Takıyyenin Kemal'i

Yazan: 07 Temmuz 2022 1945

“Hal göze değil nazara tabidir.”

Bazı sözler vardır, karanlığa meşale yakan sözler… Yoğun malumattan, fikir imbiği ile damıtılmış, tıkanmış idrak yollarını açıcı hüviyete sahip kıymet hükümleri vardır. İşte bu sözlerin nevisindendir yukarıda zikrettiğimiz söz. Göze malik iken, delici nazarlardan mahrumluğumuzu ihtar etmekte bize… İnsana bir bakış lazım… Görmekten daha ziyade sezmeye vesile bir bakış… Hısımını da hasmını da ayrıt edecek, soylu atların yollarında leş derdine düşmüş itin ayak izlerini inine kadar takip edebilecek, iz sürücülüğüne namzet bir bakış lazım…

Hele ki bu zamanda, hem de ne lazım!..

Malumunuz yaşadığımız bu devirde tavır adamı kıtlığı yaşanmakta. Mertlik mefhumu hayal dünyamızdan bile çekildi. Evvelde en azından romanlarda, filmlerde rastlardık. Şimdiyse onu konu edecek yazarlar da pek kalmadı. Tüfeğin bozduğu mertliği bile arar olduk… Herhalde Köroğlu bizim politika gündemimize vakıf olsa, o hiç sevmediği tüfeği alır kendi şakağına dayardı…

Öyle silindi ki mertlik hassası ruhumuzdan, “Bu adam namerttir itibar etmeyin!” diye haklı bir çığlık atsak, “Ee yani, ne olmuş ki…” diye karşılık alır olduk cemiyetten.

Birkaç fikirdaşımız, derdimizin dertlisi gönüldaşımız olmasa kendimizi deli sayacağız…

Namertlik üslup olmuş, kim ağlaya mert yiğite…

***

İç politikamızda yıllardır bir maskeli balodur sürmekte. Yüzünü gösterenin yüzüne tükürüldüğü bir zeminde kaç zamandır Anadolu insanı güdülmektedir. Muhafazakâr tarafta bulunanlar sözüm ona takiyye ruhsatı ile ahbesi andıran maskeler çekerken yüzlerine, diğer tarafta Kemalizm’in mümessilleri zafere giden her yol mubahtır sözünün rehberliğinde, yüzlerine muhafazakâr camianın büyüklerini hatırlatan makyajlar sürmektedir. Aslancıklar sırtlan postundayken, yeleli sırtlanlar aslan otağında…

Bize bir bakış lazım! Çehrelerden niyetleri süzeceğimiz bir bakış…

Geçenlerde Hacı Bektaş-ı Veli’yi Anma etkinliklerinde bizim sofu Kemal’in vaazına denk geldim… Feyizli bir sohbetti(!) Ahir zaman mollası Kemal Kılıçdaroğlu sohbetinde, ırkçılığı esefle kınadı ve “Mültecilere ırkçılık yapmamaya çalışmalıyız.” nutkunu okudu. Aynı zamanda Batı’ya, İslam dünyasındaki sıkıntıların sebebinin güzel dinimiz olmadığını izah etti… Ve ekledi, “İslam dünyasındaki sıkıntıları, İnsan Hakları üzerinden eleştirin.” diye… Vaazının sonunu da kallavi bir dua ile bağladı:

“Anadolu’yu bize yurt yapan, bu toprakları bir ilim irfan coğrafyasına dönüştürmek için çaba harcayan bütün erenlerimizi, velilerimizi, mürşitlerimizi, pirlerimizi, dedelerimizi huzurlarınızda şükranla ve rahmetle anıyorum.”

Üstadın gençliğe hitabesinde bir büyüğün dilinden aktardığı ve gençliğe vasiyet ettiği nurdan düstur geldi aklıma, nakledeyim:

“Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençlik...”

Bahsi geçen sohbetin niyetini kavramak için iki beden büyük gelecek bir feraset tanımı…

Bu sohbetteki niyeti sezmeye kuru bir nazar kâfi gelecektir zannımca:

“Apaydınlık bir sabahta bir tencere ak sütün içinde, irice bir kömür tanesini görecek kadar gözü körleşmemiş bir gençlik…”

Alıştık artık böylesi pişkinliklere, yüzsüzlüklere…

İslam ülkelerindeki savaştan, yoksulluktan yakınanların zihniyeti değil mi bizi bu hale getiren…

İslam’ı imar ve ihya, Müslümanın canını, namusunu müdafaa makamı hilafeti lav edenler bunlar değil mi?..

“Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz.”

Diyen ahbesin biricik takipçisi olanlar, ne zamandan beridir Allah dostlarına muhabbet besler oldu.

Mültecilere ırkçılığı hoş görmeyen bu zevatın belediye başkanı değil mi ki, Suriyeli sığınmacıların suyuna zam yapmayı teklif eden. Allah’ın suyunu kullarından sakınanların akıbeti malumunuz…

Daha evvel katıldığı bir televizyon programında “Türbanı serbest bırakmak Anayasa ihlalidir.” diyen bu zat değil de kimdir…

Midemiz bulanıyor gayrı…

Siyasi potada oy almak isteyen Müslümanların o çok meşru takiyyesi, CHP ile Kemal’e eriyor…

Hatırıma bir kıssa geldi, Bekri Mustafa’yı bileniniz vardır… İstanbul’da ayyaşlığı ile nam yapmış bir zat…

Bir gün Ayasofya Camii’nin önünden geçmektedir… O sırada musallada bir tabut var, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yok. Cemaatin, beklemekten canı sıkılır ve başında kavuğu, sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa’yı ‘hoca’ zannederek namazı kıldırmasını söylerler. ‘Yok, ben hoca değilim’ dese de, dinlemezler ve zorla öne geçirirler. Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar. Cemaat, ölüye ne söylediğini merak eder. Bekri Mustafa gülerek cevaplar:

“Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun. Eğer orada, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu dersin. Onlar durumu anlar...” dedim.” der.

Halimizi soranlara haykırmalı;

“CHP’nin genel başkanı Gandi Kemal, ümmete vaiz oldu!” diye…

İşi bilenler halimizi anlarlar.

CHP için Deniz Baykal’ın çarşaf açılımıyla başlayan bu süreç, bakalım bizlere ne tiyatrolar gösterecek… Kemalizm’in hasbi sırtlanları karanlıkta dişlerini pençelerini bilerken, takma yeleli bu sırtlanlar Anadolu otağını ele geçirmek namına aslanlara akrabalık imtiyaz etmekte… Büyük Doğu laboratuvarının imbiklerinden süzülmüş, son ihanetin hesaplaşmasına kadar da bize meşale olacak Üstad’ın şu sözü ile bitirelim yazımızı:

“CHP bir parti değil, Türk’e dinini, dilini ve özünü kaybettirmeye memur bir katliam müessesesidir.”

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi