Analizman Kumkuması İçinde Kazakistan Mevzuu: LPG Bulamazlarsa Pasta Yesinler!

Yazan: 30 Ocak 2022 3552

Malumunuz, LPG fiyatlarına %50 zam yapılınca, 2022 Ocak başında (2 Ocak)  Kazakistan karıştı. İlk kıvılcım, petrol üreten ve geçmişi işçi grevleriyle dolu bir şehir olan Janaözen’de parladı. Ama bu kıvılcım kısa sürede aleve döndü ve başta Almatı olmak üzere tüm Kazakistan’a yayıldı. Hadise anlık LPG zammından çıkmıştı ama onu büyüten şey, bağımsızlığını kazandığı günden bu yana Kazakistan’ın her anına hâkim yolsuzluk, ekonomik eşitsizlik ve hesap vermez baskıcı idare vaziyetiydi. Bunu Kazak idaresi de bildiğinden, bir yandan ikna ile gösterileri durdurmak isterken öbür yandan başkent Nur Sultan, Aktöbe ve Almatı şehirlerinde tutuklamalara başvurdu. Çok geçmedi, göstericilere karşı sersemletici bombalar tıslatmaya, yağlı cop vınlatmaya da başladı. Ama gene de çare olmadı. Zamlar geri alınmasına, hükümet istifa etmesine rağmen olaylar durulmadı…

 Kazak halkı bir yandan da 2019 yılında görevi bırakmış olmasına rağmen, ayaklarını hâlâ omuzlarında hissettiği kurucu Cumhurbaşkanı Nur Sultan Nazarbayev’e öfke kusmakta idi. Hatta Nazarbayev’in değil de, Taldikorgan kentindeki heykelinin boynuna bir halat geçirdiler ve yıktılar.  Yıkıma “İhtiyar defol!” sloganları eşlik etmekteydi. Yani Kazak halkı Nazarbayev’in görevi bırakmış olmasına rağmen aslında gitmediğine inanmaktaydı. Zaten Nazarbayev de, 28 yıllık Cumhurbaşkanlığı görevini bıraktıktan sonra, süresiz olarak Kazakistan Güvenlik Konseyi Başkanlığı’na getirilmişti… İşte olaylar esnasında, olaylar dinsin diye bu görevi de bıraktı. Bıraktığı görevi mevcut Cumhurbaşkanı Tokayev üstlendi. Buna rağmen Kazak halkının öfkesi dinmedi. Almatı belediye binasını ateşe bile verdiler. Bu ateşi körükle takip eden Rus medyası, Tokayev’in konutuna dahi saldırıldığını duyurdu. 5 Ocak’ta ülkede, 19 Ocak’a kadar olağanüstü hal ilan edildi. Geceden sabaha, sokağa çıkma yasağı getirildi. Tokayev, televizyondan göstericileri tehdit etti. Kolluk kuvvetlerine, “teröristleri” uyarı yapmadan öldürme emri verdiğini söyledi. Gündüzünde de zaten Kazak kolluk kuvvetleri silaha davrandı. Devlet kanalı, çok sayıda göstericinin tasfiye edildiği haberini gururla verdi. Yüzlerce Kazak öldürülmüştü. Ama daimi gurur terennüm edecek bir vaziyet gene de yoktu. Aynı gün Tokayev, Rus Natosu da denilebilecek Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nden (KGAÖ) resmen yardım istedi.  Başı Ruslar çekti. Az sayıda Belarus, Ermenistan, Kırgızistan ve Tacikistan askeri de Kazakistan’a taşındı. Netice itibariyle, yüzlerce Kazak’ın öldürüldüğü, binlercesinin tutuklandığı bu gösterilerin alevi, beklendiği şekilde söndürüldü. Ama daha alevlerden bakiye hararet sönmemişken, ABD ile Rus Dışişleri’nin atışması yaşandı. ABD Dışişleri Bakanı Blinken, basın toplantısında şu cümleyi kurmuştu:

 “Evine Ruslar girdiyse, onları evden çıkarmak zor olabilir!”

Ve Rus Dış İşleri Bakanlığı, sosyal medyada bu cümleye şu cümleyle karşılık verdi:

“ABD evinize girdiğinde hayatta kalmak, soyulmamak ve tecavüze uğramamak zordur!”

6 analizman.kumkukası.1

İki emperyalist gücün, biri birini suçlarken, birbirleri namına hakikati dile getirdikleri bu hengâmda da, bizim kamuoyunun her şeyi bilici ve kol kuvvetinin SÜPERMAN’inden mülhem ve bozma bir isimle “ANALİZMAN” -Analizmen diye okunur!- diyebileceğimiz tipler de ekranlar başına çoktan doluştu. Elde afili çubuklar, ekrandaki harita başına geçen ve Kazakistan komşularını sayınca Kazakistan olaylarına açıklık getirdiğini sananından, olayların evvel ve ahir hesabıyla plânlandığını, olayları kendi elinden çıkma bir bilim kurgu romanıymış gibi anlatanına kadar, kafa ütülemekten ibaret bu ANALİZMAN kadrosu, o günden bu yana konuşup durdu… Bunlar, malumat kasmak ve komplo ıkınmak yollu irfanlarıyla (!) Turuncu Devrimler’den girdiler, Arap Baharı’ndan mülhem Türk Baharı’ndan çıktılar! Duyduklarını söylediler, söylediklerini duyurdular… Kazakistan idaresinin hokkabazlığına uygun olarak, Kazakistan’ın dışarıdan gelen terör unsurlarınca karıştırıldığının söylenmesinden, bu hadisenin Kazakistan’dan sonra Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan özelinde de devam edebileceğinin söylenmesine kadar, televizyon ekranları ve gazete köşeleri, bütün fikirden kopuk toplum vaziyetimize uygun olarak, mihraksız bir analiz fıskiyesi gibi işletilip durdu. Rusya ABD’yi galebe çalmış, ABD Rusya’yı tuzağa çekmiş, Çin hadiseden yaralı çıkmış, Rusya Çin’e parmak atmış, Çin ABD‘ye nanik yapmış diye uzayan ve varyasyonları, hadiseye dikkat kesilen herhangi bir kimseyi hadiseden iyice uzaklaştırıcı şekilde gelişen bu süreçte, çok milliyetçi (!) geçinen ANALİZMANler de bütün olanların, yeni kurulan Türk Devletleri Teşkilatı’nı, haliyle Türkiye’yi engellemek üzere çıkarıldığını iddia ederken, dindar ANALİZMANler ise hadiseyi fitne temelli bir zeminde idrak etti ve Kazak halkına olaylara karışmaması nasihatinde bulundu…

 Neticede, bir şey olduktan sonra olandan istifade etmek yollu bir takip ve tabir işletmek yerine, bir şey olduktan sonra olanı geriye doğru bir makara gibi sarmak, sonra da sarılan kısmı kendi vehim ve menfaatine göre baştan yazmak şeklinde işletile gelen bütün bu analiz çeşnisi, hadise çıktı mı çıkarıldı mı, ondan kimler yararlanıp kimler yaralandı diye uzayabilecek laf kalabalığı arasında, hadisenin mutlaka üzerinde temelleştiği hakiki sebebini görünmez, görünse bile kayda alınmaz kıldı!

Peki, bu sebep ne?

Tartışmasız bir şekilde bizce, Kazak halkının, 1991’daki bağımsızlığından itibaren kesintisiz bir şekilde Kazak idaresi tarafından istismar edilmiş olması… Ve 2022 yılının “Kara Ocak”ını bir havai fişek halinde patlatan şey de, bu istismarın artık Kazak halkının kabul edilme arzusuna tam bigâne kalındığının, adeta ona nanik yapıldığının anlaşılması…

Evvela bahsetmiştik, üç parçalı Platon ruhunun, “tymos” isimli ve kendini kabul ettirme hissine mahal kısmı, Kazakistan’da, Kazakistan idareleri için bir kapı paspasıdır ve Kazakistan zenginliklerinin hüpletilme sürecinde her dem üzerine basılıp duran bu paspas da, bizzat Kazak halkının yaralı gönlüdür!

 Yani LPG’ye yapılan %50’lik zam, yeraltı kaynakları açısından zengin bir ülke olan Kazakistan’da Kazak halkı tarafından, hele de bu zenginlik sadece bir avuç eliti zenginleştirirken şu şekilde duyulmuştur:

-LPG bulamazlarsa, pasta yesinler!

Kazak halkının, 32 yıllık kahır kulağıyla, Fransız İhtilâli’nden mülhem ve bozma olarak duyduğu bu döviz, fert fert her Kazak’ın alnında adeta bir alın yazısı olarak durmaktadır…

Nasıl durmasın ki?

Dünya Bankası’na göre Kazakistan, yolsuzluk hususunda Angola, Bolivya, Kenya ve Libya ile aynı düzeyde… İsviçre merkezli banka ve finans şirketi Credit Suisse’nin 2018 raporuna göre Kazakistan, servet dağılımında 174 ülke arasında 169. sırada… Daha net anlaşılsın; Kazakistan ülke servetinin %55’i, 162 Kazak zenginine ait! Ve bu, kuzulara şah olmuş kurtların dahi yapmaktan imtina edecekleri bir taksim!

İşin içine bir de, Kazakistan’ı sömüren bu bir avuç zenginin, Kazakistan’a ait paraları Londra’daki mülklere yatırmak yoluyla kaçırdıklarının da alenileşmiş olmasını katın… Meğer son yirmi yıldır bu yönde bir akın varmış ve bu da resmen alenileşmiş vaziyette… Londra ve Güney İngiltere’de, yüzlerce milyon Sterlin değerinde mülkler, bu Kazak elitlere ait... Bu elitler de ya Nazarbayev ailesinden ya da onlara yakın yönetici kişiler... Bu bilgiler, gün geçtikçe birer Kazak lalesi gibi ortaya saçılıp durmakta… Mesela 2020 yılı başında, Nazarbayev’in kızı Dariga Nazarbayev ile torunu Nurali Aliyev’e ait 80 milyon sterlinlik mülklerin varlığı ortaya çıktı… Hala çıkıyor ve çıkacak da… Bir de Londra makamları, nerden buldun yasalarına dayanarak bu mülklere, batan geminin değil de, soyulmuş geminin malları diye el koyup durmakta… Detayları geçelim… Ve bunları, Kazak halkının birikmiş öfkesi anlaşılsın diye kaydettiğimizi hatırlatalım… Bilmem empati kurmanın bir faydası veyahut sakıncası olur mu?

 Misal, Türkiye’deki idareci kesim ile de ilgili, Batı’da servet edindikleri, gizli hesaplarda misilsiz paralar bulundurdukları iddia edilir, yazılıp çizilir… Doğrudur veya yanlıştır ayrı husus, ama bunlar, katî bir surette şimdiye dek ortaya dökülmüş de değil… Döküldüğünü hayal etsenize… Filan Başbakanın oğlunun filan ülkenin filan bankasında şu kadar milyar doları çıksa? İddiadan, vakıaya dönse yani mesele… Yalnız bir kişi de değil, devleti idare mevkiindeki birçok kişinin… Yalnız birkaç yıllık da değil, onlarca yıllık bir akışla… İşte o zaman, Türkiye’de de vıdı vıdılarla yürütülen muhalefet muhakkak, birçok halk kesimini de bu meselenin ortak paydasında buluşturur ve Kazakistan’dakine benzer hadiseler burada da yaşanır… Kazakistan’da yaşanan da budur…

Yaşandı, bitti ve şimdi bize göre, siyaset ve diplomasi yaşananlardan parsa kapma şeklinde işletilmektedir… Hal böyleyken, bu manzarada Kazak halkının bu haklı ve temeli kaskatı kahır isyanını, pasta üzerine püskürtülen köpük mevkiinde görenler elbette, meseleyi idrak, tahlil ve tabir edemez, ondan istifade yönünde de bu pastanın doyurucu katmanlarından nasiplenemez… Komplo kasıp dururlar, hadiselerin akışı içerisinde, hadiseye yön verici olmaktan ziyade, hadise ile akan çer çöp vaziyetine düşmekten kurtulamazlar… Hadise hep dizi repliklerinden aparma tirad düzeyinde değerlendirilir. “İlk geçmiş olsuna gelen, saldırıyı yapandır!” der biri mesela, bütün gözleri, geçmiş olsun ziyaretlerinin sofasına mıhlar… Ya da Roma hukukundan “Cui bono?” (Kim kârlı çıktı?) diye rol çalınır ve hadisenin sonucuna göre sebep icat edilir… Oysa her hadisenin sonucu, her zaman ona uygun bir sebepten kaynaklanmaz, bazen sebep ile sonuç arasında mantıklı bir korelasyon da kurulamaz.  Tavuğu kümesten ürkütüp kaçıran şey bazen bir helikopter böceğidir de, kümes dışında ona tevafuk edip yiyen tilkidir! Yani tilkinin, tavuğu kümesten çıkarmak mevzuunda bazen hiç dahli yoktur, sadece oradan geçiyor olmakta oluşunun nasibi vardır. Hadise kritiğinde işte bu nevi keyfiyetler hiç hesaba katılmaz, eli afili sopalı televizyon ANALİZMANleri, harita başında coğrafya dersi verir gibi kendi tiplerinin enflasyonunu azdırırlar ve bu inceliklerin sahasına asla kıvrılamazlar…

Karmaşık bakmaya hacet yok!

Kazakistan, devlet olarak zengin, halk olarak fakir bir yapı ucubesidir… Bu ucubede Kazak halkı artık, ateşli havaleler geçirir olmuştur. Yolsuzluk ve rüşvet, Kazakistan devlet kuşunun iki kanadı haline gelmiştir. İşte bu kuş, Kazak halkının başına değil de, artık ağzının tam ortasına pislemeye başlayınca, Kazak halkı sokaklara dökülmüştür!

Ve son hadiselerde LPG zammı, işin tetikleyici unsuru olmuştur...

6 analizman.kumkukası.2

Peki, bu andan itibaren, içeride ve dışarıda, bu hadiseden istifade etmenin yoluna bakanlar olur mu, olur… Oldu mu, oldu… Mesela içeride, yönetici ve zengin elit arasındaki rekabet hassası, bu hadiselerden istifade yoluna baktı. Hani yıkıcı bir sel gelince, onun sebebini ve ıslahını düşünmek yerine, onunla kimleri alt edebileceğinin hesabıydı bu… Ya, eski Cumhurbaşkanı Nazarbayev ile yenisi Tokayev arasında, kendi kadrolarındaki zıtlaşmalar üzerinden husule gelmiş hakiki bir zıtlaşma var mı? Pek renk vermiyorlar… Ama Nazarbayev’in, artık iyice yaşlanmasıyla beraber, bütün kadrosu ile bakiyesini koruması bu saatten sonra güç…  Güvenlik Konseyi Başkanlığı’nı belki de bu hisle, üzerindeyken yanan bir hırkayı çıkarır gibi sıyırıp attı. Bu hırkayı, hadiseden istifade ile yumuşak bir ikna ile Tokayev de onun üzerinden çıkarmış olabilir. Diyoruz ya, bu noktada pek renk vermiyorlar…

 En makul olan vaziyet ise satranç misaliyle şu:

Kazakistan başına, Nazarbayev’e ait bir piyon gibi yerleştirilen Tokayev, hem kendisini yerleştiren Nazarbayev’in şahlıktan atlığa düşmesi hem de kendisinin piyonluktan filliğe çıkması sebebiyle Kazakistan’da vaziyet, devlet başı mevzuunda ortalama bir satranç rekabetine evrilmiş durumdadır… Ve ibre de şu anda, mevcut Cumhurbaşkanı olması hasebiyle çapraz yutmak-ilerlemek avantajıyla Tokayev’e aittir!

Yani Nazarbayev, en azından fert plânında satranç atlığından kaynaklı “L” hareket serbestisi ve avantajından bile mahrum hale düşmüştür. Zaten bu sebeple de Tokayev, 11 Ocak’ta yaptığı meclis konuşmasında, halkın Nazarbayev öfkesini göğüslemek ve onu kendinden sektirip gene Nazarbayev’e değdirmek ister gibi bir dil kullandı. Tokayev’e göre halk, Nazarbayev sayesinde oluşan zenginlere öfkesinde haklıydı ve bunlar, Kazak halkı ile servetlerini paylaşmalıydı! Zaten birkaç gün önce de, Nazarbayev’e yakın bazı isimleri, kritik görevlerinden almıştı. Kazakistan satranç tahtası üzerinde bu yaptığı ile Tokayev’in fillikten şahlığa evrilip evrilmeyeceğini göreceğiz... Ama bu yaptığı hakikatte, kendisine cerrah neşteri süsü vermek gibi bir hamle de olsa, kendisinin de dâhil olduğu Kazak idare çarkının, bir avuç yönetici ve zenginin, Kazak halkını pul eylediği bir poker oyunundan başka bir şey olmadığı gerçeğini değiştirmez. Ve bir de bu poker oyunu, daha büyük oyuncuları dışarıda olan daha büyük bir simüle oyun… Bu simülasyonda bir de, tavuk gibi soyulmak rolünde olan Kazak halkına, “dışarıdan getirilmiş silahlı terörist” yaftası vurmaktan çekinilmedi… Oysa Kazak protestolarının ana saiki, hakikaten iktisadî bir payumalde Kazak halkının, soyulan tavuk kalabalıklarına kendi bahtının taalluk ettiğini görmesiydi.  Bu manada kalkışmanın, ideolojik ve İslamî bir kalkışma olmadığını da belirtmeli… Zaten bize göre, Kazakların bölgenin en çok soyulan halkı olması aslında, bölgenin İslam ile rabıtası en gevşek kalmış halkı olmasıyla ilintili… Bu yönüyle Kazak halkı, iki kere mazlum! Ruhuna düşürülen çöller, bir de maddesine düşürülmüş vaziyette… Bu vaziyetiyle taşan öfkesi de şimdi, gene kendi aleyhine olarak kullanılmakta ve daha da kullanılacak… Zira şimdiye dek soyula gelen tavukları, şimdi de mangala yatırabilmek için zemin hazırlıyorlar… Gidişat, olanın olmakta olduğu istikamete doğru…

Niye olmasın ki… Kazakistan karışınca, ilk elden yardım da, Kazakistan’ın kanına devlet ve halk düzeyinde karışmış Rusya’dan istendi… Niye istenmesin ki! Rus Natosu dediğimiz Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü, Rusya öncülüğünde tam 20 yıl önce (2002) kurulmuş… Yani Rusya, kümes civarında volta hattı kurmuş bir tilki… Kendinden bağımsız ve helikopter böceklerinin tantanasıyla bile kümes karıştığında, ürküp de kendini dışarı atan tavukları kapmak avantajında… Kurulalı bir buçuk ay olmuş Türk Devletleri Teşkilatı bu manada, çok çok gerilerde… Hatta Kazakistan karışıklıkları, TDT’nin ilerlemesi için de bir engel şeklinde örülebilir. Rusya, zaten Kazakistan’ı, Sovyet Rusya kolyesinden kopmuş bir boncuk gibi görmekte… Bunu, Kazakistan nüfusunun %20’sinin Rus olması da canlı tutmakta… Kuzeyde konuşlu bu Rus nüfus için Rusya nicedir, ucu açık haklar talep edip duruyor. Ve Kazakistan’ın, dünya ile bütünleşip Rus hegemonyasından çıkmasına da çatık kaşlarla bakıyor…

 Misal, Kazakistan’da kültür muhafazası için Rusça tabelalar yasaklanınca, Rus Dışişleri Bakanı Lavrov anında bu hadiseyi, Rus azınlığa aleni bir saldırı olarak tabir etti. Bütün bu tavırlar, Sovyet Rusya kolyesinden kopan boncuklara Rusya’nın hâlâ sulanma ve dolanma atraksiyonları… Hamleye dönme potansiyelleri de her zaman baki… Mesela Kuzey Osetya zaten Rusya’ya bağlı iken, Gürcistan’a bağlı Güney Osetya’yı 2008’de işgal edip Gürcistan’dan koparması, bağımsız bir ülke kılması, hamleye dönmüş böyle bir potansiyeldi… Ya da 2014’te Ukrayna’ya bağlı Kırım’ı ilhak etmesi, kendi topraklarına katması… Bunlar da hep, Rusya’nın, Sovyet Rusya’dan rol çalma aktiviteleri… Kazakistan’ın da bu manada, Rusya Federasyonu havsalasında çok da farklı bir yeri yok… Yani demek istediğimiz şey; bölgede Rusya, herkesten “haliyle” önde… Böyleyken bizdeki ANALİZMAN yorumlarının kahir ekseriyeti Kazakistan olaylarını, Rusya’nın ABD’yi bölge bazında galebe çalması olarak yorumladı. Kazak halkının çeyrek asrı aşkın kahrı füruat kılındı ve olan her ne ise onu, Rusya ve ABD arasındaki çekişmenin, gene bizatihi her veçhesi onlar tarafından evvelce hesaplanmış bir tezahürü olarak tersim edildi.  Zaten bunun için de yürütücü diplomasi tiradı, Rus-ABD dışişleri arasında geçen mezkûr atışma ile de verilmişti! Tirad dememizden anlayın ki; bölgede an itibariyle Rus-ABD menfaat çatışmasından daha ziyade, bir menfaat uyuşmasının olduğunu kastetmekteyiz. Çünkü ABD, küresel tehdit algılamasında Çin’i, Rusya’ya önceliyor ve bölge de, Batıya doğru açılırken Çin için bir set vaziyeti belirtiyor. Rusya da zaten ABD gibi, Çin’in Kuşak Yol Projesi’nden stratejik olarak rahatsızlık duymakta… ABD için, daha büyük düşmana karşı, ondan daha az büyük olanıyla ittifak etmek zaten bir gelenek… Sovyet Rusya’nın en büyük düşman olduğu soğuk savaş döneminde de ABD’nin doğal müttefiki Çin olmamış mıydı? Şimdi Kazakistan ve bölge üzerinde, tersi bir durum niye yaşanmasın? Hem, Suriye özelinde de benzer bir durum yaşanmadı mı ve bu durumu okuyamamaktan kaynaklı sebeplerle Suriye pokerinden en yutulmuş -ütülmüş!- olarak Türkiye kalkmadı mı?

Şu an Suriye’de, ABD gölgesinde ve Rusya’nın da rızasında olarak fiilî bir PKK terör “devleti” kurulu değil midir? Peki, Türkiye, aslan ile kaplanın, sırtlana koruluk tahsis ettiği bu hikâyenin tam ortasında geyikten cürmüyle bu duruma itiraz edebiliyor mu? Cevap verelim: Sadece itiraz edebiliyor!

Bu da söyleyin, sadece televizyon ekranları ve gazete köşelerinde değil, ANALİZMAN ruhunun devlet idaresine kadar duhulünü işaret etmez mi? İleride Suriye’de, ABD ya da Rusya tarafından, Türkiye lehine bir akort yapılırsa da, mevcut vaziyete bakarak bunu, geyik gücünün, aslan ya da kaplan gücünü büktüğü minvalde değil de, geyiğin aslan ya da kaplana, başka mıntıka ve meselelere taalluk edecek şekilde bir budunu feda etmesiyle tefsir edebiliriz… Aksini düşünen, aslan ya da kaplan böğründe, geyik boynuzundan vareste, aleni ve esaslı izler-yaralar göstermek borcunda… Var mı bunu gösterebilecek? (Maaşlı övücüler ile Yalancı Şahitler Kahvehanesi müdavimleri hariç!) Vaziyet, bu sual karşısında suskunluk yaşayacak kadar kötü… Türkiye’ye bir şey verildiğinde, “Acaba, nerede ve hangi hususla ilgili olarak neler vermek zorunda kaldık?” dememizi icap ettirecek kadar kötü… Ama istenenleri kapalı perdeler ardında verenler ile iletişim enstrümanlarını elinde bulunduranlar aynı kimseler olduğundan, kamuoyuna genellikle sadece alınanlar, hem de Mehter Marşı eşliğinde duyurulur ve alınanlar karşılığında verilenlerse daima saklı tutulur!

Evet, Türkiye, ABD ve RUSYA’nın, ormanın aslan ve kaplanı gibi güç belirttiği bir yerde eğer mukadderat açısından ormanda sadece bir geyik gücünde ise, siyaset ve diplomasisini aslan ile kaplan arasında ve ikisinin de, kendini ilgilendiren meselelerde her daim anlaşmazlık yaşaması istikametinde kurmak durumunda… Türkiye bunu, Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra bir parça kavradı da… Kavradığı miktarda oyun içinde var sayılır oldu da… Ama işte; fikirle tahkim edilmeyen her taktik, her şey gibi bir süre sonra kokmaya, kokuşmaya başlar… Yani Türkiye, ABD ve Rusya arasında güttüğü güç dengesini uzun bir süredir, iki gücün de işi alenen fark edeceği şekilde lakayt icradadır. Yani ormanın aslan ile kaplanı, ormanın geyiğince edilen kurnazlığı, hem de canlarını sıkacak sonuçlarıyla beraber alenen görmektedir. Suriye’de olanlar, neyin sonucu zannediyorsunuz! Elbette bu, tek başına Ak Parti iktidarının bir nakıslığı değil… Türkiye, devlet çapında nakıslık belirtmekte! Sovyet Rusya dağıldığında Orta Asya’ya, ABD’nin muradına uygun olarak FETÖ sokuldu da, Türkiye’nin devlet olarak sokulmasına mucip zaman aşırı bir politikası hiçbir zaman olmadı! ÖZAL-DEMİREL-ECEVİT-GÜL-ERDOĞAN… FETÖ, bölgeye gidip de kadrolaştığında, ceplerinde Türkiye liderlerinin referans mektupları var idi. Zaten Recep Tayyip Erdoğan’ın şöhret bulmuş “Ne istediler de vermedik!” yollu itirafı, hadiseyi izah için yeterli. Şimdi Türkiye, dünyanın neresine gitse mevzu başlıklarının tepesine FETÖ’yü koymakta… Ziyaret edilen ülkelerden, FETÖ unsurlarının oralardan temizlenmesini istiyor. Oysa temizlenmesi istenilen şeyi, kırk yılda oralara pisleyen gene Türkiye idi! Zaman ve enerji kaybı değil midir bu? Bu kayıplar hesap edin ki, Türkiye’ye nice patinajlar çektirmiştir…

Buyurun bakın; Sovyet Rusya yıkılıp da, yerine kurulan Rusya Federasyonu’nun bile, devlet politikasının ana aksında bir değişiklik yok iken, Türkiye’de bırakın iktidarların değişmesi ile devlet politikasının değişmesini, aynı hükümetin kendi içinde bakanı değişse, o hususa has politikası değişmekte… Ya da ABD’ye bakın… Orada bir Demokratlar, bir de Cumhuriyetçiler vardır ve devri daim ile yönettikleri ABD’yi iki zıt istikamete değil, tek bir istikamete doğru gütmektedirler. Aradaki fark, füruatta, eda ve yaklaşım tarzında…

6 analizman.kumkukası.3

Türkiye öyle mi?

Türkiye’nin hal-i pürmelali devlet manasına öyle bir ayarlanmış ki, 2023 seçimlerinde bir puanın mekânı kaysa ve iktidar değişse, sanki de mevcut ülkeyi mevcut konumundan spatula ile kazımışlar da, yerine Güney Amerika’dan başka bir ülke getirip kondurmuşlar gibi bir politika değişikliği yaşanacak… Gelen CHP lokomotifli iktidar olunca da, gelenin neyi istediği değil de, neyi istemediğinin net olduğu bir bağlamda, her şey Türkiye için M.S. 1 tarihi gibi bir vaziyet belirtecek…

Hoş, CHP merkezli muhalefet, istediği ile değil de istemediği ile meşhurdur da, Ak Parti odaklı iktidar neyi istediğini bilmekte midir ki?

Bu sualin cevabı mutlaka hayır değil ama mutlaka evet de değil… Çünkü Ak Parti, fikir ve hamle trafiğinde kaba muhafazakârlık vasatından kurtulamamıştır, bu sebeple eşya ve hadiseleri dünya çapında örgüleştirecek ideolocya örgüsünden de mahrumdur. 20 yıldan bu yana Ak Parti gemisi, Kemalistlerle ortamı kızıştırıp Müslümanların gayret rüzgârıyla yelkenlerini şişirip iktidar denizinde yol alıyor, bu yolu almaya başlar başlamaz da Müslümanları yan cebine koyup Kemalistleri okşuyor… “İki sarhoşun mu dediği önemli Allah’ın mı dediği önemli!” denerek sağlanan destek, ennihayetinde Anıtkabir’e gidip CHP’yi Atatürk’e şikâyet etmekle neticeleniyor!

Amma işte; belalı aslan ve kaplan cürmündeki ABD ve RUSYA arasında Türkiye’nin yürüttüğü geyik denge siyaseti nasıl bayatlamış ve sırıtık bir vasatın eşiğine nasıl gelip dayanmışsa, Müslüman Anadolu halkı ile jakoben Kemalizm arasında Ak Parti’nin izlediği denge siyaseti de benzer bir vasatın eşiğine gelip dayanmış vaziyettedir. Bu eşik geçilirse ve Ak Parti, CHP lehine tebdil olunursa düşünün ki; pokerde ellerin yeniden dağıtılması gibi bir etap değişikliği değil, balığa çıkmak için eline kova almış bir adamın, yoldayken o kovayı temizliğe gitmek için aldığı zannıyla istikamet değiştirmesi gibi bir şuur ve kafa değişikliği peyda olacaktır. Hoş, Ak Parti balığa çıkarken de zaten, siyaset ve diplomasi denizine, fikrî nizam getirmek yollu bir seyir için çıkamadı hiç, hakikaten balığa çıktı, bunun da kârı kısa yollu oldu, yani işlerin kötüleştiği şu günlerde işler kötüleşmiş olarak noktalanırsa, kısa yollu olmuş olacak… Kim, mangala ne yatırdı da ne yediyse, kârı bilecek… Bu kârlı kimse de hiçbir zaman, ulvi ve çağlar üstü fikre bilse de bilmese de meftun bulunan Müslüman Anadolu halkı olmayacak, maatteessüf, iktidar nimetinden yirmi yıldır istifade edip maddede dehhameleşen, parsacılar olacak…

Yani anlayacağınız, bizdeki talih, Kazak halkının talihinden çok da açık değil…

Kafalara yazılsın; derin bir iman ve âlemşümul bir fikre istinat ettirilmeyince, Kazakistan’da da Türkiye’de de devlet, dert çözmekten daha çok, dert üretici bir mekanizmaya taalluk eder…

Bahtımız, bu müteallikliğin cenderesinde kıstırılı…

Ve tahtımız, derin iman ve âlemşümul fikre müstenit o yitik idarenin zemininde kurulu…

Kıstırıldığımız yerden kurtulmadan, kurulunması gereken tahta kurulmadan, ne saadet ne devlet!

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi