İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Dünya, dev devletlerin, hançerlerini birbirine çekmiş, ceketleri omzunda kabadayılar gibi pozisyon aldıkları, hassas bir devreden geçiyor. Hamle edenin, bir diğerinin böğrünü deleceği ve derhal bir başkası tarafından böğründen delineceği bu vasat, karşılık tablosunda dev güçlere “had safhasındaki gücün, içerisinde bulunduğu zafiyet” gibi bir illet malul etmektedir. Haddini aşan şeyin tersine inkılâp etmesi, bir hikmettir. Bu hikmet, merkezinde ABD’nin olduğu bir sarmalda, AB’yi, Çin’i, Rusya’yı ve madde plânında kayda değer daha ne kadar güç varsa hepsini perçeminden yakalamıştır. Güçte haddi aşmışlardır ve bu vaziyet onları tam güçsüz bir vaziyetin kıyısına da yaklaştırmıştır. Bu yakınlığı hepsi de, ceketleri omuzlarında, hançerleri ellerinde olduğu halde aynelyakin hissetmektedir. Madde plânında devlik belirten bu güçlerin hiçbiri, mana plânında insanlığa bir şey vermemekte, verememekte, vermemeleri ya da verememeleri bir yana, bunu vaad bile edememektedir. Ve dahi son terkipte her biri, madde plânında da ayakta kalabilmek için, yekdiğerinin madde plânını çökertmek gibi bir mecburiyete kapılanmıştır…
●
Rusya’nın, kuşağında zulaladığı hançeri artık dışarıdadır, elindedir, hatta muhataplarına doğrultulmuştur ve üzerinde nükleer bomba yazmaktadır. 1945 Hiroşima’sında tek atışta 140.000 kişiyi öldüren nükleer bombaya göre, binlerce kez daha güçlü olan bu bombaların muhatapları görüntüde, ABD ve merkezinde Almanya’nın olduğu AB’dir. Böyleyken ABD ile AB arasında da, üçüncü denklemi gene Rusya olan gizli bir cedel yaşanmaktadır. ABD’nin tuttuğu NATO şemsiyesini, üzerinde bir esaret fanusu gibi hisseden AB tren katarı, lokomotifliğini Almanya’nın yaptığı bir yönelmeyle ne zaman enerji zaviyesi üzerinden güçlenmek istese ve Rusya’ya yaklaşsa, tren raylarına dolaylı yollardan ABD’nin sabotajda bulunması gecikmemiştir. 1973 petrol krizi en çok da, Almanya, Sovyet Rusya’ya yaklaştığı için çıkarılmıştır. Ahiren Sovyetler çökmüştür ama bu yakınlaşma temayülü, AB katarını Almanya lokomotifinin çektiği sonraki süreçlerde de devam etmiştir. Dahası İngiltere’nin, Kıta Avrupa’sına AB üzerinden 1973’te soktuğu kafası, aslında soktuğu burnuydu ve ilk sıkışmasında da, burnuyla beraber kendisini de Brexit vesilesiyle 2020’de çıkarmıştır. Şimdi Atlantis’in, Ada Avrupa’sı tarafında İngiltere ve Amerika kıtası tarafında ABD, bir akrep kıskacının iki yanı halinde işleyedurmaktadır, yanlarında da AB namına Almanya ve Fransa, hep birden Rusya’ya hırlamaktadırlar. Bu hırlaşma konçertosunda AB, koltuklar arasından sızan bir akrebin değil de, Atlantis’in iki yanından uzanan bir akrebin kıskacını sırtında soğuk soğuk hissetmektedir. Manzara tam da, dost ve düşman kutupları tam da belirmemiş bir kabadayılar hırlaşmasında, ellerde hançerler, omuzlarda ceketler, hangi hançerin hangi böğre saplanacağının tam da belli olmadığı bir kakafoniyi tenazur ettirmektedir. Ukrayna, tost makinesinde, tost ekmekleri arasında erimesi pek de önemsenmeyen kaşar gibidir, erimesi beklenmektedir, henüz erimemişse de buna sebep, nesnesi olduğu ilişkilerdeki öznelerin tam da netleşmemiş dostluk ve düşmanlık nispetleridir. Rusya, nükleer kullanacak mıdır, kullanacaksa bunu Ukrayna’ya mı, ABD ya da İngiltere’ye mi, yoksa AB ülkelerinden Almanya ya da Fransa’ya karşı mı kullanacaktır? ABD ile BİRLEŞİK KRALLIK, Ukrayna’nın peşin tost kaşarı olduğu yerde, ekmekten ortaklıkları için aslında Almanya ve Fransa odaklı AB’yi de tostu zenginleştirecek ikinci bir kaşar dilimi olarak görmektedir. Muratları da, onları eritmek işini Rusya’nın hararetine yaptırmaktır. Rusya olayın farkındadır. Bu sebeple yok edici silahların patlaması, kazananı olmayan ve kaybedeni, mezkûr devletlerin tamamı olabilecek bir savaş bile ortaya çıkarabilecektir.
ABD, 1973’te Sovyet Rusya ile imzaladığı “Orta Menzilli Kuvvetler Anlaşması”ndan Trump devrinde, Rusya’nın anlaşmaya uymaması gerekçesiyle çekilmiş, onun çekilmesini Rusya’nın çekilmesi takip etmişti. Oysa kumar masasındaki pulların nükleer silah olduğu bir poker oyununda bu anlaşma, ellere kumarbaz sırtından tutulmuş ayna mesabesindeydi. İki taraf da, karşı tarafın elini böylece görüyor, nükleer kapasite seyriyle hadise, kontrollü bir temelde duruyordu. Şimdi, kimin elinde karşı tarafı yutacak ya da kusturacak öldürücü aslar var ve ne zaman masaya dörtlü bir seri halinde indirecekler, belli değil!
Kumar masası, etrafına dizili beli hançerli izleyicileriyle gergindir!
Her bir gücün, bir diğerini bir tost ekmeği ya da kaşar dilimi kılmak ve sonra afiyetle yemek istediği yerde toplam vaziyet, bütün güçlerin birer kaşar dilimi gibi erimesini artık muhal olmaktan çıkarmıştır, mümkün kılmıştır…
Mesele; tost makinesinden müteşekkil bu dünya siyaset vaziyetine, hepsine nazır bir aşçı şumuliyetiyle yaklaşabilmekte…
●
Bir kurpiyer gibi ABD’nin, Atlantik-Doğu Avrupa sahasında kurduğu kumar masası, işletmeci vasfıyla kendisi de dâhil bütün kumarbazları, bir dondan ibaret bırakabilecek bir potansiyel taşıyadursun, “dünya jandarması” edasıyla ve benzer bir ahvalle kurduğu bir kumar masası da dünyanın bir diğer ucunda, Pasifik’tedir. Pasifik’in Ukrayna’sı, Tayvan’dır, Rusya’sı Çin’dir! ABD’nin, Tayvan Boğazı’nda ustura gezindirici ve bununla da Çin’i gırtlağından kanatmak isteyici bir maksatla izlediği politika apaçık göstermektedir ki; “dünya jandarmalığı” rolünde ABD, haddi aşıcı ve oradan itibaren de dibe düşücü, yani avare bir dünya serserisi derekesine inici bir vasata ermiştir. Yani ABD’nin bizzat kendisi de, dünyaya artık sadece askerî gücünün ışıldadığı bir noktadan tahakküm edebileceğini görmüştür. Japonya, Güney Kore ve en son Tayvan’a bir tenis topu gibi vuran raketten politikaları, Çin Seddi’ne çarpmış ve dönmüştür. Dünyayı, eroine alıştırılan lise çocukları gibi tüketim toplumuna alıştıran ABD artık, tüketilsin diye üretmek durumunda olduğu bakiyenin çok gerisine düşmüştür. Dününün bakiyesiyle geldiği askerî seviye ve güçse, ABD için eski mesut günlerine dönebilmek için elindeki tek kozudur…
İşte bu koz, “dünya jandarması” ABD’yi, kendiyle beraber bütün dünya güçlerini de köze çevirebilecek bir cedel vasatına sokmuştur! ABD’ye güneş doğmayacaksa, ABD güneşin kimseye de doğmamasını sağlayacak bir şekavet burcundan dünyaya bakınmakta, kendisindeki bu halet-i ruhiyeyi de başta Rusya olmak üzere adeta bir düşmanlık verasetiyle bütün dev güçlere zerk etmektedir. Yani ABD zorbalığı bu manada, uzun zamandır patronajında tuttuğu dünyaya da sirayet etmiştir. Dünyada, insanlığa güneş doğurmak derdinde olan güç kalmamıştır, kendisine güneşin doğmaz olduğunu anlayınca başkalarına da güneşi doğmaz kılmak isteyen güçler vardır! Köşeye sıkışınca tırmalayacak kedi cinsinden dev güçler, artık köşeye sıkışmasalar da tırmalayacak birer kedi cinsine dönmüştür. Üstelik hâlihazırda onları köşeye sıkıştırmaya devam eden köpekleri de, ABD olarak mevcuttur, işbaşındadır!
●
Irak ve Suriye bağlamında İslam dünyasını pençeye getirici işlerin odağında da, aynı vaziyete uygun halleriyle ABD, RUSYA ve ontolojik bir zorunlulukla İRAN vardır. AZERBAYCAN-ERMENİSTAN geriliminin arka fonunda da aynı vaziyetin resmi ilk bakışta tebellür etmektedir. Akdeniz zaten, çay kaşığı vasıflı Yunan’ın bir başına çalkalayabileceği bir yer değildir. Böyleyken Akdeniz, çalkalanmaktadır ve çalkalayan da, şeytan mikseri vasfıyla ABD’den başkası değildir. Türkiye-Libya ilişkilerindeki derinleşmeye telgraf teline dizilmiş kargalar halinde Almanya, Fransa, İtalya ve dahi kardeşleri (!) Mısır red tavrıyla gaklamakta, bu gaklamaya da Libya’daki hükümetin gitgide sığlaşması eşlik etmektedir!
Dünya, gergindir!
Dünya siyasetinin arsası, kırılmaya odaklanmış faylarla örülüdür! Bu faylar kırılacak ve sonra dünya, bu fay kırıklıkları arasından bambaşka bir dünya doğuracak! Birleşmiş Milletler sistemi, sonu Kanarya Sevenler Derneği olan bir yolda hızla ilerliyor… Dünyaya jandarmalık yapan dev güçler, kendi jandarmalıklarının icabına bile uymuyorlar… Nükleer caydırıcılık, nükleere sahip ülkeler hırlaşmasında bir işe yaramayacağından dünya, nükleer bir canına okuyuculuğun kıyısında bir serçe yavrusu gibi titriyor…
Olanlar, olacaktır!
Batı hegemonyası üç asırlık ömrünün ahirine doğru yaklaşıyor. Dev güçlerin devlikten boşaldıkları, bölgesel güçlerin devliğe doğru evrildikleri bu dünya, Gavrilo Princip’in bir mermi ateşlemesi ya da Alman tanklarının bir gece yarısı paletlerini döndürmesine benzer bir kıvılcımla tutuşacak vasattadır… Biriken bu enerji, er geç boşalacaktır… Ve bu boşluklara, yeni güç olma yolunda ya yeni aktörler, ya da düştüğü yerden yeniden kalkacak yenilenmiş güçler kurulacaktır…
Peki, Türkiye, tarihî vakıası ve bakiyesiyle, kendisiyle beraber dünyaya da güneşi doğurucu bir hamleyle ve dev bir güç halinde kurulabilir mi?
●
Ayağınıza bir kaya bağlıyken, denizde yüzemezsiniz, hadi kuvvet ve kabiliyet himmetiyle yüzdünüz diyelim, denizde dehlizler açıcı dalışlar yapamaz, arklar açıcı kulaçlar atamazsınız, su üzerinde kalmaya odaklı vaziyetinizle hele o denizde, boğulmakta olan başkalarına yardım edemezsiniz!
Hepsini etseniz bile, yarım yummalak bir vaziyetle edersiniz ve bu yamuk yummalaklık da, en nihayet sizi de denizde boğulmakta olanlar silosuna sırtınızdan itekleyiverir!
Dünya siyasetinin debdebeli denizinde Türkiye’nin vaziyeti aşağı yukarı budur ve asırlık melanetiyle Türkiye’nin ayağına bağlı kaya da, CHP’den başkası değildir!
Bu kayanın ipi bağlı olduğu ayaktan kesilmedikçe, Türkiye yüzücüsüne bu denizde dev bir yüzücü olmak şansı yoktur… Zaten bu kaya, bu maksatla bu ayağa bağlanmıştır… Büyük Doğu Mütefekkiri’nin bu kaya hakkında koyduğu kıymet hükmü apaçıktır:
“CHP bir parti değil, Türk’e dinini, dilini ve özünü kaybettirmeye memur bir katliam müessesesidir!”
Öyleyse bu millete düşen en birinci vazife, dinini, dilini ve özünü muhafaza etmek manasına CHP’nin hakkından kanun yoluyla gelmektir. Bu vazife icra olunmadan, dünya siyasetinin yeni bir eşik ve yeni bir başlangıç belirttiği bir bağlamda Türkiye’ye dev bir kuvvet olma yolu kapalı kalacaktır. Sarmaşık gibi ani ama tek makaslık zayıf can çıkışları kimseyi aldatmamalıdır. Çınar gibi zemini köklerinin tırnaklarıyla kavrayıcı, dallarının halatlarıyla zapt edici bir serpiliş olmadan, bu milletle beraber insanlığa beklediği güneşini doğurmak mümkün olmayacaktır. Oysa CHP bu vatanda zaten bu millet yeniden çınar gibi serpilmesin diye vardır!
CHP, ruhî kök kurutucusudur!
Ara ara serpilen dal ve saçaklarımıza serpilmek ve Osmanlı çınarının bir daha tenebbüt etmesini engellemek, CHP’nin varlık sebebidir. Onu gidermek, merkezinde bulunduğu siyasî sisteme, Müslüman Anadolu halkına dayanarak dalmak ve kanun yollarını kullanarak onu evvela zayıflatmak, kemoterapi yedikçe küçülen bir ur topağı gibi üzerine çullanmak ve en nihayet, vatan ve millet vücudundan onu tam defetmek, vatan ve millet bağlamında devleşebilmenin tek yoludur. Bu yol yürünmeden tahakkuk edecek her büyüme ve gelişme sahtedir, sahteliği nispetince öldürücüdür.
Millet, bu yolu yürümek istemiş, vasıta olarak da CHP muhalifi partilere odaklanmıştır. Demokrat Parti’den Refah Partisi’ne, onların CHP merkezli Kemalist refleksle hışma uğratılmasından sonra da Ak Parti’ye verdiği desteğin gerçek manası budur. Oysa bu partiler, manevi değerlerle barışıklıkları nispetince tersinden bir dünya görüşüne istinat etmedikleri için, iktidar olmalarına rağmen CHP’yi bırakın güçten düşürmeyi, aksine tazelemiştir. İçlerinde Ak Parti, diğerlerinin asla sahip olmadıkları veçhile millet tarafından inanılmaz bir yetkiye büründürülmüş, yirmi yıl boyunca ülkeyi kesintisiz ve tek başına yönetme, idarecileri, bürokratları, diplomatları tek başına belirleme kudretine erdirilmiştir. Ama işte gelinen nokta itibariyle CHP, mevcut kudretinden tek zerre kaybetmediği gibi, handiyse kendiliğinden küflenmiş vaziyetine Ak Parti eliyle bir tazelenme devşirmiştir. Düşmanına, yaralandığı bir anda öldürücü darbeyi vurmak yerine, ona pansuman yapmak, misilsiz bir ahmaklık içerisinde namütenahi bir ihanet tavrına mütealliktir. Ak Parti için ahmaklığı işaret eden şey, nerede ne yapmak şuurunu ona verecek olan bir dünya görüşünden masuniyettir ve bu da, asla Ak Parti namına bir masumiyet payı belirtmez. Yirmi yılda, birkaç Türkiye daha deruhte edecek kadar kaynağı, CHP’yi köküyle kurutmak yerine, şahsi ikbal bostanlarını yeşertmek için kullanmak, CHP’nin varlık gerekçesi doğrultusunda varlık göstermekten başka bir şey değildir. Oysa Ak Parti’yi deruhte eden milletin Ak Parti’den asıl beklediği, CHP’yi varlık gerekçesiyle beraber ve daima kanun yoluyla gebertmekti. Oldu mu? Olmadı! Olmadığı gibi Ak Parti’nin kendisi, CHP’nin ideolojik hıçkırık denilebilecek ana değerlerini, Müslüman Anadolu üzerine naftalin gibi sindirmek ve böylece, CHP’nin kendi üzerine hışımla geliş sebeplerini ortadan kaldırmak gafletine düşmüştür. Yani Ak Parti, Muhammedî bir İslam’a yaslanarak Muhammedî İslam’ın en büyük düşmanı CHP’yi tarihin çöplüğüne göndermek yerine, jakoben modeli olmasa da, ılımlı modeliyle benimsenecek bir “Atatürkçülük” yoluyla CHP’yi boşa düşürmek sevdasına düşmüştür. Şeytan’la başa çıkamayınca, Şeytan’la barışmayı Şeytan’ın hiç olmazsa ayda bir kez namaz kılma şartına bağlayıcı bir uzlaşma tavrı, Rahmanî değil, Şeytanîdir ve zaten Şeytan da böyle bir tavrın gizli müellifidir. Yani Müslüman Anadolu halkı, bir kez daha ve bu defa daha büyük bir çapla boşa düşmüş, düşürülmüştür!
CHP’nin üzerine hakiki bir EUZUBESMELE tavrıyla gidecek ve onu bu rahmet yurdundan kovacak hakiki bir hareket, aynı zamanda dünya siyasetinden boşalacak “dev güç” pozisyonuna Türkiye’yi oturtacak hareketin ta kendisi olacaktır…
Dünya gergindir! Eller, tetiktedir!
Dünya siyaset sahasındaki bütün faylar, ha kırıldı ha kırılacak bir demdedir, ahval dev bir deprem arifesine işaret etmektedir. ABD’den Rusya’ya, AB’den Çin’e bütün dev güçler, Hindistan’dan Brezilya’ya, Türkiye’den İran’a bütün bölgesel güçler, bu deprem hattının hinterlandındadır. Bu deprem olacaksa eğer, bu depremin ardı, yeni toparlanışlar ve yeni zuhurlarla beraber yeni dev güç ve organizasyonlardır. Türkiye, bu dev güçlerden olma potansiyeline en çok sahip olan ülkedir. Amma işte Türkiye, bu istikametteki atılımları açısından içerisinden kelepçelidir. Bu kelepçe, CHP’dir! Ak Parti, yirmi yılda bu kelepçeyi çözememiş, CHP’nin istinat ettiği ülke çeyrek nüfusunu tebliğ ve telkin yoluyla CHP aleyhine eritememiş, CHP’nin mali kaynaklarını kanunî göz ile önce tespit edip sonra kurutamamıştır. “Muhafazakâr” gençlik teşkil etmek için harcandığı aleni ve de beyanlı milyarlarca liranın nihai neticesi, gençliği dindarlık sahasında bereketlendirmiş olmak olmamış, çember sakallı züppelere, nargile fokurttukları esnada “lalettayin örtülü kız” kesmek fiilini bereketlendirmiş olmuştur. Bu manada Ak Parti, başı Erbakan monteli bir Demirel heykelidir! Vidalı baş yerinden sökülse ve yerine vidalı Demirel başı eklense, heykel bütününde herhangi bir ahenk kaybı olmayacağı gibi baş ile gövde tam bir ahenk belirtir hale gelecektir. Ak Parti idaresinde, Ak Parti’de oluşunu İslam davasını esas alması diye ortaya koyanların adedi, toplam Ak Partili idareci sayısına göre onda bir bile değildir. Ak Parti idaresinin bu onda dokuzluk kesimi, başları ampullü birer altı ok bünyesidir! Yani aslında CHP isimli habis ruh, karşı bir atakla Ak Parti’ye hulul etmiştir. Bu sebepledir ki Ak Parti, habis ruhun kovuğu mevkiindeki habis rejimi sahiplenmiştir! Ama işte, insanların insanları başlarına bakarak tanımalarına eş olarak, Ak Parti’yi de başına bakarak tanıma temayülü bu hakikati gizlemektedir…
Tekrar kaydedelim; Ak Parti, başı Erbakan monteli bir Demirel heykelidir! Ve haliyle İslam davası gütmek gibi bir murattan da halidir! İslam davası gütmeyen idaresiyle de Ak Parti’nin Türkiye’yi, dünyada dev ve adalete matuf bir ülke yapmak imkânı son terkipte muhaldir! Bu vaziyetiyle de bütün oluşları sahtedir ve yükseltici sanılırken alçaltıcıdır! Arılarını polen toplasınlar diye kıra salan ve sonra kovanlarını ayı inine kuran bir balcı, köye bal getiren hayırlı bir balcı değildir, ayı besleyen bir mastikacıdır! Ak Parti’nin şeritli yollar, köprüler, tüneller diye dizdiği hizmetler yekûnu son terkipte, CHP ayısı inine yerleştirdiği arı kovanlarındaki ballara taalluk eder. Kara Kemalizm’e çalmaya çalıştığı yeşil maya son terkipte bu ballarla Anadolu köy ahalisinibeslemeyecek, inindeki CHP ayısını semizlendirecektir. CHP’nin canını okumak yerine canını sıvazlamak suretiyle erilen kuvvet de, maddede ve manada canımızı okumak isteyenlere rağmen erilmiş sahici bir kuvvet olmayacaktır. Böyle bir Türkiye’ye ancak, dev güçlerin patronajında devmiş gibi bir pozisyon düşecektir. Bu da devlik değil, örtülü cüceliktir. Gerçek bir devlik için, ABD’siz bir dünyaya, “CHP’siz bir Türkiye” olarak hazırlanmak şarttır. Bu millete bunu tahakkuk ettirecek hareket, bu ülkeyi gerçek bir devliğe erdirecek hareket olacaktır…
Tekraren, dünya gergindir ve bu gerginlikten de bellidir ki artık dev güçler, “Bana doğmayan güneş kimseye doğmasın!” diyecek kadar da zayıftır. İnsanlık için adalet ve saadet güneşi doğuracak güç, şimdi dünyaya daha çok lazımdır. Bu güç olmak Türkiye için hayal değildir. Bunun için CHP kanun yoluyla mutlaka hayal âlemine gönderilmelidir. Ak Parti eliyle aslında başın başında hayal edilen de bu idi. Hayaldi hani ve gerçek olacaktı. Ama Ak Parti elinde bu ideal laçkalaştırıldı ve gerçeğe matuf iken hayal gibi oldu. Bu milletin, altı üstünden kalabalık ve üstü altından hareketli vatan sathıyla hasret duyduğu şey, farkında olsa da olmasa da CHP’siz bir Türkiye’dir. Kastımız elbette salt parti müessessinden ibaret değildir. CHP’nin varlık sebebi habis ruh, ülke mevcudunun çeyreğine sinmiştir, çökmüştür, duhul etmiştir. Bu hasis ruhu giderecek rukye vasıflı hareket, parti, organizasyon hem mübarektir, hem de bu milletin hasretle beklediğidir! Yani hâlâ gaiptir!