Kısa Kısa Kıstırma

Yazan: 03 Ocak 2024 789
  • Yılbaşı dedikleri cehennem kavşağı yaklaşıyor… Hacı teyze, subhanallah çekerek desteden seçtiği piyango biletini, çekiliş gecesine kadar Kur’an arasında saklıyor… Allah’ın inayetiyle ikramiye kendisine vurursa, Allah’ın da hakkını verecek ve en afilisinden bir cami yaptıracak!

Aman Allah’ım!

Nasıl da kafayı değil, gönlünü yemişler diyarı haline geldik! Bu haliyle bu diyar, günahın dindarlıkla örtülüp küfre evrildiği bu demlerde, tam bir Ucubistan’a dönmüştür! Dar’ul İslam olsa, kendisine hâkim devletin baş günahkâr olmayacağı, Daru’l Harb olsa, minarelerinden beş vakit ezan okunmayacağı vasatı ile bu diyarda Müslüman olmak kolay ama Müslüman kalmak ne de zordur… İşte; kara bir tren gibi bütün bir cemiyet, cehennem kavşağından bir kez daha geçmek üzere çufçufluyoruz…

Kutlu mu olsun?

  • Akşam devlet televizyonunda sarıklı cübbeli evliya rolüyle izlediğiniz bir yavşağı, ertesi sabah İslam’la dalga geçen bir videosuyla sosyal medyada görüyorsanız, bu işte ferdî değil, örgütsel bir yavşaklık, aksaklıktan değil, aksamdan doğan bir gevşeklik olduğunu anlamalısınız, eğer anlamıyorsanız, bu anlayamayışınızda da bir yavşaklık ve gevşeklik olduğunu mutlaka fark etmelisiniz…

Evliya torunlarından oy alıp devlet aksamını hepten ele geçirenler, evliya rollerini bile hâlâ İslam düşmanlarına ısmarlıyor ve çeyrek asrı aşkın geçen sürede bu yavşakça işin mekanizmasından tek cıvata olsun sökemiyorlarsa, yaptıkları şey icra-ı hükümet değil, roldür ve rollerin en yavşakça olanı da budur!

  • Hem dünyanın faize en çok karşı olan liderine sahibiz, hem de dünyanın faizlerin en yüksek olduğu ülkesine! Ne şanslıyız!
  • Futbol Federasyonu, paragözlük edip de futbol süper kupa finalini bu sene Suudi Arabistan’da oynatmaya karar verince, umre şirketlerinin bazıları da cingözlük edip umre reklamlarını “Umre+Süper Kupa Finali” şeklinde vermeye başlamış…

Galiba Kâbe ve Ravza ziyaretlerinden sonra içlenen gönüllerin içini dışına, Fener’in haydi bastırlı, Galata’nın haydi sittirli düzenlenen karşılıklı ataklarını izlerken çıkaracaklar… Bu manzara, İslam’ı hepten yok etmek için bir asır evvel kurulmuş bir rejimin, onu hepten yok edemeyince hiç olmazsa manen bitirme şeklindeki gadrini ne de güzel tenazur ettirmektedir, değil mi?

Tamamı gergin ve sövgün geçecek bu maç vesilesiyle Kâbe’nin Rabbinden, Ravza sahibinin yüzü suyu hürmetine, önce Federasyonun, sonra da mezkûr Umre şirketlerinin, kendilerini doğuran rejimle beraber tez zamanda belalarını vermesini niyaz ederiz! Âmin deyiniz!

  • Dolarları bukle yapıp oralarına buralarına takmasalar, en lüks araba ve uçakları pasta hediye eder gibi gözlere sokmasalar, kısa sürede kazanılması muhal servetleri sorgulanmayıp hapsi de boylamayacak şu Engin-Dilan Polat çiftinin avukatı, müvekkilleri şahsında mahkûm edilenin gerçekte muhafazakâr yaşam biçimi olduğunu, Dilan Polat takipçilerinin % 80-90 oranında Ak Partililerden oluştuğunu söylemiş!

Adama tam “O ha!” diyecekken bir an dursanız ve hem Ak Parti eliyle muhafazakârlık kavramının geçirdiği evrimi, hem de Ak Parti devrinde para kazanma hızının ışık hızıyla yarışır hale geldiğini hesaba katsanız, diyeceğiniz şeyin bir anda “Hı hı!” gibi bir onay ünlemine evrilmesi de kaçınılmaz olur! Sahiden, milyon dolarlık villasının havuzundan, ipten müteşekkil donuyla sosyal medya çekimi yapan hafif meşrepli ama ağır muhafazakâr mezkûr kadın, hem birkaç yıl öncesinde gecekonduda yaşadıkları eşiyle beraber iyi bir ikilidir, hem de çeşitli evrimlerin yaşandığı Ak Parti devresiyle… Hadi, hep beraber Polat çiftinin avukatını “Hı hı!” diye onaylayalım ve Ak Parti’nin istediği gibi muhafazakâr olamadığından ötürü kendi nefislerimize tek tek “O ha!” çekelim…

  • “Sonu çok kötü olmak” uçurumunun kenarındasın, vaziyetinin şuurunda değilsin, bu sebeple fonda himmeti celp kastıyla çığırılan ve sana ait olan “Uçurumun kenarındayım Hızırrr!” seslenişi de yok, gadabı celp kastıyla çığırılan ve hakikatin diline ait olan “Uçurumun kenarındasın muzırrr!” seslenişi var! Sebebi olduğun mazarratlıklar öyle çoğaldı ki; artık Hızır’a seslenebilmek için bile Hızır’ın yardımına ihtiyacın var, yani tarih tarafından muzır diye anılmak uçurumunun kenarındasın, ha düştün, ha düşceksin!
  • Gazze’deki acı artık kimsenin haberdar olmayacağı kadar alenidir ve en vasati müşahedesinde asgarî, evladının parçalarını pazar poşetlerinde taşımaya çalışan bir baba vardır… Bu manzarayı göre göre, Müslümanlığını geçtim, kaba tarafından bir insan olarak bile etkilenmeyen ve hâlâ “Bize ne Gazze’den!” diyen her bir kimse, Kemalist devrimlerin namusunu aşağı devirip ırzına geçtiği, bu sebeple soy, sop, idrak, iman, insanlık namına neyi varsa hepsini zayi ettiği birer hayvancıktır! Asıl bize ne bu hayvancıklardan demeli ve memleket topyekûn hayvanlaşmasınlar diye haneye, Kudüs’ten itibaren sahip çıkmalıdır!
  • Allah düşmanı kadın, özel üniversite mescidine hazımsızlığını ayakkabılarıyla içeriye girerek gösterirken aslında Türkiye’de akademisyen olmak için gram irfana ya da kültüre ihtiyaç duyulmadığını göstermiştir. Zira mescid halılarına basışını izahlandırmak için “Şimdi bir Hristiyan ayakkabılarıyla buraya giremez mi?” şeklinde bir cümle kurmuştur. Hani bu eşek kafalı mahlûkat, mescide herkes için ibadethane vasfı atfedip, bunu Hristiyanların kendi ibadethanelerine ayakkabı ile girmeleriyle birleştiriyor ve sonra, mescid halısına basışını “Farzet ki ben bir Hristiyanım!” diye haklı çıkarmaya kalkıyor. Meşhur fıkranın, yolun ortasından bir türlü kenara çekilmeyişine izahı “Farzet ki ben burada bir ağacım!” diye yapan yüzsüzü, sadece yüzsüzdür ama bu eşek kafalı mahlûkat, hem yüzsüz, hem kafasızdır! Ama işte üniversitede de, akademisyendir!
  • Gene şehitlerimiz var, gene şehitlerimizi katleden teröristleri kahraman olarak gören “milletvekillerimiz” var, bu duruma öldürtücü vaziyete isyan etmek için değil de, gene sırf siyasî rant sağlamak için böğürenlerimiz var, gene şehit cenazelerimiz, gene cenazede yuhlanan altı oklu avarelerimiz var, var oğlu var, var oğlu var, sürekli nakarata bağlanmış bir tekrar hissiyle var da var! Bir tek, hakiki nizam belirten ve “Bana kurşun sıkanın kurduğu partinin, değil meclisime kurulması, bu memlekette ona ait bir kavanoz turşunun kurulmasına dahi müsaade edersem, namerdim!” diyen gerçek bir devlet yok!
  • Sokaklarında, çocukların uzun zamandan beri köpeklerce “yenilir” olduğu bir ülkede Adalet Bakanı, eğer çıkıp da “Başıboş köpek sorununu Batılı ülkeler çözdü, nasıl yaptıklarına bakıp biz de uygun bir düzenleme yapacağız!” diyorsa, hükümeti namına iki şeyi ele veriyordur: Bir; başıboş köpekler karşısında acziyet, iki; Batılılaşma mevzuundaki çarpık görüş… İlki, kendilerine has iken ikincisi, “Batıcı Türkiye”ye has asırlık bir illet! Zaten birincisi gibi ibretlik bir acziyet de, ikincisi gibi illetlik bir düşüklük hissinden peyda!

İşte; ideolojik formasyonu tam, ulvi tefekkür ile ufki teknoloji arasındaki ahengi derin irfanıyla çözmüş bir hükümetin, fikir sancısından hâsıl ettiği zümrütten bir suâli:

-Batılı, köpek sorununu nasıl çözmüş acaba?

Dayanın çocuklar, karlar eriyip de Batıya yollar açılınca, bizimkiler Batı’ya bakacak ve sizi yiyen köpeklerin işte o zaman canına okuyacak!

  • İki karılı koca mı, iki kocalı karı mı? Şeyh Said mevzuunda tam zıt düşünen iki ortağından birisi “Hain köpekkk!” diye höykürüyor ve diğeri “Halis kahraman!” diye öykünüyorsa, Şeyh Said hakkında müspet düşünceleri olan üçüncü ve en büyük ortağın vaziyeti sizce neye denk düşmektedir ve ne yapmalıdır? “Şeyh iyidir ama Said kötüdür!” gibi muhal bir orta yol tutamayacağına göre şimdilik susmaktadır… Susması evla mıdır, susmaması nifak mıdır?
  • PKK, PYD kostümüyle sınırımızın hemen ötesinde devletleştirilmişken bu durumu ülke kamuoyundan saklayan, bir de bu durumun üzerine “Terörü bitirdik, ülkede 80 terörist kaldı!” gibi pespaye laflarla pembe tül çekenler, “İkinci İsrail” kuruluşunda doğrudan ya da dolaylı olarak görev alanlardan başkaları değildir. Bunları bugün söylüyoruz ki; yarın tarihe kahraman olarak geçirilecek olanların aslında hain olduklarını vaktinde söylemiş birileri olsun! Daha temelinde gerçekte hain oldukları halde başkahraman diye tescil edilmişlerin olduğu bir hanede, elbette ihanetin kahramanlık kostümleriyle sergilenmesi de bir tabiat haline gelmiştir. Her daim “Türkiye bir ters manyelistan ülkesidir!” diyoruz ya, vatandaş müşahedesine “hain” diye yakalatılanların gerçekte kahraman, “kahraman” diye kakalananların gerçekte hain olmaları durumu millî dimağda yer etmedikçe, ayağımıza çorap ördükleri için minnet duyduklarımızın aslında o çorabı başımıza ördüklerini de anlayamayacağız!
  • Hırsız, şehvetperest, para tapıcısı pislik! Bak, kurulduğun önemli mevkide mevkiinin hakkını vermek yerine, kendi kakasını kaşıklayan bir arsız gibi hırsızlık ettin, yetmedi hırsızlığının sağladığı avantajlarla pis yüzüne bile bakmayacak kadınları koynuna aldın, aldın da, seni hırsızlık yaparken belgeleyip fuhuş yaparken de fotoğrafladılar! Şimdi mabadın memleketin en meşhur mabadlarından biri olmasın diye vatanın kim bilir nesini satacak, milletin kim bilir hangi mana organını koparıp ağyara teslim edeceksin! Pislik!
  • Şu medyada gün aşırı çıkan “Merkez bankası kasası tarihinin en yüksek seviyesinde!” haberleri, haber değil, manipülasyondur, vaziyete dair çizdikleri izlenimler doğru değil, yalandır. Zira millete, kuruşuna kadar sahip olunan değil, alınan yüksek faizli borç paralar ile şişirilen kasa gösterilmektedir de, bu borçlar ödendikten sonra kasada kuruş bile kalmayacağından, kalmayacağı gibi bir de eksi yazacağı nazarlardan gizlenmektedir. Yani milli kesenin bahtı, onu algı ile dik göstermeye çalışanların elindedir ki; devrilmesi için hafif bir iktisat rüzgârının esmesi yetecektir… Millî ahlâk için de, aynı vaziyet!
  • İran Devrim Muhafızları Sözcüsü Tuğgeneral Ramazan Şerif, İran şeytanlığını işletmek üzere ağzını açtı ve “Aksa Tufanı Harekâtı, Kasım Süleymanî'nin intikamı için gerçekleştirildi!” dedi. Elbette Hamas, Gazze direnişinin devşirdiği sempati halkasını daraltabilecek, hatta onu sekteye bile uğratabilecek bu iddiayı derhal yalanladı. Peki, bu yalanlama, İran’ın bu yalanını tam manasıyla izale edebilecek, İran’ın Kudüs merkezli menfaatleri bahsinde bu hususu aleni ya da gizli istismarını ebeden engelleyebilecek mi? Elbette hayır! Zira Hamas, kendi lideri üzerinden Kasım Süleymanî’yi şehit ilân ettiği gün, bu ihtimali ortadan kaldırdı. Hah, kalkılır, Kasım Süleymanî gibi Şia menfaatleri uğrunda gerçek Müslümanları bir kasap soğukkanlılığıyla doğrayıp biçen cani, şehitlik tahtından indirilip de layık olduğu şedidlik mevkiine oturtulur, o zaman İran’ın Kudüs mevzuunu türlü şekillerde istismarının da bir nebze önüne geçilmiş olunur. Böyle olmadığı sürece, Hamas’ın şanlı cihat ve şahadet mefhumlarını hem sekteye uğratmak, hem de istikametini şaşırtmak noktasında İran tehlikesi her daim sürecek…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi