İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Yılmaz Özdil, 19 Mart tarihli köşe yazısına “Coronavirüsüne karşı aşıyı bulsa bulsa Tillo evliyaları bulur” başlığını atarak ironi yapıp aklı sıra Tillo evliyalarının şahsında Müslümanları bilim düşmanı, umacı, gerici gibi göstermeye çalışmış. Şimdi, Yılmaz Özdil’e Tillo evliyalarından olan Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri üzerinden cevap verelim. Hazret, 1703 yılında Erzurum’un Hasankale ilçesinde doğar. Küçük denecek yaşlardan itibaren muhitinin en meşhur hocalarından dersler alır. Annesini küçük yaşta kaybetmesi üzerine, babası Derviş Osman Haseni’nin bulunduğu Tillo’ya geçer. Burada, İsmail Fakirullah Hazretlerinin manevi patronajı altına girerek zahir ve batın ilimleri ile pişer. 1747 yılında payitahta yani İstanbul’a geçer. İstanbul’da kaldığı zaman zarfında da vaktinin çoğunu kütüphanelerde geçirerek ilmi ve fenni araştırmalar yapar. Bu araştırmalarını “Marifetname” isimli eserinde toplar. Eserini 1757 yılında hitama erdirir. Marifetname, tasavvufi ve bilimsel ilimlerin yer aldığı ansiklopedik çapta bir kitaptır. Hazret bu eserinde; astronomi, tıp, anatomi, fizyoloji, aritmetik, geometri, trigonometri ve psikoloji gibi alanlarda devri için YENİ sayılabilecek GÖZLEM VE TESPİTLERDE bulunmuştur. Yani Yılmaz Özdil’in cehalet ve bilim düşmanlığıyla suçladığı ve hor gördüğü Tillo’nun evliyalarından olan Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin ilim ve fende belirttiği çap ve kudret, Yılmaz Özdil’e küçük dilini yutturacak bir büyüklüğe sahiptir.
Hatırlarsanız Yılmaz Özdil, neredeyse tanrı kategorisine soktuğu Atatürk hakkında yazdığı “Mustafa Kemal” isimli kitabı için özel bir seri yaparak 1881 adet bastırıp tanesini 2500 liradan satarak toplamda 4 milyon 7 yüz bin lira gelir elde etti. Yaptığı bu işten dolayı istismarcılık ile suçlanınca da “Vay efendim, biz bu kitaptan elde edeceğimiz gelirle köy okullarına çocuklar için Mustafa Kemal Atatürk kitapları dağıtacağız.” dediler. Dağıtıp dağıtmadıklarını bilmiyoruz lakin dağıtmayı taahhüt ettikleri kitapların yazarının da yine Yılmaz Özdil olduğunu biliyoruz. Yani dağıtsalar bile para sağ ceplerinden çıkıp sol ceplerine girmiş olacak. Yani kalifiye bir sahtekarlık var bu işte anlayacağınız…
Mezkur yazısına şöyle başlamış Özdil:
“Araştırmalarını ABD’de sürdüren Profesör Aziz Sancar’ın Kimya dalında Nobel ödülü kazandığı gün, fahri profesör doktor unvanı bulunan asrın liderimiz “neden zorunlu matematik, fizik, kimya dersi tartışılmıyor da, zorunlu din dersi tartışılıyor” diyorsa… Bu ülkenin coronavirüse karşı aşı icat etme ihtimali olabilir mi?”
Özdil burada sap ile samanı birbirine karıştırarak resmen çuvallamış… Yahu, Erdoğan’ın bunu demesinden sen “Matematik, fizik ve kimya dersleri zorunlu olmaktan çıkarılsın.” anlamını çıkarıyorsan, sana en yakın bir mantık hocasına gidip ondan ders almanı tavsiye ederiz. Zira burada Erdoğan; matematik, fizik ve kimya derslerinin önemsizliğini değil din dersinin de en az bu dersler kadar önemini vurgulamak istemiş. Bu cümlede kastedilen şeyin bu olduğu çok açıkken ve bunu delilerin bile kestirmesi mümkün iken senin başka türlü anlaman bizce olsa olsa patolojik bir durumdur.
Yazısının başka bir yerinde de şöyle diyor Özdil efendi:
“Sekiz bakanlıktan fazla bütçesi olan diyanet’in coronavirüse karşı önerisi ne oldu? Ortak tespih kullanmayın, şahsi tespih kullanın.”
Devletin her kurumu kendi faaliyet alanlarıyla ilgili virüse karşı önlem alırken ve diyanet de alacağı en üst düzey önlem olan camide Cuma namazı da dahil olmak üzere bütün cemaatle kılınacak namazları, virüsün tehlikesi ortadan kalkana kadar ertelemesi sizi tatmin etmiyor mu? Diyanet burada kalkıp tıp alanıyla ilgili bir açıklama yapsa bu sefer de “Üzerine vazife olmayan işlerle uğraşma, sen camide otur tespih çek” demeyecek misiniz? Sizin asıl derdinizin suyun bulanmasıyla değil de kuzunun (İslam’ın) varlığıyla ilgili olduğunu bilmiyor muyuz zannediyorsunuz?
Özdil ve onun gibi düşünenlerin cımbızla çekerek önümüze koydukları yegâne menfi örnek, İslam’ın bilime karşı olduğunu ve İslamî ilimler ile iktifa etmenin yeterli olduğunu düşünen ham yobaz ve kaba softalardır. Biz bu kesimden Özdil’in nefret ettiğinden daha fazla nefret ederiz. Bizim nefretimizin sebebi, bu tiplerin İslam’ın zahir ve batın cihetini kendi kaba ve küflü nefislerinde zaptederek İslam’ı da kendi düşündüklerinden ibaretmiş gibi göstermelerinedir. Özdil ve avanesi ise bu tiplerde İslam vehmederler ve bunun için nefret ederler. Bu tipler üzerinden İslam’ı mahkum kılmaya çalışırlar. Bu tiplerin varlığı ile topyekun İslam’ı suçlu bulmaya çalışmak batılıların “false analogy” dediği “sahte mantık” yöntemine benzer. O zaman biz de Özdil’in kullandığı mantıktan yola çıkarak, 1881 kitabı 2500 liradan satma sahtekarlığından dolayı sırf aynı gazetede çalışıyorlar diye diğer gazete çalışanlarını da sahtekar ilan edebilir miyiz? Dediğimiz gibi, dertleri başka… Hokkabazlık yaparak İslam’ın sesini kısmaya çalışıyorlar ama nafile. Abdülhakim Arvasi Hazretleri bunlara gereken cevabı vermiş:
“Allah'ın yaktığı çerağı nefesleriyle söndürmek isteyenler, ancak sakallarının tutuşmasıyla kalırlar!”