5816 kodlu bir ütü markası var. Üstelik ne gömlek, ne pantolon, ne şilte ütüleyen cinsinden… Bu sadece Müslümanların ensesine sürtüldüğünde işleyen bir kanun ütüsü… Terzihanelerin antika ütüleri gibi eski… Ama kablosu adliye trafosuna bağlanınca her devir kızabilen ve kondurulduğu enseyi haşlayabilen bir bekâsı var. Mucidinin icabına, bu ütüye müdavim olanlar 1960’da baktılar. Oysa maktul mucit, bu ütüyü sadece onlara ait kırışıkları düzlemek, onlara yaranmak için icat etmişti. Şimdilerdeyse ortalıkta yeni nesil bir icat harikası dolaşmakta… Marka kodu 6284… Yalınız bu, Müslümanları enselerinden ütüleyen bir ütü değil de, onlara ait harabeleri düzleyen bir balyoz cinsi… Kanun balyozu… Müslümanların köhnemiş (!) yapılarını bir vuruşta yıkıyor, ama gitmiyor, yıktığının yerine Brüksel tarzı şirin bir ev dikilene kadar sürece nezaret ediyor. Ne güzel! Mucidi, tek bir kişi değil, bir kadro… Güç ve tecrübelerini Amazon ve Demokrasi tanrılarından alıyorlar. Bunların icabına değil, uzun zamandır hicabına bakacak aranıyor. Ama ses yok… Galiba çokça aranan hicapları yok… Hicabın icabına bakmış olmasalardı zaten, 6284 kod markalı balyozu nasıl icat edebilirlerdi…

Mücerret vasıflı bir vatandaş hayal edin… Bir gün onu ortaokul talebesi oğlunun okulundan çağırıyorlar. Meğer oğlu son 33 günde tam 29 kez okulu ekmiş… Mücerret adamın koltuk altına belgeyi sokuşturuveriyorlar. Evine gidiyor. Her gün ki saatinde eve gelen oğluna:

“Nereden geliyorsun?”

Diye soruyor. Çocuk pişkin:

“Okuldan…”

Diye cevap veriyor. Tokat! Araya giren anneye de azar… Kadının aklında, her gün televizyondan izlediği kamu spotlarının ampulü yanıyor ve soluğu karakolda alıyor. Aradan bir saat geçmiyor. Kapıya dayanan ekip otoları, bizim mücerret vatandaşı palas pandıras kelepçeleyip götürüyorlar. Ve felek karakolunun sindirim sisteminden geçirildikten sonra, yüzüne cürüm kazuratını okuyorlar:

“Eşine ve çocuklarına her gün şiddet… Ev kirasını ödemeyerek ev halkının huzurunu bozmak… Eşini ters ilişkiye zorlamak… Eşini ve çocuklarını aç bırakma, evini geçindirememe… Eşini annesi evine göndermemek… Çocukları zorla çalıştırmak…”

Bizim mücerret vatandaşta, yüzüne suçu okunmamış da, şehir fosseptiğinin yıllık bakiyesi püskürtülmüş gibi bir vaziyet zuhur ediyor! Zira kendisi yanında onlarca işçi çalıştıran bir işletmeci… Kendisini karakola şikâyete giden eşinin o an bile kollarında onlarca bilezik var. Durumu iyi yani… Eşini annesine yaklaşık on yedi yıl önce bir kez göndermemiş üstelik… On yedi yıl önce… Çocuklarına da, trafik ışıklarında mendil filan sattırmıyor, mesleğini öğretmek için kendi işletmesinde yaz tatillerinde tutuyor… Bildik soydan baba mesleğini öğretmek çabası yani… Yüzündeki mücerret kazuratla kendisini müşahhas bir mahkeme huzurunda bulan mücerret vatandaşımız, bir kanun kroşesi de orada yiyor:

6284 2“6 ay evinin yakınına bile yaklaşmayacaksın!”

Oğlunun okuluna 29 gün keyfi yaklaşmamasıyla başlayan hadise, evine 6 ay mecburen yaklaşamamasına dönüyor. Eşini arıyor… Ve attığı iftiraların hesabını soruyor. Kadın, şaşkın… Belki pişmanlığından şaşkınlık numarası yapıyor:

“Aa! Bu dediğin şeylerin hiçbirini ben söylemedim. Onlar yazdılar, ben sadece imza attım!”

Sonra da koşa koşa karakola gidiyor ve ifadesindeki şeyleri söylemediğini anlatmaya çalışıyor. Karakoldan kovuyorlar yani… Ya bizim kendi evinden kovulan mücerret vatandaşımız? O da kovulduğu evine yaklaşık bir kilometre ötede başka bir ev kiralıyor. Sokakta yatacak değil ya… Ama yaklaşamadığı evinden eşi geliyor, bu evin kapısına dayanıyor ve ondan derhal eve dönmesini istiyor. Adam bunun suç olduğunu söylüyor. Kadın anlamıyor. Tartışma çıkıyor. Kadın başlıyor avaza… Adam karakolu arıyor. Hoppala… Yeniden ekip otoları ve yeniden karakol… Adam, kollarına girmiş polislere, omuzlarından itibaren yükselen duvarlara konuşur gibi dert yanıyor:

“Yahu babam! Polisi ben aradım, şikâyette ben bulundum!”

Duvarlar duymuyor tabi… Uzaklaştırma hükmüne uymadığı için yeniden mahkeme… Bir süre sonra gelen 9 ay hapis cezası… Bu arada eşi pişmanlar pişmanı… Yargıtay’a itiraz için bizzat o başvuruyor. Kapı kapanıyor:

“Senin itiraz hakkın yok!”

Ve ceza onanıyor. Hukuk yolu kapanmıştır. Son çare, kadın, hapis cezasını veren mahkemeye dilekçe yazıyor:

“Ben kocama iftira attım! Vicdanım rahatsız! TCK 311’e göre yeniden yargılanmasını istiyorum…

Mahkemenin kaleminde onu ikaz ediyorlar:

“Eğer bu dilekçeyi verirsen, bir yıldan dört yıla kadar iftiradan ceza alırsın!”

Kadın:
“Razıyım!”

Diyor. İftirasında baki tutmadıkları kadına umursuzca:

“Sen bilirsin!”

Diye karşılık veriyorlar. Şimdi süreç, kanun kuzgununun pençesinde tuttuğu bizim mücerret vatandaşımızı bırakmak için, yerine karısının konulmasını bekliyor. Almadan vermek, Allah’a mahsus… Anlattığımız bu hadiseyi, kahramanına “mücerret bir kişilik” dememize bakarak vehmimizden türemiş sanmayın. Bu hadisenin mağduru adam mücerret değil, tam tamına müşahhas bir aile babasıdır ve babalık kudreti ve çocuğunu muhafaza hissiyle oğluna vurduğu tek bir tokadın, ailesiyle beraber hışmına uğramıştır. 2012 yılında, sanki de Amazon Kadınlar Ordusu’nun tehdidiyle çıkarılan 6284 sayılı kanun kartalının, binlerce mağdurundan sadece biridir. İktidarın Amazon ruhlu mümessilleri, kırbaçları altında ennihayetinde erkek bir şeyler haşlamanın zevkinde eğlenedursunlar, Anadolu, avazı, itfaiyeci sirenlerine bağlanması gereken bir tehlikenin kucağındadır. Müşahhaslıktan mücerretliğe evirerek mağduriyetini kaydettiğimiz vatandaşımız bir yana, mücerretleşerek buhar olup yok olmak tehlikesiyle baş başa kalan, Edirne’den Kars’a aile kurumumuzdur. İnsanın:

“ANADOLU, 6284 SAYILI ORDULARIN İŞGALİ ALTINDA…”

Diye bağırası geliyor… Biz:

“Birleşin ey Anadolu kadınları…”

Diyoruz, Amazon ormanlarından sesimizin yankısı:

“Koyverin! Erkeklerinizden başka daha çok şeyiniz var!”

Diye geliyor… Hakkımızda hayırlısı…

6284 3

İlan ediyoruz: 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”un icatçısı CHP, icracısı ise Ak Parti’dir! Anadolu, CHP’nin, ruhunu nokta nokta bir akrep gibi sokmasına alışık... Peki öyleyse Ak Parti’ye ne oluyor? Bu sual, şimdilik kalsın bir kenarda… Evvela, yırtık dondan fırlarcasına başını birkaç yıldır bir kobra gibi doğrultmuş 6284’ün özlü hikâyesine bakalım: Avrupa Konseyi, Mayıs 2011’de İstanbul’da toplanıyor. Burada uluslar arası yaptırım gücü olan ilk sözleşmeyi hazırlıyor. Muhafazakâr feminizm kuvvesi, burada fiile dönüşüyor ve Avrupalı ülkeler çekince koyarak imzaladıkları halde Türkiye bu sözleşmeyi, adeta parende atarak imzalıyor! CHP’nin ruh aerobikçileri durur mu? Bir parende de onlar atıyor ve Avrupa Konseyi’nin İstanbul Sözleşmesi’ne dayanarak bir kanun teklifi hazırlıyorlar. Üzerinde 10 CHP’linin imzası… Temmuz 2011’de Meclise bir muz orta gibi gönderilen bu kanun teklifineyse, Ak Parti gelişine bir vole vuruyor ve 2012 Mart’ında 6284 yasalaşıyor. Ruhu Avrupa Konseyinde üflenen, iskeleti feminist kadın derneklerinde çatılan bu yasanın icat ve icrasından sonra, kadına şiddet artıyor, kadın cinayetleri dörde katlanıyor… Bütün Anadolu, yükselen bir insaf itirazıyla bu yasaya karşı homurdanırken, Ak Parti’nin kadın aile bakanı kürsüye geçiyor ve 6284’ün, kadını bir Pagan putu gibi konumlandıran ruhunu heceliyor:

“Delil olmaksızın kadının beyanı esastır!”

Anadolu icadı iktidarı dost lisanıyla ikaz ediyoruz; CHP icatlarını icrada bu denli ısrar ederseniz; Anadolu insanı insafından tüten toplam ahenkle size:

“Delil olmaksızın, ruh düşmanlarımın icatlarını icra beyanınız esastır!”

Diyecek ve mukaddesatlarının icatlarını icra edecek yeni icatlara girişecek…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi