Kolektif Şuur ve Müslümanlar

Yazan: 20 Ekim 2020 1676

Lügatte; bir arada olma, birlikte hareket etme, toplumsal şuur gibi anlamlara gelir kolektif kelimesi…

Yahudiler, kolektif şuur noktasında çok mahirdirler. Tarih boyunca sayılarının azlığına rağmen nitelikli icraatlarının çokluğunun sebebi budur.

İslam camiası olarak en büyük eksiklerimizden bir tanesi de şüphesiz kolektif şuurdur.

İçinde bulunduğumuz seküler sistemde İslam’ı savunmak ve mevcut beşeri sistemlere bir alternatif olarak İslam’dan mülhem bir dünya görüşü teklifinde bulunmak için en makbul vasıta, efkar-ı umumiyedir. Efkar-ı umumiye; amme vicdanı, kamuoyu gibi anlamlara da gelir. Bugün Türkiye’de Müslümanların efkar-ı umumiye anlamında belirttiği değer ibresi çok düşük rakamları gösteriyor. Çünkü; bananeci, nemelazımcı, adam sendeci gibi Müslümanın asla bürünmemesi gereken halet-i ruhiyeler ölü toprağı gibi Müslümanların şuur ve idrakinin üzerini kaplamış vaziyette…

Bugün Türkiye’de Müslümanların çoğu, etliye ve sütlüye karışmayan, sistemin müsaade ettiği ölçüler ve sınırlar içerisinde dinini yaşayan ve fazlasında asla bir iddia sahibi olmayanlardan oluşmaktadır. İslam düşmanı bir hizip veya bir hareketin, bahsettiğimiz bu nemelazımcı kitleden hiçbir korkuları ve çekinceleri yoktur. Çünkü bu kitle, İslam düşmanı partilerin iktidarları boyunca zulme rıza ve kölelik dışında hiçbir canlılık belirtmemiştir.

Yukarıda bahsettiğimiz zümrenin dışında olarak bir de ülkemizdeki hak tarikat ve cemaatlerin mensuplarını sayabiliriz. Bu zümre ise kendi dünyalarında yaşayan ve İslam’ın nizam ve sistem belirten cihetinde hiçbir iddiası bulunmayan, kendilerine yakın her siyasi teşekkülü sandık zamanı destekleyen ve sonrasında yine mezkur dünyasına dönen ihlaslı Müslümanlardır. Bu zümrenin tasavvufu kendi içinde yaşayıp İslam’ın sistem ve bütünlük belirten tarafında da at koşturmasıyla müspet sonuçlar alınabilir belki lakin bu kısa vadede mümkün görünmemektedir.

İslam’ı, yaşanmaya değer hayat nispetinde kabul edip, bu kabulünü de dünya görüşü çapında örgüleştirerek meydan yerine çıkacağı günü kollayan Müslümanların sayısı ise ancak birkaç binden ibaret. Bu kadro da birbirinden habersiz ve sistemli bir çalışma ve atılım prensibinden uzak bulunmakta. Lakin davanın selameti de bu son söylediğimiz zümrenin yekpare ve sistemli bir biçimde hareket etmesine bağlı. Tasavvuf ile mücadele adamlığının arasına mesafe koymaya çalışan, bu maksadını da ulvi bir perdeden değil de nefsinin boş vermişliğinden ve korkaklığından alan kimselere inat tasavvufun başbuğlarından olan Ubeydullah Ahrar Hazretlerinin tam da dünya görüşü ve fikir örgüsüne taalluk eden şu sözlerini yeri gelmişken zikredelim:

Marifet, murakabe ve teveccühte değildir! Marifet, bir gayeye inanıp o gaye etrafında hususi bir anlayışa sahip olmaktır.”


Devletin resmi kurumlarından birisi, vermiş olduğu hizmet içi eğitim seminerinde doğrudan tasavvufu hedef alır ve tasavvuf ile meşgul olanları mankurtlukla itham eder, sayıları milyonlarla ifade edilebilecek olan tasavvuf camiasının bu olay karşısındaki sesi şu perdeden olur: 

Horr...Horr...

Türkiye’nin en fazla aboneye sahip olan bir GSM operatörünün çıkardığı bir karikatür dergisinde peygamberler ile alay edilen karikatürler çizilir ve bu küfür müsveddesine karşı Müslümanlardan yükselen ses şöyle olur: 

Horr...Horr...

Allah Resulü’ne Hazreti Aişe ile olan evliliğinden dolayı (bin kere haşa!) çocuk istismarcısı denilir, bu kuduz köpeklere karşı, Allah Resulü’nü kendi annesinden, babasından, eşinden ve evladından daha fazla sevmekle ve bu sevgisini izhar etmekle mükellef olan Müslümanlardan şöyle bir ses yükselir: 

Horr...Horr...14.a kolektif.suur


Türkiye’deki bütün İslamî camiaların kırmızı çizgileri ve ortak hassasiyetleri bellidir. Ve ülkemizde hemen hemen her gün bu çizgiyi aşan ve bu değerlere saldıranlar olmaktadır. Yahu, hiç olmazsa, bu İslamî camiaların belirleyeceği temsilcilerden oluşan bir sivil teşekkül oluşturulup, bu tür saldırılar karşısında meşru yollardan ama en üst perdeden ne yapılması gerektiğine dair nasıl bir çalışmanın yürütülebileceğine dair bir birliktelik kurulamaz mı?

Misal; İslam’a bir saldırı gerçekleştiğinde, mezkur teşekkülün yıldırım hızında bir karar alması ve bu teşekküldeki her temsilcinin de kendi camiasını örgütleyerek bu saldırılara karşı sosyal medya üzerinden tepki göstermesi sağlanamaz mı?

Bu tür saldırılar karşısında bu teşekkülün basın bildirisi yayınlayarak kamuoyunda büyük bir yankı uyandırması sağlanamaz mı?

Saldırının mahiyetine ve konjonktüre göre bu teşekkül ülke genelinde protesto gösterileri düzenleyemez mi?

Boykot kararı alamaz mı?

Seçimleri İslam’ın lehine olarak bir koz gibi kullanamaz mı?

Yapabilir… Bu saydıklarımızı da daha fazlasını da yapabilir… Bunun için yeterli sayıda mensubu da imkanı da mevcut… Ama bir araya gelip bu hususları istişare etmek konusunda herkes sus pus…

Başka bir yapı ile aynı çatı altında görünmek istememe, sadece kendi yapısının reklamının peşinde koşma, en büyük yapı olarak kendisini görme vs.. gibi içsel mazeretler bu teşekkülün meydana çıkmasının önündeki en büyük engeller…


Türkiye’de bulunan hak tarikat ve cemaatlerin sayısını, mensuplarının milyonlarla ifade edilebileceğini ve bu enerjinin doğru bir şekilde tasarruf edildiğinde kamuoyundaki gücünü bir düşünün… Ya da durun ben söyleyeyim:

“Böyle bir teşekkül kurulduğunda ve bu teşekkülün aldığı kararlar aktif bir şekilde tatbik edildiğinde bırakın İslam’a bir saldırı gerçekleşmesini, İslam’a mugayir bir çivi bile çakılamaz!”

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi