir sebep olarak öne sürmelerini maruz görürüz çünkü aleviler camiye gitmemektedir ve bu yüzden kafalarında böyle kurmaları doğaldır. Cuma namazlarında hutbeden din kültürü ve ahlak bilgisi kitabından yarım sayfa okunarak cemaatin hızla dağıldığı bir mekân olmaktan başka yaşı kemale ermiş dayıların birbirine ilaç ikram ettiği bir sosyalleşmeden başka bir sosyal-siyasi alan vaat eden bir konumda değildir bugün camiler… Bugün zaten camilerin işleyişi aksini mümkün kılmamaktadır. Namaz kılmaktan başka camide yapılacak bir şey yoktur.

Şimdi bu kıldan tüyden sebepler bir kenara bırakılıp “cem evlerine ibadethane statüsü verilmesi” meselesi değerlendirilmeden önce Alevilerin neden camileri ibadethane statüsünde görmedikleri gerçek sebeplerle Aleviler tarafından açıklanmalıdır.

Biz ayrı bir dinin mensubuyuz diyorlarsa (ki demiyorlar) verilsin.

Biz ayrı bir mezhepteniz diyorlarsa mezheplerin statüsü fark etmeksizin namaz hepsinde farz olduğundan ayrıca bir ibadethane statüsü ihtiyacı doğmamaktadır. Farklı ritüeller için böyle bir iltimas söz konusuysa mesela o zaman Kadiri, Nakşi, Rufai gibi tariklerin de özel ibadetleri vardır ve o zaman tekke ve zaviyelerin yeniden açılmasına da beklemek onların en doğal hakkıdır buna da destek vermeleri beklenir.

Aksi takdirde sürekli kendilerinin ayrımcılığa, ötekileştirmeye maruz kaldıkları noktasındaki söylemlerini “kendilerini bilerek ayırma” olarak anlamak mecburiyetindeyiz

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi