İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Ruh kaidelerimiz bu memleket ve onun nezdinde İslam aleminde akamete uğradığından beri üzerimize çöken bir pısırıklığın olduğu vakıadır. Nedense savunma mekanizmalarını sürekli harekete geçirmek zorunluluğu hisseden bizler mealen “İnanıyorsanız üstün olan sizlersiniz!..” ayetinin muhatabıyız ve bu muhataplığın ne derecede şuurundayız? Mukaddesatımızın insana vaaz ettiği işlerin ve bunu dayandırdığı mihenk noktalarının objektif olduğunu ve objektif olan bilimle uyuştuğunu ispat etmek için tevil hudutlarını ıkınırcasına zorlamak zorunda hisseden Müslümanlar acaba bilimin tarafsızlığı üzerine bir sual getirme istihkakını niye kendinde bulmazlar? Cevap basit, adeta nadasa bırakılan inanç ve kültür bahçemizde anızla beraber ne kadar kök varsa yakılmıştır. Bu tahribatı telafi edebilmek imkânsız olmasa da “zor”un da bin misli üzerindedir. Fikir meydanında İslam’ın yağız atlı süvarisi Necip Fazıl Kısakürek’in de ifade ettiği gibi idrakler iğdiştir.
Bilimin birçok tanımı mevcuttur. Genel itibariyle varlığın, en küçük maddi cüzden devasa kozmik bütünlüklere kadar, temellerini ve işleyişini anlamlandırmak için bir nedensellik içinde gerçekleşen; yöntem, deney, gözlem gibi aşamaları içeren pratik ve entelektüel bir faaliyettir. Peki aşırı genelleyici bu tanım objektif midir?
Bilim bir olayın sürecini somut olarak ortaya koymak amacını taşırken aynı zamanda meseleyi felsefi bir yere de bağlar. Bir hadisenin bidayetini ve nedenini bilmeksizin bu süreci hem bidayet hem neden yerine koyar. Misalen saf suyun 100 derecede kaynamasının nedenini sorduğunuz zaman modern bilim nihayetinde saf su 100 derecede kaynar diyecektir. Bunu kaynatan ne dediğinizde ateş, ısı gibi cevapların sonunda öfke patlaması halinde ateşe suyu ısıtan nedir dediğinizde ateşin kendisi diyecektir. Bilim cevap vermediği bu tür soruları sürece yönelik yaptığı deney ve gözlemlerle izah ettiğini ve bu durumu bu şekilde nedenselliğe bağladığını iddia ederek aslında ideolojik tavrın daniskasını icra ediyor.
Bir şey kendisinin nedeni olur mu? Ya da farklı bir sual olarak; bir şeyin nedenini sormaya verilecek cevap objektif olur mu? Üniversiteye giden bir öğrenciye neden bu bölüme gittin diye soracak olursak çünkü bu bölümde okuyorum cevabı ne kadar absürt değil midir? Ya da bu soruya üniversite kavramının etimolojik ve epistemolojik kökenlerinden başlasa açıklamaya… Herhalde bu cevabı verenle birlikte, akıl nimetinin kullanılma ihtiyacının olduğu hiçbir faaliyet gerçekleştirmeme kararı alırsınız. Peki gayet kendinden emin ve küstahça İslam’a saldıran ve güya bu tavırla objektif olan tiplerin kendi inanışlarını dayatma hürriyetinden niye rahatsız değiliz?
Kimse kimsenin dinine karışamaz ama bilim ortaya bir husus koyduğu zaman din devre dışı kalır gibi beylik laflar eden akıldan piyade yaratıklar acaba modern anlamda bilimsel bilginin kendini natüralist felsefeye dayandığını bilmiyorlar mı? Biliyorlar…
Peki bu dayatmalara muhatap olup bunları çiğnemeden yutan Müslümanlar; bilimsel müesseselerin bilimsel bilgiyi ortaya çıkarırken belli inanç esaslarıyla hareket ettiğini biliyorlar mı? Bilmiyorlar…
Bu söylediğimiz afaki şeyler değil. Bilimin tarih içerisindeki seyrinde kendi tekamülünü nasıl gerçekleştirdiğine dair birkaç sayfa karıştırmak bile yetecek. Misal pozitivizmin bir insanlık dini olduğunu haykıran ve bu dinin tebliğini tüm dünyaya (yaşadığı devirdeki Osmanlı sadrazamı Reşit paşa aracılığıyla padişaha ve Osmanlı toplumuna bile) yapmaya çalışan Auguste Comte tarafsız mıdır? Bu dine uygun yaşamanın ilmihal kitabını bile kaleme almıştır. Bu dediğim de hiç uçtu kaçtısı olmayan bir hakikattir. Dileyenler Pozitivizm İlmihali adlı kitabı incelebilir. Bu dinlerin lağvedilmesi gerektiğini savunan ve sosyolojinin de kurucusu olarak anılan bu adam mensubu bulunduğu dinin dindarıdır. Az önce bilimin iman esasları vardır dedik. (Öyle ki bu esaslar handiyse İslam’ın iman şartlarına mukabil altı esastır.) Evrenin kesin gerçek olduğuna, bütün gerçekliğin evrende bulunduğuna, evrendeki olgu ve süreçlerin doğal nedenleri olduğuna, evrenin bir düzen içinde olduğuna ve bu düzenin insanlar tarafından muhakkak idrak edilebileceğine vs vs… Bunlara tabiri caizse iman ettim demeden modern bilim açısından bilim yapmış olmazsınız. Mezkur kaideler “Bilimin temel varsayımları” adı altında modern bilim literatüründe yerini muhafaza etmektedir. Ön kabuller ampirik değildir. Zira maddenin en küçük yapıtaşından devasa kozmik bütünlüklere kadar irdelenip sonuçlanırsa bu sonuç deneysel olur. Bunların hepsi ön kabuldür ve sözüm ona tarafsızlıktan fersah fersah uzak bir anlayış üzerine bina edilmiştir.
Bir insan derse ki; benim için mutlak hakikat Allah’ın, peygamberi (aleyhisselatuvesselam) aracılığıyla arz üzerinde vaz ettikleridir. Ve eklese; ben bu yegane kudret sahibinin kainatı yaratırken koyduğu kaideleri ve zatı seniyyesinin adetlerini görebilmek için gayret edeceğim… Ve bu Müslüman adam da bu ön kabullerle çalışmalar yapsa; bu insanın kavramsal ve mantıksal açıdan objektiflik seviyesi, Dawkins ve Hawking gibi insanların objektifliğinden aşağı olmayacaktır.
Bir oluş sürecinin incelenmesi noktasında mühim doneler ve bilgiler koyar önümüze bilim… Ama bilimin iddiası aynı zamanda bu olay ve olguların niçin sorusuna cevap vermektir. Hiç korkmadan bildirelim ki bunun cevabı asla ve asla objektif olmaz. Görüşlerimize katılmayan arkadaşlar “evreka evreka” diye atlamasınlar. Burada bahsedilen “niçin” ilk neden sadedinde. Ateşe suyu ısıttıran ne?
Mealen “Oku attığında da sen atmadın Allah attı...” ayetiyle de misallendirebileceğimiz üzere İslam’ın bunlara cevabı bütün şüphelerden arınmış bir netliktedir. Neticede İslam’ın objektiflik gibi bir iddiası ve gayreti yoktur.
Çocuklarımıza sorgulamak öğretilmiyor, gibi sloganları ağızlarına sakız eden mütekebbir aydıncık tiplemeleri kendilerine elitlik payesi veredursun, Müslümanlar olarak bu cümle ile dayatılan şeylerin akıl nimetinden mahrumluğuna parmak basalım. Sorgulama derken insanların hak dinden olacak şekilde imanın sorgulanması gibi üfledikleri bu vesvese neden kendilerine “bilim” adı altında verilen her şeye “koşulsuz şartsız benden okey” davarlığına büründürüyor sizleri? Düşünün Türkiye’de okullarda fizik derslerinde öğretilenler mi inkılap derslerinde öğretilenler mi daha çok sorgulanıyor yoksa İslam’ın ahkamı mı? Bilimsel tezlerin en kuvvetli varyasyonu olan “doğa kanunları” bile bilim dünyası içinde tashih ve cerh edilebiliyorken neden hipotez çapında olmayan şeyleri bile kabul zorunluluğumuz olsun? Bilimin içerisindeki insanların bile hiçbir mutlak doğrunun olamayacağı üzerine yıllar süren çalışmalar yapmışken (örneğin Popper’in Yanlışlanabilirlik İlkesi, Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi) biz neden evvela fiziki olan bu tür hususların hiçbir hata kabul etmez doğrular olduğuna kanaat getirmek zorundayız?
El cevap: Öyle buyurdu Zerdüşt…
Buyursun, buyurun… İstediğiniz kadar buyurun, önden siz buyurun. Müslüman alemindeki bu aşağılık kompleksi oldukça bu sindirilmiş çaresizlik oldukça gavurcukların buyruğu çok olur. Ama biliyoruz ki güneş balçıkla sıvanmaz.
Biz Müslümanlar olarak tarafsız değiliz olamayız, olmamalıyız da… Ama İslam’ı ve Müslümanları kendi kısır anlayışları çerçevesinde ilzam ettiğini düşünen cüce mahfillerin, evvela mantık ve hikemiyat noktasında İslam’ın tedrisatından geçmeleri elzemdir. Buna çanak anten olan mazur Müslümanlar’ın da mealen “Ey iman edenler!” diye başlayan ve en sonunda “iman ediniz!..” diye biten ayete tabiyetlerini, evvela iman edenin üstün olduğu şuuruyla tahkim etmeleri şarttır.
Bu söylenenlerden tabi ki bilimsel verilerin topyekûn reddi gibi ham yobaz ve kaba softa anlayışı çıkarılmaması gerek. Dediğimiz gibi bilimsel yöntemler özellikle bir olay ya da olgu sürecinin incelenmesi açısından bize net doneler kazandırır. İslam aleminin inhitatı tersine çevirebilmesi için kendine münhasır bir minvalde maddede tahakküm kurması elzem...
Kendini tarafsız diye kabullendirip hakikat düşmanlığına kuşanıp böbürlenen gavurcuklarla beraber, er işi ve her oluşu bilimin oligarşisindeki verilere dayandırmaya çalışan akıl mağduru Müslümanlardır muhatabımız. Modern bilim objektif olamaz. Hele hele İslam’ı kritik ederken deney ve gözlem probleminden dem vurma haddini kendisinde bulamaz birazcık ilim haysiyeti varsa. Kendini natüralist felsefeye dayandıran modern bilim; deney ve gözlem yönteminin tatbik edilemeyeceği varsayımlar taşır ve bu anlamda dini ilzam da edemez. Şimdi bütün bunlardan itibarla muhatabımız olan bu iki grup insana da sorsak bilim objektif mi diye. Vereceği en sarih ve kendinden emin cevap “Bilimiyoruz” olacaktır vesselam…