İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Kuytu bir vadide altın bulunduğuna dair bir söylenti çıksa, bu vadi, define avcılarının uğraklığıyla kuytuluktan çıkar, işlekleşir. Tersinden, işlek bir vadide cinlerin panayır kurduğuna dair bir söylenti çıksa, cin korkusunun kaçırtıcılığıyla o vadi bu defa işleklikten çıkar, kuytulaşır. Şimdi; tersinden ve düzünden kuytulaşan ve işlekleşen, şerrine olacak işler cümlesinde içinde altın bulunduğu, hayrına olacak işler cümlesinde de üzerinde cin panayırı kurulduğu şaiyası yayılan tek bir vadi düşünün… İşte bu vadi, mukaddes evlilik müessesesidir ve Medenî Kanunun “süresiz nafaka” isimli işgal ordusuyla başı fena halde derttedir. İzah edelim: Sosyete evlenir, sonra boşanır… Manşetlere çarşaf çarşaf haberler dizilir:
“Filan şöhretli, geçtiğimiz yıl evlendiği filan kadınla boşandı! Mahkeme aylık 150 milyar (50 memur maaşı) düzenli nafakaya hükmetti!”
Mahkeme himmeti olmaktan çok, kadının zihnine gönderilen subliminal bir mesaj olan bu nevi kararlar, kuytu vadilerin işlekleşmesine sebep olan bir durum doğurur… Tek mevsim evli kaldıktan sonra mevsimler boyu çalışmaksızın maaşa bağlanmak, “boşanmak üzere evlenmek” namlı bir define şaiyasıdır ve evlilik müessesini kısa süre işlekleştirdikten sonra, temelli kuytulaştıracak bir tehlikeye havidir. Peki bu “150 milyarlık nafaka” hadisesinin erkek zihnine gönderdiği mesaj nedir? O da, ihtimal, anlaşamayıp boşanmak zorunda kalacağı kadının, müstakbel kölesi olmak riskini subliminal bir tablo halinde erkek tualine resmeder ve ortaya “erkeğin evlilik müessesine soğukluğu” isimli bir tablo çıkarır… Az evvelin işlek vadisi, yani evlilik müessesesi, bu defa kuytulaşsın bakalım… Kadın, nafaka garantisiyle erkeği garantiye almak duygusundan boşansın, erkekse, nafaka riskiyle kadını rölantiye almak duygusuna kapılansın ve hep beraber, evlilik müessesinin canına okusunlar! Okuyorlar mı peki? Okuyorlar… Son 15 yılın evlenme boşanma istatistikleri, evlilik müessesini, mağazalardaki elbise kabinlerine döndüğünü ortaya koymakta zaten… Burada evleniyorlar, şurada deniyorlar ve umduğunu bulamamaktan –giyinememekten!- kaynaklanan sebeplerle orada boşanıyorlar! Üstelik “Medeni Kanun Nafakası”, bütün bu kazurat manzarasını doğuran vasfından başka, bir de evlilik sahasını vıcıklaştırıyor. Düşünün; kocasından ayrılan bir kadın, kendisine bağlanan düzenli ve süresiz nafakanın himmetiyle yeni bir evliliği resmi olarak yapmıyor. Zira evlense, düzenli ve süresiz nafakası kesilecek… Ama bu defa başka bir adamla, resmi nikâh ilamı olmaksızın yaşamaya başlıyor. Dinî nikâh ya var, ya yok, belli değil… Böyle bir durumda nafaka ödeyen eski kocanın zor ile kazandığı parası yola çıkıyor, hadiseye nezaret eden meraklı ve dedikoducu bakışlara uğrayıp onlarla birleşiyor, durmuyor, kendisini kazanan adamın izzet-i nefsiyle de güç birliğine gidiyor, ennihayet bu kadro hep birlikte adamın kulağına eğiliyorlar ve onun asab fitilini ateşleyecek şu cümleyi kuruyorlar:
“Aşağılık keriz! Eski eşinin yeni yatağına bari git, nevresimlerini de sen ser!”
Vaziyet aynen böyledir. Şöyle bir zahmet edin de, son yıllarda bu hadise fonunda kaç kadın cinayeti işlendiğini görün… Güya; kadını korumak için yasa çıkarıyorlar! Koç kaba davrandı diye, koyunu kurdun emanetine bırakmanın adı bu devirde maalesef “koyun hakları”… Koça, kabalığı nispetinde karşılığını verecek ve koyunu merasının saygıdeğer hanımefendisi kılacak yasayı ne sebeple Anadoludan süzmüyoruz da, Alplerden kurt yasası ithal ediyoruz, anlamak güç… Son söz sadedinde, nafaka emperyalizminin bütün fecaatini ortaya koyacak bir örnek kaydedelim: Geçtiğimiz gün gazetelere bir haber düştü. Gönüldaşlarımız, gazeteci titizliğiyle bu haberi takip ettiler ve vakıanın gerçekliğini teyit ettiler. Vakıa şu: 21 yıllık evli bir kadın evi terk ediyor. Kocası bir süre eve dönmesi için ısrar ediyor. Dönmüyor. Böyle olunca mahkemeye başvurup boşanma davası açan da erkek oluyor. Üç çocuğunun velayetlerini de istiyor tabi… Fakat kadın, kafasına balyoz vurmaktan beter bir şenaatle adama şu karşılığı veriyor:
“Çocuklar senden değil ki!”
Hoppala… Testler yapılıyor ve kadının dediği gerçek çıkıyor. Kadın 21 yıl boyunca “paralel koca” tutmuştur ve ondan yaptığı çocukları nikâhı altında bulunduğu adama kendi çocukları diye yutturmuş ve büyüttürmüştür. Böyleyken mahkeme hem çocukların velayetini kadına veriyor, hem de adamı süresiz nafakaya bağlıyor! Duyun da, inanın! Bu karar, Yüce yargının (!) mağdur adamı müşahhas manada cezalandırmasından başka, zinayı, ahlaksızlığı, ihaneti ödüllendirmesi de demek… Ne yaparsınız; cezalandırılacaklar ile ödüllendirilecekler zümresi için, demokrasi düzeninde hakkaniyete değil, kemiyet kudretine müstenittir… Eskiden beri dayısı olanın işi görüledururdu, şimdi buna sayısı çok olanın işlerinin görülmesi de eklendi… Feminist kadın dernekleri, sağlı sollu sayılandıkça, İslam etrafında deruhte edilmiş kadın ve aile mevhumumuza daha çok dayılanıyorlar… Hükümet de, hakikate, hakka değil, sayıya bakıyor! Manzaranın bize tedai ettirdiği budur. Aklımıza, üniversite yıllarımızda tuvalet kapılarına yazılan ve idealsiz kalabalıkların yaşam mottosu sayılabilecek bir slogan geldi:
“Bırakın sağı solu! Kampüs karı kız dolu!”
Bu, idealsizliği kadın üzerinde idealleştirenlerin sloganı… Bir de, kadını fetiş halde idealleştiren, bunun için sağı-solu dışlayan ve üst perdede birleşen feministler var. Şu sloganı da onlar için biz türetelim:
“Bırakın sağı solu! Ortalık, erkek isimli hayvanların hâkimiyetiyle dolu!”
Zira “MOR ÇATI” soldan geliyor, “KADEM” sağdan, ortada birleşiyorlar ve erkek isimli hayvanın canına okumak için ordularını ilerletiyorlar… Bu orduların baş işgal hedefindeyse, “erkek isimli hayvandan” başka, bizatihi gerçek Anadolu kadını var... Öyleyse sağdan ya da soldan gelmelerine bakmaksızın, Anadolu kadını ile Anadolu erkeği, feminizmin her rengine mukavemet etmelidir. Zira “Kadın”, devrimci veyahut muhafazakâr, feministlerin insafına terk edilmeyecek kadar kıymetlidir. Kırların, kendisine konforlu ve özgür yaşam vaat edilen nazlı ceylanı, annemiz, bacımız, eşimizdir ve içi doldurulmuş sahte ceylanların onları davet ettikleri nihai durak, çok konforlu hayvanat bahçelerinden başka yerler değildir!