Molla Ahmet’in Şerrinden İstimdat

Yazan: 15 Ekim 2023 1388

Dik durmak...

Dış etkenlerin, yorucu tahakkümüne göğüs germek...

Kırılmayı, eğilmekten evla görmek... Rüzgârın estiği yere kavis almaktansa, onun yönünü değiştirmeye niyet etmek...

Zannediyorum bunları yapabilene tavır adamı deniliyor. Çağımızda ciddi bir kıtlık söz konusu tavır adamlığı hususunda. Politika zemininde aramayı bıraktık, tavırsızlığa alıştık artık. Siyasette iki yüzlü adamlar bile kalmadı malum. Bin bir suratlı bukalemun otağı olmuş politika mecramız. Ancak artık din kürsüsünde tavır adamı kıtlığı baş göstermeye başladı. İtikadi bozukluğu tescillenmişlere değil sözüm. Onlar mevzumuzun dışında. Mevzu ettiğimiz kimseler sözde bizim itikadımızın müdafileri... Şimdi benim yazacaklarımı kabul etmekte zorlanacak, ve kabul etmek istemeyecek, benden saydıklarımın bana delil diye getireceği bir kıssayı muhasebe etmek istiyorum... İlmi siyasetin, ilimden, tavırdan üstün olduğu iddia edildiği şu meşhur ve bizce şer tüten kıssayı...

Şam’da bir medresede ilim tahsil eden bir Molla Ahmet var. Bir gün memleketinden bir tanıdığı ziyaretine gelerek annesinin selamını iletir. Annesi oğluna, babasının Hakkın rahmetine kavuştuğunu, kendisinin yalnız başına kaldığını, artık oğlu yeteri kadar tahsil gördüyse yanına gelmesini ve şu ahir ömründe oğlunun birkaç gün de olsa hayrını görmek istediğini bildirmiştir. Bu haberi alan Molla Ahmet bir tarafta babasının ölümünden duyduğu üzüntü, diğer yanda annesinin yalnız başına yaşayakalmasından duyduğu kaygı, koştura koştura medresenin baş müderrisinin kapısını çalar. Aldığı kötü haberi hocasıyla paylaşan Molla Ahmet hocasına, artık ilim tahsilini tamamlamış olduğunu, hocası ona bir icazetname yazarsa gidip memleketinde annesinin hizmetini görmek istediğini söyler. Hocası ise ona, ilim tahsilini tamamladığını ama henüz ilmi siyaset tahsilini yapmadığını, bir yıl daha sabredip ilmi siyaseti de öğrendikten sonra medreseden ayılmasını söyler. Molla Ahmet talebinde ısrarcı olur ve hocasının yazdığı ilim icazetnamesini de alarak düşer memleket yollarına.

Yolda namaz için mola veren Molla Ahmet bir camiye girer. O anda camide bir hoca efendi de vaaz vermektedir. Hocayı bir müddet dikkatle dinleyen Molla Ahmet anlar ki vaiz şeriate mugayir sözler sarf etmekte. Müminlerin itikadına fesat sokan bu vaize Allah için sabredemeyen Molla Ahmet ayağa kalkar ve hakikati çığırır.

“Ey cemaat der, bu adam şeriate mugayir konuşur, itikadı da bozuktur dinlemeyin, dediklerine aldırış etmeyin!” der.

Bizim müfsit vaiz, Molla Ahmet’in aleyhinde,

“Ey cemaat-ı Müslim’in bu adam var ya, neuzibillah dinden çıkmıştır. Buna bir yumruk vuran bir yıl, iki yumruk vuran iki yıl cehennemden uzak kalır.” der.

Hocayı duyan cemaat hurra Molla Ahmet’in üstüne… Vura vura pestilini çıkarırlar Molla Ahmet’in. Sopayı yiyen Molla Ahmet döner gerisin geriye, doğru Şam’daki hocasının yanına. Ahmet’i gören hocası: “Ne o oğlum Ahmet sen daha gitmedin mi?” diye sorar. Ahmet hocasına ilmi siyaset tahsil etmeden gitmesinin büyük bir hata olduğunu anladığını ve müsaade ederse bu tahsili de tamamlayıp öyle gitmek istediğini söyler.

Bir yıl daha medresede kalıp ilmi siyaseti de öğrenen Molla Ahmet hocasının yazdığı icazetnameleri alıp tekrar düşer memleket yollarına. Nihayet aynı camiye Cuma namazını eda etmek üzere girer. Bakmış ki aynı hoca aynı itikat üzere vaaz etmekte. Bu kez sabırla dinlemiş Molla Ahmet sahte hocayı. Vaazın sonunda sahte hoca dua ile sözleri toplarken ayağa kalkar ve:

“Ey Cemaat-ı Müslim’in” der. “Siz öyle şanslı, öyle mübarek bir cemaatsiniz ki; böyle bir hoca efendiye sahipsiniz.” Ahmet’in sahte hocanın şeriati inciten sözlerini övmesi bizim sahte vaizin hoşuna gitmektedir. Ahmet devam eder: “Bu Hoca Efendi öyle mübarek, öyle muhterem bir zattır ki, onun sakalından bir kılı hatıra diye yanına alan bir yıl cenneti garantiler, iki kıl alan iki yıl.”

Bu sözleri duyan cemaat hemen hocanın önünde kuyruk olur ve başlarlar sakalından bir, iki, üç, beş kıl koparmaya. Hoca önce razı olmuş ama bir süre sonra acısına dayanamamaya başlamıştır.  Cemaatin heves ve baskısına rağmen, hoca canının yandığını söyleyip itiraz edecek olur ancak cemaat, “hocam senin canın yanıyor diye biz cennetten mahrum mu kalalım” diyerek Hocaya hücum eder. Sahte hoca artık sakalsızdır.  Molla Ahmet de böylece intikamını alır.’

Bu kıssanın hissesi ne ola ki... Bir yanda, politikayı bilmeyen molla Ahmet, bir yanda dini ifsat eden vaiz, diğer yanda iki hocanın nefsi cedelinde bir o yana bir bu yana koşuşturan müminler. Bizim Molla Ahmet siyaseti öğrenmezden evvel ümmetin ifsadından korkarken, siyaseti öğrendiği an vaizden intikam alıp yerini sağlamlaştırmayı hedef almış. Yani neymiş, tebliğ ederken dayaktan korkarsanız eğer siyasetin sihirli sopasıyla dayaktan beri olduğunuz gibi intikamınızı da alırmışsınız. Sakalı kopsa da sahte hocanın batıl itikadı gürleşmiştir bi kere... Şimdi sorsak bu kıssayı hikmet hazinemizden sayıp da bize anlatanlara,

‘Ya cemaat! Ona ne oldu?!’

Bize şu cevabı verirler herhalde,

‘İtikadından oldu, amma Molla Ahmet dayaktan kurtuldu...’

Ahh! Cemaate kim ağlaya...

Bugün de başımızda nice müfsit vaiz varken bizim Molla Ahmetler, dayaktan kaçarken cemaati harcamakta.

Çağımız Molla Ahmet’i ahbese övgüler yağdırır da bizim cemaat bu kıssadan aldığı yetkiyle hala onu molladan sayar.

Tebliğ makamının dilinden beklediğimiz kadar tavrından da bekleseydik şayet, cüretti kalmazdı böylelerinim.

Efendimiz (S.A.V) İslam'ı, kırk yıllık muhteşem bir ahlak referansıyla önce temsil sonra tebliğ etti İslam’ı...

İki yüzlü tebliğden, dayak korkusunun doğurduğu vaazların şerrinden sana sığınırız Allah’ım...

Temsilsiz tebliğden neler çektik ve çekmekteyiz!

Tavırsız Molla Ahmetlerin şerrinden sana sığınır Allah’ım...

Temsil edenlerden eyle Ya Rabbi.

Haliyle tebliğ edenlerden eyle...

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi