İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Gönüldaşlarımızla son zamanki sohbetlerimizden çıkan esaslı ve dehşet verici neticelerden biri de şu:
“Yakın gelecekte Anadolu insanını, doğmuş çocuğunun cinsiyeti üzerinde dehşetli bir telaş içerisinde göreceğiz!”
Cinsiyet mevzuundaki “tatlı telaş” malumunuz, henüz anne karnında cinsiyeti belli olmamış çocuklar etrafında teşekkül eder. Kaydettiğimiz “dehşetli telaş” ise, doğmuş çocuklar için “Erkek kalacak mı, yoksa?” şeklinde tebarüz eden cinsinden… Aman Allah’ım! Bu hadiseyi bu denli kolay anlatabilmek bile ne kadar korkunç! Ama korkmalıyız! Zira etrafı tilkilerle çevrilmiş çürük bir kümes içindeki tavuklar mesabesindeyiz. Haykırsak, kuluçka keyfi yapan gamsız tavuklar gibi karşılanacağız. Ama biz gene de haykıralım: Kutsamaya pek meraklı olduğumuz Platon’un yaklaşık 2500 sene öncesinden gelen avazı, aynı anda hem erkek, hem kadın olmaktaki şahaneliği (!) subliminal mesajlar halinde neslimize dikte ederken, veli, öğretmen, imam, arkadaş, entelejansiya demeden toplu bir senfonya halinde şarkılar öttürüyoruz:
“Aziz Sokrates, muazzez Platon!”
Evet, Platon, Sokrates ağzından, Yunan mitolojisine uygun olarak “Sempozyum” (Şölen) diyalogunda öter ve Yunan tanrılarının hem erkek, hem kadın olarak yarattıkları mükemmel Androjini’lerden bahseder. Batı tefekkür hummasının sayıklamalarından biri de, iki bin beş yüz senedir, ekâbirlikleri sebebiyle Tanrılarca yok edilen ve aynı bedende hem kadın-hem erkek olan bu Androjini tipini yeniden yaratmak üzerine terennüm edilir. Hal böyleyken düşünün ki; ilk mektep talebelerine bile öğretmenlerinin tavsiye ettikleri eserler içinde Platon’un bu eseri vardır. Bu kadar mı? Hayır… Devrimiz, Peygamber minberinden bile Sokrates ve Platon güzellemelerinin yapılmakta olduğu bir devirdir. Söyleyin, kimler, henüz okula başlamamış çocuklar için hazırlanan çizgi filmlere, 26. kare tekniği ile subliminal “Eşcinsel olun!” mesajlarını yerleştirmektedir? Cinsiyet istila ordusu halinde neslimizi talana odaklı bu zümrenin maksadı deşifre edilemez ve Batının, sadece bizi batırmak üzere doğduğu gerçeği idraklere nakşedilemezse, tehlike tanıdık değil ama tanışmak üzere kapı eşiğimize gelmiş haliyle büyüktür! Bize inanmıyorsanız; Yüce Hukuk’un (!) geçtiğimiz günlerde verdiği bir karardan tüten buğuya bakın… Hadise şu: Alevi, Maocu, Kemalist, Atatürkçü kimliklerinin himmetiyle “İslam’a muarızlık” kimliği edinmiş Rıza Zelyut isimli bir adam “Osmanlı’da Oğlancılık” isimli bir kitap yazıyor. Emeli, ancak Cumhuriyet’le erkekleştiğimizi ama ondan önce toplu bir güruh halinde eşcinsel olduğumuzu göstermek! Şikâyetler ediliyor. Başbakanlık Muzır Neşriyat Kurulu, ülfet gösteriyor ve bu kitabın, ancak siyah poşet içinde satılması gerektiğine hükmediyor. Toplumu dimağından ısırmak isteyen yılana “Açıkça değil, gizlice ısır!” der gibi duran bu karara karşı bu defa, Rıza Zelyut cephesi dava açıyor. Mahkeme, hadiseyi bilirkişiye havale ediyor. Ve işte Yüce Hukuk’un (!) beynindeki uru da gösteren bir keyfiyetle bilir kişi kararı yazılıyor:
“Eşcinsellik, kırk yıldır ruh sağlığı uzmanlarınca bir bozukluk olarak kabul edilmemektedir. Çok sayıda bireyin, kendi cinsiyetine ilgi duyan bireyler olduğu, önemli sayıda bireyin hem kendi cinsiyetine, hem de karşı cinsiyete ilgi duyan biseksüel bireyler olduğu anlayışı kabul görmüştür…”
Dikkat edin, mahkemenin de uyarak Rıza Zelyut kitabından peçeyi kaldırılmaya hükmettiği bu bilirkişi raporu sadece, Osmanlı zekerinde popülarite arayan Rıza Zelyut’un kitabındaki kısmî yasağı kaldıran bir karar değil, “Edirne’den Kars’a” bağlamında tebarüz eden bir “İbneliği tescil” kararıdır… Unutmayın, İncil’in eşcinsellik aleyhine açık sarahati ve Kilise babalarının bu yöndeki menfi ve net duruşlarına rağmen, 2500 sene öncesinden gelen Batı sayhası, Papazlar kumpanyasına baştan başa eşcinsellik ayinleri düzenletmekle kalmamış, bir de Hristiyanlığa en üst perdeden –Papa!- eşcinsellik güzellemeleri yaptırmıştır. Onlar özlerine dönüyorlar hadi, tehlikeyi görmezsek biz nereye, ya da neye döndürüleceğiz? “Dönme” deyip geçmeyin, bizi ruh ve madde cihetlerinden “dönme”ye döndürmek isteyen esaslı bir organizasyon karşısında olduğumuzu anlayın… Daha düzgün ifadesiyle, onların içimizdekiler olarak karşımıza geçtiklerini…