“Son Mağle Hocası”

Yazan: 13 Temmuz 2021 4947

 

Yüzünü hiç görmedim. Aslında yüzünü görmek gerektiğini bile hissetmedim. Zira sandıkta saklanan bir çeyiz mendili kadar benimdi. Böyle bir histi. Ve bu hissi ben, bu hissin kendisinden de saklanan bir hisle, içimin sandığında saklamışım meğer… Ölünce anladım…

Münire Hoca’dan bahsediyorum…

Yüzünü hiç görmedim ama içimin nazarına yüzü hep, mücerret ve müşahhas çizgileriyle, bembeyaz bir bulut, bir nur huzmesi, bir Kur’an kıraatı, bir abdest şelalesi, okşayan bir anne eli, menfaatsiz bir eda gibi görünmüş… Görünmüş ama kendine ait bir iz bırakmadan da süzülüp gitmiş…

Bütün bu izler işte, belki de 90 yaşında ve bir başına yaşadığı evinden Rabbine gidince toptan geldiler ve gönül duvarıma hep birden Münire Hoca’ya ait, nur çizgili şahsiyet çehresini tersim ettiler…

Şu birkaç cümleyi, onun oradaki çehresine bakıp yazmaktayım…

Münire Hoca’yı, yüzünü tek kez görmeksizin ama aileden biri olarak idrak vesilem, annem… Annem ve kardeşleri… Artık onların da her biri yaşlı… Ama kendileri yaşlanana ve Münire Hoca ölene kadar, her bayram toplandılar ve eski mahallelerinde kalmış Münire Hoca’yı ziyaret ettiler…

-Sizin görünce ne yaptı anne?

-Görür görmez ağladı gene… Kuş gibi sevinçten çırpındı gene… Sonra duaya başladı…

Annemle her bayram aramızda geçen, Münire Hoca konulu bir diyalog bu… Yıllar boyunca… Hepsi bu da değil… Mesela bu diyalogun demirbaş bir cümlesi de şu:

-Servetgil nasıl diye sizi de sordu. Bol bol dua etti size…

Görmeden bilen yalnız ben değildim yani, Münire Hoca da bizi görmeden bilmekteydi.

Münire Hoca’nın yüzünü hiç görmedim ama annemlerle emsal iki oğlunu yalnız görmedim, tanıdım da… Biri, kendi hayatında, ağırbaşlı bir memurdu… Genç yaşta kalp krizinden öldü… Diğeri de, “akıl hastası” tabiriyle parantezlenmiş Recep… Herkesin bildiği ismiyle “Deli Recep”… Deli Recep, bambaşka dünyanın bir adamı ama sanki de, bizim dünyamıza sürgün edilmiş bir adam… Fotoğraf çekinmenin lüks olduğu devirlerde, boynunda daima asılı bir fotoğraf makinesi vardı. Fotoğrafı, bambaşka dünyası için, bu dünyadan olarak çekerdi. Nazarları her dem içine dönük, kendisiyle muhabbet edenlere neşe saçan, hiç kimseye zararı olmayan bir adamdı… Ennihayet, bu dünyadaki tek zararı kendisine verdi ve Münire Hoca’yla yaşadığı evde kendisini astı…

-Ona günah olmaz delmi Servet…

-Olmaz anne olmaz… Mekânı cennet ola… Allah, Deli Recep’e merhamet etmeyecek de, kime edecek… Allah, Münire Hoca’ya sabırlar vere asıl…

Münire Hoca, bütün bir mahallenin sabır istasyonuydu. Ama neticede anneydi… Annem Kur’an okurken:

-Şimdi Münire Hoca’ya da sevap yazıyor gürül gürül…

Derdim. O da bunu ne sebeple dediğimi bildiği halde gene de “Niye?” diye sorar, benden aynı cevabı alırdı:

-E Kur’an’ı sana o öğretmedi mi?

-He he… Nur içinde yata…

Quran and Rehal

Bütün bir mahalleye, hem de zatul hareke bir keyfiyetle Kur’an‘ı öğreten Münire Hoca idi. Mahalle dediysem, Elazığ’ın tam göbeği ama o devir, evlerde su yok, elektrik yok… Mahalle çeşmesinden evlere su taşınan, sıcak akşam sohbetlerine gaz lambalarının refakat ettiği bir devir… Bu devrin üzerinden, ilgi ve merak halatlarımı hiç çekmedim… Kavramaya çalışıyorum… Münire Hoca, annemin çocukluğunu geçirdiği mahalle için bir nur lambası idiyse, onun lambasını yakan ne, ya da kim idi? Bunu da sormadım değil:

-Anne? Münire Hoca peki, kimin yanında yetişmiş, yani ona kim Kur’an öğretmiş…

-Heç öle işte… O da bizim gibi… Şimdiki gibi öle her tarafta dergâh, mescit yok ki…

Annem kıvrandı kıvrandı ve izah etmeye çalıştığı şeyin uygun cümlesini nihayet buldu:

-Mağle hocalarından mağle… Nasıl biz ondan öğrendik, o da mağle hocalarından öğrenmiş…

Hakikaten, çocukluk devremizde ben, mahallelerde mahalle kızlarına, öyle ücret filan istemeden, kendisini zorunlu filan hissetmeden, sanki de komşuya bir tas hoşaf gönderir gibi Kur’an öğreten teyzelere yetiştim… Bunlar, Allah’ın bir bahşıydı ve Münire Hoca gibi 1930’lardan 2000’li yılların başına kadar, “mağle mağle” gönül çıralarımızı Kur’an aleviyle tutuşturmuştu…

Münire Hoca, bu manada nazarımda “Son Mağle Hocası” gibi… Kendinden çok önce ölen eşi ve iki oğlunun ardından, içinde öldüğü evini de Kur’an öğreticiliği ile ilgili bir kuruma bağışladı ve göçüp gitti…

Şimdi “mahalle” kavramının göçertildiği bir devrin kıyısında köşesinde bir yerlerden, sulu gözlerle yazıyorum bunları…

Ve yüzünü tek bir kez bile görmediğim Münire Hoca’nın ruhu için bütün müminlerden, bir Fatiha, üç İhlâs istiyorum…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi