İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Bundan bir yıl evvel… Polis uygulama noktasındaki rutin kontrollerden biri… O da ne, durdurulan minibüslerin birinden çok sayıda keleş çıkıyor. Elbette araç sahibi derhal araçtan indiriliyor ve kendi minibüsüne yaslanarak kelepçeleniyor. Fakat bu kişi kendinden çok emindir ve kendisini kelepçeleyen polislere:
-Üç dakika sonra çözeceksiniz o kelepçeyi! Boşuna takmayın!
Diyerek tafrasını basıyor… Ama dediği gerçekten de gerçekleşiyor, birkaç dakika içerisinde içlerinde il emniyet müdürlerinin de olduğu kimseler uygulama noktasındaki polis amirlerini arıyor ve onlardan şahsın serbest bırakmaları için ricacı oluyor. Elbette bu talepler, çok kibar ve emir komuta zincirine ait bir talimat lisanıyla gerçekleşmiyor ama arayanların rütbesi bile bunun dolaylı bir talimat şeklinde algılanması için yeterli oluyor. Ve minibüsünde çok sayıda keleşle yakalanan şahıs, keleşlerle birlikte uygulama noktasından serbest bırakılıyor… Şahsın giderken, saatine de bakarak polislere dediği ise şu oluyor:
-Ben üç dakika demiştim, bakalımmmm, beş dakika olmuş ama neyse!
Bu hadise, aynen anlattığım şekilde yaşanıyor ve elbette, onlarca polis memurunun gözü önünde yaşanan bu rezillik orada yaşanıp orada kalmıyor, yayılıyor…
Evet, bu kişi, daha geçen gün Emniyet tarafından Esenboğa Havalimanı girişinde pek haşin bir şekilde gözaltına alınan Ayhan Bora Kaplan’dan başkası değildir. Pek haşin diyoruz, zira polis, havaalanına gelmekte olan şahsı zaten ezerek gözaltına almayı plânlamıştır, bunun için basına servis edilmek üzere çekim yapacak kişiye vazifesi bile anlatılmıştır… Bu minvalde şahsın aracını, hiç de gerekli bir vaziyet yokken silahlarını çekerek durduruyorlar, araç kapısını açar açmaz da şahsı sırığından kapılan bir mısır koçanı gibi ensesinden tutup yüzüstü yere çarpıyor ve ellerine ters kelepçe vuruyorlar. Polisin diziyle sırtına basmasından ötürü canı acıyan şahıs “Abi!” hitabıyla polise bunu bildirince de, polis evvela kurgulanmış gözaltına alma stratejisi icabı şahsa aynen şu şekilde karşılık veriyor:
-Daha dur senin nerelerine basacağım a….g….!
Peki, Ankara gayr-ı meşrusuna ismi evvela “Gayr-ı meşruya torbacılıkla girdi!” melalindeki bir nakarat cümlesiyle sokulan, sonra aynı âlemde dudak uçuklatıcı mal varlığına sahip bir “baba” olarak salınan, en sonda da olageldiği üzere “hükümetle iyi ilişkileri olan iş adamı” moduna doğru kıvrılmaya çalışan Ayhan Bora Kaplan’la, hele de onun gözaltına alınıp alınmama durumlarıyla bizim ne gibi bir işimiz olabilir?
Elbette Ayhan Bora Kaplan’la bizim bir işimiz olamaz! Bizim işimiz, onun vesilesiyle Türkiye’de kokuşmuş rejimin, en iyi hükümet devrinde bile topluma doğru ne denli fosseptikler patlatabileceğiyle ilgili…
Şimdi söyleyin; bir yıl önce kendisine polis uygulama noktasında Napolyon muamelesi yapılan adama bir yıl sonra patlamaya hazır nükleer bir solüsyon muamelesi yapılıyorsa, o yerde rejim mi değişmiştir, devir mi değişmiştir, Bolşevik devrimiyle Çarlık yanlıları devrilmiştir de yönetime komünistler mi gelmiştir?
Biz söyleyelim; bu değişikliklerin hiç biri olmamıştır, hatta Türkiye’de hükümet bile değişmemiştir, sadece Ak Parti hükümeti kabineden bir Bakanı değiştirmiştir!
Efkâr-ı umuminin zaten vakıf olduğu bu vaziyeti, bir de bu hadise vesilesiyle tuttuğu dosya ile Emniyet’in kendisi tescillemiştir… Basına sızan ve adeta, Bolşeviklerin çiçeği burnunda yöneticilerince, burnu sürtülerek alaşağı edilen Çarlık yanlılarını kötülemek maksadıyla tutulmuş gibi duran bu dosyada özetle denmektedir ki:
-Ayhan Bora Kaplan isimli şahıs, Emniyet ve Adliye içindeki bağlantılarını kullanarak işlediği suçlardan bugüne kadar yırtmıştır, ancak Emniyet ve Adliye içerisinde yaşanan “konjonktör değişikliği” sebebiyle bu bağlantıları gevşemiş, bağlantıları gevşeyince işlediği suçların üzerini artık örtemeyeceğini düşünmüş, bu sebeple de yurt dışına gitmek isteyeceğini değerlendiren teşkilatımızca havalimanı girişinde gözaltına alınmıştır!
Yani Emniyet açıklaması diyor ki:
-Konjonktür değişti, herkes kendini kollasın!
Herkes kendini nasıl kollamasın, Ak Parti hükümeti İç İşleri Bakanı’nı değiştiriyor, yeni İçişleri Bakanı Emniyet kadrolarını değiştiriyor, yeni Emniyet kadroları da eski Emniyet kadrolarınca yol verilen Ayhan Bora Kaplan’ı, işlediği suçlardan dolayı haddini bildirmek üzere gözaltına alıyor ve buradan Ak Parti hükümetine subliminal algı oyunlarıyla “temiz bir el” atfediliyor.
Bu iş bize meşhur tekerlemedeki ahvali hatırlatıyor. Hani “Hu hu komşu oğlun geldi mi?” diye başlayan, karşılıklı bir diyalogla inciyi boncuğu, baltayı ağacı filan sordurup kaçıran o tekerlemede en son inek dağa kaçıyor ve dağın nerede olduğu sorulunca da “Yandı bitti kül oldu!” denerek tekerleme bitiriliyordu. Ayhan Bora Kaplan hususunda da herkes suçludur, bir tek Ak Parti hükümeti suçsuzdur, zaten bu hususun tekerlemesinde de suçlu irdelenirken “Ak Parti’ye ne oldu?” nerede denildiğinde “Yandı bitti kül oldu!” denerek gaibe yatılmakta, meçhule bakılmaktadır. Yanlış anlaşılmasın, Ak Parti, Ankara’da artık yüz binlerce kişinin kullanmaya başladığı kimyasal uyuşturucuların ilk mektep çocuklarına kadar inen bereketinden dolayı vicdan azabı çekmektedir de, bundan dolayı yanıp bitip kül olmamaktadır. Onun yanması, bitmesi ve kül olması, yaşanan bunca şeyden ötürü mesuller silsilesinde asla yer almamasına denk düşmektedir. Bu sebeple onun bizim bahtımıza düşen tekerlemesi de şöyledir:
“Hu hu komşu, boralar geldi mi?-Geldi! Ne getirdi?- Kimyasallar!-Kime kime? Sana bana, bebeye beliğe!-Başka kime?-Lolipop alacak kadar parası olan her çocuğa!-Bu çocuklar nerde?-Sokağa çıktı!-Sokak nerde?-Gözden kaçtı!-Göz nerde?-İçine kaçtı!-İç nerde?-Bakanlık içti?-Bakanlık nerde?-Hükümete gitti!-Hükümet nerde?-Yandı bitti kül oldu?
Gerçekten de topluma bakınca Ak Parti, sütten çıkma ak kaşık olarak bu hadiseden de yanmayıp menfaate yanlamış, bitmemiş kanı daha bir bitlenmiş, kül olmamış daha bir küllenmiştir! Oysa ismi en çok uyuşturucu trafiği ile hem hal olan birinin gözaltısı vesilesiyle düzenlenen resmi evrak demektedir ki; konjonktür değişmiştir! Konjonktür, “geçerli durum” demektir, Ayhan Bora Kaplan’ın aynı hükümetin eski Bakanı devrinde Napolyon olan fiyakası, yeni Bakan devrinde geçerliliğini kaybediyor ve patlamaya hazır nükleer bir solüsyona evriliyorsa, bundan yeni Bakanlığın temiz bir el taşıdığı anlamı çıkar mı? Ona çıksa, kendisiyle beraber eskisini idame eden hükümete çıkar mı?
Kim bilir belki de, gözaltından cezaevi görüşlerine kadar uzayan bir dizi trafik, eski devrede dolaşım ve dağıtımına göz yumulmasından vareste olarak kimyasallardan istiflenen milyarlarca dolarlık rantın, el değiştirip değiştirmemesiyle ile ilgili olarak konjonktür gene değişecek ve Ayhan Bora Kaplan eski Napolyonluk günlerine bir vakit sonra geri dönecektir… Zaten Kaplan, ilk ifadesinde kendisinden rüşvet isteyen ama kendilerine rüşvet vermediği bazı polis müdürlerin ismini verdi ki, bu, isteneni verdiklerine dair gönderilmiş imdatla karışık bir tehdit mesajı da olabilir. Şimdi Emniyet ve Adliye Kaplan’ı ancak, eski defterleri karıştıran müflis bir tüccar gibi eski şikâyetlerle ilgili olarak paket etti. Eskiden açılan ve açıldığı gibi kapanan dosyalardan… Kim bilir, yeni yeni dosyaların açılıp açılmayacağını belki de Kaplan ve patronlarının kesenin ağzını açıp açmayacakları, eski devirde banknotlarla kurdukları tepeyi biraz yeni devir adamları tarafına devirip devirmeyecekleri belirleyecek… Kim bilir?
Kim mi bilir?
Bu rejimin ne denli kokuşmuş olduğunu bilenler, çok iyi bilir!