CHP Sırtlanı

Yazan: 08 Ocak 2019 3420

Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek, 1951 Büyük Doğu’larından birine, ağaçta asılı bir yarasa resmi koymuş ve altına da:

“Şafak, CHP yarasasını ancak bu vaziyette gördüğümüz gün sökecektir…”

Diye yazmış… Aradan geçen tam 67 sene… CHP yarasası, söken şafağa karşı kutlu bir ağaca asılamadığı gibi, bu süre zarfında doğma emaresi gösteren kaç şafağımızı da kendi karanlığıyla boğdu… Hesabı hazin ve tafsilatlı… Girmeyeceğiz… Ama bulunduğumuz an ve noktada tebellür eden toplu manzarasını arz edelim: Ak Parti ampulünde, kendi şafağının söküşünü vehmeden ve gönül ateşiyle bu ampule enerji veren Anadolu, artık bir kavşağa gelindiğini görmektedir. Bu kavşakta ya CHP yarasasının asılmasına şahitlik edecek, ya da kendi şafağı sökülsün diye gösterdiği son gayretleri gene boşa gidecek ve bu şafak sökemeden bir kez daha boğulacak… CHP yarasası mı asılıyor, şafağımız mı boğuluyor? Hissettiğiniz ne? Hissettiğimizi kaydedelim: Tarihin “ya ol, ya öl” dediği nazik noktasındayız… Bu noktada, CHP’yi, Anadolu kuzusunu koklayan sırtlan vasfıyla idrak edememek, bu kuzuyu havuç, patates, domates, kekik, biber, bahariye repertuarıyla süsleyip CHP sırtlanına servis etmekten başka mana taşımaz. Ak Parti iktidarı, Anadolunun kendisine 17 yıldır verdiği açık çek desteğini “CHP’yi yıkmaksızın Anadoluyu imar” şeklinde tatbike devam ederse, sizce sırtlana kuzu süslemekten başka bir şey yapmış olacak mıdır, ya da olmuş mudur? Adnan Menderes, Anadoluyu, kendinden öncekilerin çok fevkinde imar etmişti ama CHP sırtlanını kuvvetten düşürmek namına bir icraat yapamadığı için katledilmişti. CHP sırtlanının diş ve tırnaklarını sökmeden, Anadolu kuzusunu süsleyip durmak… Yaptığı buydu… Haliyle tazelenmiş CHP sırtlanı, tazelenmiş zulmüne Menderes imarının üzerinde devam etti. O günlere azıcık nazar edelim: 28 Nisan 1960’da İstanbul Üniversitesinde Adnan Menderes hükümeti aleyhine ölümlü protestolar yaşanıyor… Akabinde 19 Mayıs 1960’ta; bir teamül çıldırması halinde Harbiyeliler nümayiş düzenliyorlar… Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek hemen, Büyük Doğucu bakan Tevfik İleri vasıtasıyla Başbakan Adnan Menderes’ten bir randevu alıyor. Muradı, Menderes’e kurtuluş istikametini resmetmek… Görüşme oluyor. Üstadımız, CHP’nin sevk ve idaresinde yapılan üniversite olaylarının şiddetle bastırılması ve ortada bir hükümet olduğunun gösterilmesi gerekliliğinden bahsediyor. Harbiye nümayişine karşılık olarak da tavsiyesi şu:

“Aynı akşam, Ankara’daki bütün generalleri toplayıp Harbiye’ye girilmeli ve nümayişçilere en ağır cezalar verilmeliydi…”

Ya kuduran CHP muhalefeti? Onun hakkı? Büyük Doğu mütefekkirinin ona da çözüm arzı şu:

“Açıkça ihtilal hazırladıkları ithamıyla partilerini kapatmak ve başlarını ezmek…”

Peki Menderes bu hayat kurtaracak çözüm önerilerine karşı ne yapıyor? Alışık olduğu mabeyn hilelerinden birine başvuruyor ve Üstadımızı susturmak için memuruna “Meyve getirsinler!” emri veriyor. Hal böyleyken Üstadımız, bir kanadı soyulup kendisine uzatılan muzu bile almıyor ve devam ediyor:

“Çengiler gibi tef ve zil çalarak bir ihtilâl geliyor! Bütün nümayişlerde, hükümet acaba ne dereceye kadar mevcut, suali hakim… Eğer hiçbir şey yapılamayacaksa bir Vaykavnt uçağına atlayıp 40-50 kişilik bir kadro halinde kaçmaktan başka çare kalmamış demektir…”

Özetle böyle… Bu konuşmaların, 27 Mayıs 1960 darbesinden sadece birkaç gün evvel olduğuna dikkat etmek lazım… Menderes, eline aldığı muzu Üstad’a uzatmak yerine, onun uzattığı kudret copunu eline alsaydı, belki tarihin akışı bile farklı olacaktı… Ama olmadı… Çünkü Adnan Menderes, CHP sırtlanına karşı muzlu siyaset takip ediyordu, coplu siyaset değil… 17 yıllık Ak Parti iktidarını muz ve cop teşbihleri üzerinden tartıya vuracak olursak peki, elimize nasıl bir nispet tablosu geçecek… Bu tabloyu göster deseniz, Hükümet şöyle konuşur:

“Şu kadar yılda, şu kadar yol, şu kadar hastane, şu kadar icraat yaptık!”

Ama bu nispet tablosu, seyyar satıcı avazıyla çığırılan “yaptıkları” dökümünden elimize geçmez. Biz bu tabloyu, hükümetin, CHP’yi bağlı bulunduğu ihanet ve şekavet mafsallarından ne ölçüde yıktığında ararız. Sualimiz şu:

“Anadolu kuzusu etrafında dolanan CHP sırtlanından şu kadar zamanda kaç diş ve kaç tırnak söktünüz?”

Ya da söktünüz mü? Burada potpori döndürülmüş bir avaz gelir:

“Ama başörtüsü bizim sayemizde serbest!”

Oysa bu husus, CHP’nin önden verdiği avans mahiyetini halâ korumakta… Yani sadece konjonktür gereği baş örtüsü serbestisi var. Ortada halâ, sökülmez bir kazık halinde hayata geçirilmiş esaslı bir kanun yok… Hani rüzgâr tersten esse, başlardaki örtünün sıyrılması için kanun zemini müsait… Ne yandan bakarsanız bakın, CHP, 17 yıl önce ülke insanının bir çeyreğine duhul etmiş ifritliğini halâ elinde tutmakta… Hatta bazı mesnetler açısından, onu diş ve tırnakları bileylenmiş sayabiliriz. Anadolu nüfusuna çeyrek nispetindeki bu ifrit duhulünü, ilk beş yılda beşte bire, ikinci beş yılda yedide bire, ondan sonraki yedi yıldaysa onda bire düşürmek lazım değil miydi? Öyleydi ama olmadı. Nasıl olabilirdi ki… Hükümet bürokrasisine muzlu siyaset ruhu hakim oldu hep... Recep Tayyip Erdoğan, kendi mahallesinden bile:

“Ne kadar kavgacı bu adam… Ayıralım!”

chp sirtlani 2Muamelesi gördü. Kavgada yanında durulmadı, paçalarından çekildi. Katır gövdesine, aslan başı takılmış gibi bir hâl, geçen zamanı menfi manada hep domine etti. Ak Partinin muzları, sadece Ak Partinin copuna karşı coplaştılar. Muzlu siyaset ruhu, Tayyip Erdoğan’a engel olamadığı anlar dışında, kendi ruhunu hep iş başında tuttu. Muzlu siyaset ruhu… Ruhsuzluk ruhu… Şehit cenazelerinde çalan ve şehide azaptan başka manası olmayan Copin marşını susturmak için bile, bir sene öncesinden kamuoyu oluşturmak ihtiyacı hisseden bir akamet ruhu… Hal böyleyken geçtiğimiz günlerde Recep Tayyip Erdoğan, bizim en başından beri bağırdığımız bir konuyu gündeme getirdi. CHP’yi, ortak bulunduğu kan bankasından koparmak… Teşbih kadrajımızdaki kan bankası, İş Bankası… Cumhurbaşkanının bu sesine, duruşta Cemaziyülahır günlerini yaşayan Devlet Bahçeli de ses verdi:

“İş Bankasının Hazineye devri Meclise gelirse destekleriz…”

Aslında zemin müsait… Devlet Bahçeli, cezbe geçirip, Cemaziyülevvel günlerine dönmeden hamle yapmak ve İş Bankası’nı, CHP inhisarından çıkarmak hayati bir önem taşımakta… Ama Ak Partiye musallat akamet ruhu yeniden devreye girer ve İş Bankası ile CHP’nin birlikte oluşturdukları “Habaset Voltranı” cıvatalarından sökülemezse, İş Bankasının işi, başka bahara kaldı demektir. Başak bahar gelmez, ebedi zemherileri yaşamaya devam ederiz! Zemheride millete eğleneduracakları eski uğraşlar:

“Bataklığa hürriyet, sineklere hücum!”

Ferasetli nazarın kendisinden gurbete çıktığı iktidar bürokrasisi, Gezi Parkı olaylarında atılan taştan, İş Bankası’nın CHP’ye dolaylı yollardan cukka ettiği paranın hışırtısını duyamazsa, CHP’yi daha çok darbe çığırtkanlığı ve huzursuzluk borazanlığı yaparken duyacak… Soruyoruz; Ankara Kızılay dehlizlerinde kurulu yüzlerce örgüt-örgütcük, bir araya toplaşmış kazurat böcekliklerine devam ederken, onların önüne motivasyon tezekleri nereden gönderilmektedir? Huzur ovalarını çiğnesinler diye tıkıştırıldıkları vadide beslenen bu bufaloların, en arkadaki gizli sponsoru kimdir? Biz bu halimizle, istenildiğinde Taksim veya Kızılay meydanlarına toplanan on binlerin, nereden taşere edildiğini biliyoruz da, devletin tüm istihbarat kurumlarını ellerinde tutanlar, İş Bankası ile CHP’yi birlikte, yüzlerine projektör tutulmuş ihanet tavşanına döndürecek bilgileri on yedi yıldır ne diye belgelendirmiyor? Buna neyin sebep olduğu ayrı husus, biz, bunun neticesini gene iktidar cenahındaki bir nakarattan gösterelim:

“On yedi yılda şu kadar yol, şu kadar hastane…”

İyi de, CHP’yi ne kadar yıktınız? Zira varlığınızı istikbâle taşıyacak reel iktidar muhasebesi buradan çıkacak… Yoksa günü gelir, Müslüman kimlikli iktidarın yaptığı tüp geçidin başına kurulan CHP sırtlanı, oradan baş örtüsüyle geçilmesini bile yasaklar. Sırtlanın diş ve tırnakları sökülmedikçe, Anadolu’da yapılacak her hizmet, ancak bu sırtlanın iştah ve konforuna hizmet olacaktır. Hizmet etmeyin demiyoruz. Hizmeti edin, bunu hizmet edilmeyen günlerle beraber Anadolu’ya gösterin ve buradan doğan bütün salahiyet haklarını, sadece CHP sırtlanını Anadoludan kovabilmek için kullanın… Hükümete toplu bir sayha halinde sesleniyoruz:

“Bizim için yaptığın köprü, hastane ve yol kadar değil, CHP’yi yıktığın kadarsın!”

Anadolu kuzusunun mutlak selametini, CHP sırtlanının definde görenler nerede? Muğlak muğlak yol almaktayız… Sonumuz hayr olsun… Olur mu ki?

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi