İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Evet, ilk turda hiçbir adayın %50 bandını geçememesi sebebiyle Cumhurbaşkanlığının ikinci tur seçimleri de oldu ve beklendiği üzere Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun 12. kez mağlup ederek Cumhurbaşkanlığını kazandı… Daha doğrusu Erdoğan, Allah’ın kendisine bir nimet olarak rakip kıldığı Kılıçdaroğlu’nu, siyaset ringinde bir kez daha patakladı!
Peki, Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a rakip kılınışı, Allah’ın bir nimeti olarak mı, yoksa Batı’nın ters manyel bir taktiği olarak mı tecelliye geldi?
İşte bu sualin çözülecek cevabı, son çeyrek asırdır yaşadığımız her şeyin de asli hakikatini ortaya koyacak çaptadır…
Yeni değil, biz, Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ın tam da dişine göre bir karikatür tiplemesi olduğunu nice zamandır savunuyoruz. Bu durumun, aklı olan ve hadiseleri öyle çok komplike değil, gayet basit düşünerek çözmek yolunu tutacaklara takdim ettiği bir suali vardır:
-Öyleyse peki, Erdoğan’ı gerçekten devirmek isteyenler, Kılıçdaroğlu’nu ısrarla Erdoğan’ın karşısına ne diye tekrar tekrar çıkarıyorlar? Yoksa Erdoğan kazanabilsin diye mi?
Bizim aylar, yıllar boyunca dikkat çektiğimiz ve aleni iken dimağlardan gizli kalabilen bu vaziyet, elbette Erdoğan’ı da aşıcı büyük bir sinsilik resminde mündemiç olabilir. Yani Erdoğan nihayetinde siyasette kazanmak ister ama işte acaba onun kazanması yakın ve uzak vadede gerçekte Batı’nın da kazanmasına mı denk düşmektedir?
Siyasetin beliren baskın kanaatine göre Erdoğan’ın kazanması, Batı’nın kaybetmesidir… Ama işte; ya siyasetin baskın kanaati gerçekte siyasetin bastırılmış kanaati ise? Yani ya gerçekte Erdoğan’ın kazanması ve görevine devam etmesi, Batı’nın perde ardından yürüttüğü işlerin devamı açısından daha evla bir yol ise?
Bu evlalık durumu ne mi olabilir? Düzinelerce madde sıralayabiliriz, zaten nicedir sıralıyoruz da... Ama evvela nicedir ortaya koymakta olduğumuz şu kıymet hükmünü, daha iyi anlaşılabilmemiz ve sadece fikrimizin rehberliğinde yürüdüğümüz kavransın diye hatırlatmalıyız ki, o da, bu satırlar yazarının, fikir tezgâhımızda yıllar evvel gönüldaşları ile orta yere ve siyasetin geleceği ile ilgili olarak kondurduğu bir kıymet hükmüdür ve o da şudur:
-Eğer Kılıçdaroğlu, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden kısa süre önce ABD’ye gider ve dönüşte Cumhurbaşkanlığına bizzat aday olmak noktasında ısrar ederse, bu Batı’nın Erdoğan’la devam etmek istediğinin en bariz nişanesi olur!
Öyle oldu mu? Evet, aradan belki de iki yıl geçti ve Kılıçdaroğlu, ABD’ye gidip döndükten sonra resmen kendi adaylığını, genel başkanlığının kendisine verdiği avantajları kullanmak suretiyle resmen dayattı. Ekonomik krizin tavan, Ak Parti’deki kalitenin dip yaptığı bu dönemde kazanamayacak tek aday iken Kılıçdaroğlu’nun gösterdiği bu adaylık ısrarı, uzun zaman boyunca alttan alta CHP çevrelerinde bile tepkiyle karşılandı, parti hiyerarşisine göbek bağıyla bağlı olmayanlar yüksek sesle itiraz etti, İstanbul ve Ankara’nın CHP’li belediye başkanları alttan alta aday olmak için çalıştı ve hatta bu tepkilerin bastırılmış lavları en son İYİ Parti lideri Meral Akşener’in ağzından püskürdü ve bu da, malumunuz olduğu üzere seçim arifesinde oluşturdukları ittifakı bile çatırdattı. Meral Akşener’in dediği şey şu idi:
“Elimizdeki en zayıf aday Kılıçdaroğlu iken, kazanmaya bu denli yaklaştığımız şu dönemde ne sebeple işi riske atıyoruz. Kılıçdaroğlu adaylığını bize dayatmaktadır!”
Meral Akşener aslında kendi içinde tutarlı ve doğru konuşmuştu. Ama daha doğru tespit bir sualin içinde gizli olarak şu olabilirdi:
-Acaba Kılıçdaroğlu’na, adaylığını dayatması için bir dayatmada mı bulunulmuştur?
Öyleyse, kimler peki?
Elbette “First Lady” olmak hevesiyle Selvi Kılıçdaroğlu değil!
Pay bırakarak ilerleyelim: Ülkenin mevcut ekonomi vaziyeti o kadar kötü idi ki, böyle bir durumda Kılıçdaroğlu “Ben bile kazanabilirim!” sevdasına düşmüştür... Böyle mi? Ya böyle mi: Kılıçdaroğlu’nu CHP genel başkanlığına getirenler “Bak ha! Ne yapıp ne edip aday olacaksın!” diye kulağına üflemişlerdir!
Ne ise ne, Uzaylı Zekiye de olsa Meral Akşener’in akıl ve izan dolu resti, neticede Kılıçdaroğlu’nun postası ile karşılandı, Akşener bu postayı yedi ve Millet İttifakı, Cumhur İttifakı’nın karşısına elindeki en zayıf adayla, Dersimli Kılıçdaroğlu ile çıktı!
Bu bizim için “Erdoğan kazandı!” demekti zaten. Öyle de oldu. Erdoğan, kazandı…
Ve şimdi…
Kılıçdaroğlu’nun bu zoraki adaylığını çözmek bize göre, bu ana kadar neler olduğunu, bundan sonra ne olacaklar ile beraber ortaya koymanın baş at maddesi ve de çetrefilli bir işgili olarak geriye kaldı…
İster inanın, ister inanmayın, geriye kalan bu işgil, gerçek bir müşküldür!
Düşünün ki; ormanda kendisine karşı birleşilmiş bir kaplan için orman ahalisi toplanıyor ve içlerinde ayısı, sırtlanı, gergedanı, bizonu filan da varken kaplanla kavga etmek üzere içlerinden seçe seçe tavşanı seçiyorlar, daha doğrusu tavşan daha evvel 10 kez tokatlandığı kaplanın üzerine 11. kez gitmek üzere orman komisyonunu bastırıyor, bastırabiliyor ve kaslı heybetli hiçbir komisyon hayvanı da bu duruma itiraz edemiyor! Ve netice, Tavşan Kılıçdaroğlu 1. turda evvela 11. tokadını ve sonra da 12.tokadını, belki de emeklilik niyetine onu bir tokat olarak değil de bir pençe olarak ensesine yiyiveriyor! Siz olsanız, ormanın selameti açısından en başta bu tavşandan, sonra onu seçen orman komisyonundan, en sonra da ormanın derinliklerini mevki tuttuğu bilinen meçhul despotlarından şüphelenmez misiniz?
Ki bizim bu husustaki şüphemiz, Ak Parti’yi de aşan ve belki, Ak Parti’de hâsıl olmuş gevşekliğin de artık umursamaz olduğu milli felaketler üzerine teksiftir… O da en başta, Türkiye’de avazını galiba bir tek bizim attığımız ve Suriye’de kurulacak değil ha dikkat edin, kurulduğunu söylediğimiz PKK-PYD terör devleti mevzuunda iktidarın yıllardır adeta kör taklidi yapıp bunu kamuoyundan düpedüz saklamakta olması durumudur… Bütün bir milleti cimcikleyip “Buraya bakınız!” diye ifşa edilmesi gereken bir tehlike hemen dibimizde zuhur etmişken, aynı milleti bu tehlikeye değil, yurt içinde kaldığı söylenen “86” teröristin adet adet eksiltilmesi mevzusu üzerine, hem de çok, çok ama çok büyük bir zafer kazanılmış edasıyla baktırılıyorsa, bunun dillendirilmemiş manası, Büyük İsrail’a giden yolsa İsrail’den sonra ikinci bir gayr-ı müslim devletin, hem de İslam dünyasının tam göbeğinde husule getirilmesinin fark edilmemesini sağlamak değil midir?
İktidar, ya bu hususta bir gaflet içindedir, ki bu denli bir gaflet olamaz, ya bu hususta tehlikenin farkındadır ama gücü yetmediği için gücü yetmeyen görüntüsü vermemek adına susmaktadır, ya da hem tehlikenin farkındadır, hem de bu tehlikeyi doğuranlarca kırk yerinden ama gene kendi kırk zafiyeti sebebiyle bağlanmış olduğundan felakete çaresiz kör taklidi yapmaktadır…
Evet, Kılıçdaroğlu cephesi, hem ABD’yi, hem de PKK-PYD’yi incitmemek kastıyla zaten bu hususu Erdoğan cephesini yıpratmak için kullanmadı, kullanamadı. Erdoğan cephesi de, hem ABD karşısında, hem millet nezdinde yıpranmamak için bu hususu kamuoyu nezdine asla bütün veçheleriyle getirmedi ve gelinen noktada “İkinci İsrail” fiili olarak, bakanlıkları, polis ve askeri teşkilatları, maaşlı memurları ve hatta hava gücü de teşekküle getirilmeye başlanmış toplam cürmüyle hemen dibimizde, handiyse Mardin’deki yüksekçe bir damdan bile gözlenebilecek kadar yanı başımızda semizlendirildikçe semizlendirildi…
İktidar eliyle “terör koridoru” mevzuunda estirilen ifşa rüzgârları, terörün değil sınır hattımız boyunca koridor açması, yanı başımızda devletini kurması mevzuunda neden tam bir sükût ve karatmaya dönmüştür? Bu hususu zaten, bilmem kaç adet yazıyla deşifre ettik… Şimdi ise Türkiye’de hem iktidarın, hem muhalefetin birleştiği bu öldürücü sessizliğe Kılıçdaroğlu üzerinden bakış atmaktayız. Bakın, üzerine saatler, günler, aylar boyunca düşünmek suretiyle ve mevcut vaziyete lif lif bakarak husule getirdiğimiz bir sualdir şu:
-Siz ABD-BATI olsanız, her şeyin ters yüz edilip millete dolma gibi yutturulduğu bu vasatta Türkiye’yi yönetmeye, bu dolmanın hazırlık sürecinde Türkiye’ye liderlik eden Erdoğan’ın mı devam etmesini istersiniz, yoksa ülkesine ihanet noktasında her şeyi yapabilecek olsa da, ihanetin bile bir beceriklilik istediği bir vasatta bir Avanak Avni tiplemesi olan Kılıçdaroğlu’nun mu?
İşte bu Avanak Avni, siyasi partiler yasasının bir parti başkanına her dediği olan bir Firavun yetkisi verdiği bir bağlamda, seçim kürsüne bir kez daha, gelen kişi olmak için değil, zaten gelmiş olanın gitmemesini sağlayacak kişi olarak çıkarıldıysa eğer, söyleyin o zaman bütün hesapları baştan yapmak gerekmeyecek midir?
Kendisinin avanaklıktaki barem yüksekliği ve ekonomideki perişan vaziyet, zaman zaman Kılıçdaroğlu’nun seçimi yanlışlıkla bile kazanma ihtimalini ortaya çıkarsa da, mutlaka Erdoğan’a yarayacak şekilde doğuda Kandil, batıda Avrupa’daki bütün bilindik ve muteber dergiler, PKK’nın ve Avrupa’nın selameti için avaz avaz Erdoğan karşıtı demeçlerini ters manyel için verip kapaklarını gene ters manyel yapsın diye verdilerse, o zaman pise basmış olmaktan çok fosseptiğe batık olduğumuz ve bu sebeple irkilerek her şeyi baştan hesaplamak gerektiği sonucu da doğmaz mı?
İşin içine; Ak Parti devrinde Müslüman Anadolu halkının, İslam davasından peyderpey koparılıp, seçimden seçime eğlenedurdukları bir partizanlık davasına bağlanması gibi ölümcül nice zararlar da görmesini hesaba katarsanız, bizim de ince bakışla gördüğümüz bütün bu durumları iman vakarımız ve fikir haysiyetimiz icabı söylememiz namımıza farz olur! Neticede biz davaya, midemizden değil, kalbimizden bağlıyız, bu sebeple sırf yanılmak ve tepki görmek korkusuyla pek sarih bir şekilde gördüğümüz felaketin ifşası noktasında da susmayız…