İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Hayatında tek bir hayvan görmemiş birine, mesela atı tanıtmak için nalbant törpüsünden alınmış birkaç nal tırtığı göstermeye ve sonra “Buyur kuzum! At dedikleri şeye dair dimağın açılsın!” demeye eğer bizim ülkemizde bir karşılık aranacak olsaydı, “Durun! Aramaya ne hacet!” dedikten sonra tüm dikkatleri üzerime toplar ve sonra bütün emniyet duygumla önce halkımı, sonra da ona İslam’ı kavratmak emelindeki Diyanet İşleri Başkanlığı’nı gösterirdim… Evet, halka karışmış halk unsurlarından biri de siz iseniz mutlaka anlamayacaksınız ama Diyanet İşleri’nin halka din küheylanı diye anlattığı şey, nicedir hakiki dinden mahrum bırakılmış halka, nalbant devlet törpüsünden mıncıklayarak getirdiği nal tırtıklarından başka şey değildir!
Diyanet böyle yapmasaydı halk asgarî, duyduğu şeyin Müslümanlık küheylanından gelen kişneme sesi değil, mugalâta eşeklerinden gelen anırma sesi olduğunu anlar ve o zaman nicedir ettiği avareliği bırakır, asırlarca ettiği süvarilik mevkiine geri geçerdi…
Ama Diyanet ne yapsın, Diyanet zaten bunu yapmak için var!
Hiç zurnaya, ne için böyle ivazsız garazsız öttüğü sorulur mu?
Ötsün diye erik ağacından yontmuşlar, gevrek gevrek ötüyor işte!
Zira Diyanet İşleri’nin nispeti İslam’a değildir, İslam düşmanlarınadır…
Öyle olmasaydı, hayatın bin bir renkli manzarasına yalnız bir renk olarak katılmasına müsaade edilen zulmanî İslam’ı değil, hayata tam hâkimiyet belirten öz Muhammedî İslam’ı vaaz ederdi.
Ama napsın, Diyanet’in adı Hıdır’dır, elinden geleni budur!