Fikir Merceği

Yazan: 28 Şubat 2021 1696

(fikre’l-yakîn)

İnanmak, “Varım!” demektir… İnancın olmadığı yerde hayat yoktur… Hayatı bir bedene benzetecek olursak eğer, inanmak da bu bedenin ruhudur… Bu inanma keyfiyetinin kaynağı, rahmanî de şeytanî de olabilir… Hemen burada, bir velinin “İnan da istersen bir odun parçasına inan!” deyişi geliyor aklımıza… Yerine göre, bir odun parçasına inanan kişi, terazide, hiçbir şeye inanmayan insandan daha ağır gelir… Mermisi olmayan silah neyse, inancı olmayan insan da o…

Müslüman; kuvvetini, motivasyonunu imanından alır… Dünyanın merkezinde bulunan ve en sıcak katman olan magma nasıl ki yolunu bulunca dağlardan alev püskürtür ise insanî hakikatin merkezi olan kalpte yer alan iman da eğer ona yol verilirse hakikati eninde sonunda meydan yerine çıkarır.

Kalpte iman mukîm ise, istikbalde zafer mümkündür…

Ecel hak; ha yatakta, ha sokakta…

Yataktan çıkmayanı da yatağa girmeyip cemiyette doludizgin fikrinin davasını yürüteni de bir gün eceli yakalayacak… Ecelden kaçış yok… Derler ya, insanı ölümden eceli korurmuş, diye… Bu düsturu kuşanmak, küfürle girişeceği mücadelede Müslümanı korkaklıktan korur… Kendisine yüz yıllık iaşe alıp her türlü risk ve problemden uzak bir muhitte hayatını idame ettiren ile mücadele meydanının tam ortasında yaşayanın içinde bulundukları pozisyonların, ecel vaktinin değişmesine herhangi bir etkisi yok… Hal böyleyken küfre karşı mücadele verirken Müslümanın kalbinde korku denen illete asla yer olmamalıdır!

Nefs… Ruhumuzun ayağına geçirilmiş bukağı… Yıllardır iğne ile kazıyarak elde ettiğiniz İslamî verimlerinizin, birkaç saniyede buharlaşıp yok olmasına sebep olacak tahribat kuvvetine sahiptir, nefs… Yapmak zor, yıkmak ise çok kolay… İnsani hakikat, zor tepesinin ardında; şeytana oyuncak olmak tehlikesi de gölge gibi sürekli peşimizde… Şeytana oyuncak olmamak için, murakabe ve muhasebe şuurunu kalbimize ve aklımıza elbise giyer gibi giydirmeliyiz. Aksi takdirde, dikenli yollardan müteşekkil olan dünya hayatı denen serüvenimiz hüsranla sonuçlanabilir. Hafazanallah…

kamil abi 2

Ağyarını mani, efradını cami… Nefs ile mücadelede de cemiyet mücadelesinde de geçerli olan bu usul, girişeceğimiz mücadelede adeta emniyet kemeri vazifesi görür… Usul olmadan vusul olmaz, der büyükler… Usulü olmayanın, vuslatı olmaz… En bayağı iş sayılabilecek olan yemek yerken bile izlenmesi gereken bir yol, takip edilmesi gereken bir sıra vardır… Bu yol ve sıraya riayet edilmediği takdirde asgari sıhhatin bozulması sonucuyla karşı karşıya kalırız. Yemek yeme hususunda bile hal böyleyken; ebedi saadet yurduna eriştirecek olan dinin, itikat, fıkıh, tefekkür gibi hususlarında usulsüz at koşturarak hedefe varmak mümkün müdür? Mümkün diyenlerin ve öyle hareket edenlerin tarih boyunca hangi garabet çukurlarına düştüklerine şahidiz…

Sünnetullah… Sünnetullah, Allah’ın, kainatı bir hesap üzerine yarattıktan sonra kainatın devamının sağlanması ve toplumsal hayatın bir düzene sokulması için ortaya koymuş olduğu kanunlar anlamına gelir. Kainatın hâlıkı ve sahibi Allah ise, kainata nizam ve düzen verme yetkisinin de doğal olarak O’nda (c.c) olması gerekir.

İnsanoğlunun başına tarih boyunca ne kadar umumi felaket gelmişse istisnasız hepsinin de sebebi Sünnetullah hududunun aşılmış olmasından dolayıdır. Lut’un (a.s) kavmi, kendilerinden önce hiçbir insan topluluğunun yapmadığı çirkin bir iş olan erkek erkeğe fuhşu icra ediyordu. İnsanı erkek ve dişi olmak üzere sadece iki cinsten yaratan ve neslin devamını da bu iki cins arasında kurulacak olan münasebete bağlayan Sünnetullah iptal edilince Allah’ın gazabı da gecikmedi:

“Lut'u da (Peygamber olarak) gönderdik, hani o kavmine ‘Dünyalarda hiç kimsenin sizden önce yapmadığı bir hayasızlığı mı yapıyorsunuz? Siz kadınları bırakıp erkeklere yaklaşıyorsunuz, doğrusu çok aşırı giden bir milletsiniz’ dedi… Onların üstüne bir azap yağmuru yağdırdık. Bak, suçluların akıbeti nasıl oldu.”

İklimler ve hava olayları da Sünnetullah gereği bir hesap ve düzen içinde meydana gelirler. Özellikle son bir asırda kontrolsüz bir şekilde ilerleyen sanayileşme ve tabiatın bileşenlerinin kimyasıyla oynama hadiseleri tabiat olaylarında ve bileşenlerinde anormal bir değişmeye sebep oldu. Küresel ısınma, GDO’lu ürünler ve bunların kaçınılmaz sonu olan anormal hastalıklar…

kamil abi 3

 Ayet meali:

“Şüphesiz biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.”

Üstadımız Necip Fazıl’ın “tersinden tecelli” diye bir ifadesi vardır… Allah ve Resul’üne tabi olmanın akabinde elde edilecek güzelliklere nispetle Allah ve Resulü’ne tabi olmamanın akabinde hangi felaketlere düşülebileceğini belirtmek için kullanır “tersinden tecelli” ifadesini, Üstad… İnsanoğlu, Allah ve Resulü’nden uzaklaştıkça telafisi mümkün olmayan hataların ve tedavisi mümkün olmayan hastalıkların pençesinden kurtulamaz… Son zamanlarda dünyamızın başına musallat olan belaların sebebi de bu değil mi zaten?

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi