İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Bir şey fark ettik: Kemalizm, bıyık altından fısıldanmış bir sözcük gibi, uğruna kurban sunuluş ritüellerinde statik olmayı kabul etmeyen dinamik bir tanrılar cümlesidir. Bir Tanrı değil, bir tanrılar kadrosu… Olimpus’un Zeus’u gibi bir baştanrı ve onun etrafında halkalanan bir sürü tanrıcık... Bu tanrılar kadrosu, gün oldu, kurbanlarını açıktan takdim ettirdiler kendilerine… İstiklâl mahkemeleri, Kemalizm kurban ritüelinin bu devresindeki sunak alanıydı. Riyayı baştan dışlayan bir ihlâs tavrıyla bazen de, kurbanlık ritüellerini daima saklı perdeler ardında icra eylediler… Ama her daim, içine odun dolduruldukça harlanan bir soba gibi kurban istemeye devam ettiler… 20, 30, 40, 50, 60, 70, 80, 90… 20. asrın her onluğunda Kemalizm, kurban kreasyonunu tazeledi. 2000, 2010 ve ilaahir… Tazelenerek yoluna devam etmekte… Bütün bunları bize tahattur ettirense, söylemediği sözler sebebiyle linç edilen Prof. İbrahim Emiroğlu hadisesi… Evvela işin özeti şu: Prof. İbrahim Emiroğlu, İzmir’de bir konferans veriyor. Konferanstan birkaç gün sonra Cumhuriyet, Birgün gibi İslam düşmanlıkları tescilli yayın organları Emiroğlu’nu manşete çekiyorlar ve:
“Kızlar da adet hali bir hastalıktır, tedavi edilsinler!”
De dahil, söylemediği bir dolu cümleyi sarf etmiş olarak onu haberleştiriyorlar. Kısa sürede hadise büyüyor, mezkûr akademisyen hakkında suç duyurusunda bulunuluyor. Ve kısa zamanda milyonlarca insana koro halinde küfrettirilen Emiroğlu’na en son darbe de, Dokuz Eylül Üniversitesi rektörlüğü tarafından vuruluyor ve üniversitedeki görevlerinden el çektiriliyor. Rektörlüğün bu operasyona diktiği tüy ise, gerekçe kazuratı üzerinde şöyle duruyor:
“Emiroğlu hakkında çok sayıda yazılı dilekçe ve geçmiş ders anlatımlarıyla ilgili sözlü şikâyetler bulunduğundan… Konunun geldiği nokta üniversitenin kurumsal kimliğine zarar verir boyuta vardığından… Kamuoyu tepkileri ve farklı illerde yapılan gösteriler karşısında kayıtsız kalınması söz konusu olamayacağından…”
Beş kişinin elmalı şeker göstermesiyle kandığından değil, visalini nikâhsız arzulama konusunda bir konsensüs oluştuğu için kuytuya giden ve visalini teklifsiz arz eden bir aşufte davranışından farksız bu rektörlük açıklaması, aslında demektedir ki:
“Kurban, Kemalizm tanrılarına sunulmuş, işlem bitmiştir… Tanrılar kabul etsin!”
Kaydedelim: Kemalizmin tanrılar kadrosuna böylesi kurban sunusuna alışığız… Ama tam burada dikkat kesilecek olursanız, Kemalizmin bu hususta statik değil, dinamik olduğu yönündeki iddiamıza şahitlik etmeniz de mümkün olacak… Zira gazetesi, sendikası, televizyonu, savcısı, hakimi ile klasik Kemalizm kurban ritüel kadrosuna, tamamlayıcı unsur olarak yeni bir insan tipinin iştirak ettiğini görebilirsiniz. Çeyrek asır bile değil, çeyrek asrın yarısı kadar bir zamandır bu böyle… İzaha girişmeden, bu hadisenin kurban mevzuu bahsinde bize tedai ettirdiklerini aktaralım:
İnsanın Allah’tan şaştığı ve yaklaşmak isterken uzaklaştığı eski devirlere gidelim… İşte Sümerler’e ait bir Ziggurat tapınağı… Büyük bir tanrı heykeli önünde sağ yanı ve böbrekleri kızartılmış bir sığır… Sığır mı? Olmadı… Silkelenin ve çıkın buradan… Sığır insanların, heykellere sığır böbreğinden çelenk koymalarına tamam da, bize kurban diye insan koyulan merasimler lazım… Arşivi çalkalayın… Hititler, Yunanlar, İnkalar, Aztekler ve diğerleri… Aztekler, doğan ilk çocuğu, bazen de onun yerine seçilen bir köleyi kurban ediyorlardı. Ama derisi yüzülecek, etleri de törene katılanlara yesinler diye dağıtılacak kurbanın kalbi, atar vaziyette sökülmeli ve tanrı heykeli önüne halâ atarken bırakılmalı… Tanrılara kurban ritüelinin farzı onlarda böyle, napalım… Şöyle rast gele gezinin… Antik Yunan’ın antik ve dandik kalemşörlerinin asırlar boyunca Lykaion dağını, Baştanrı Zeus’a insan kurban edilen bir sunak olarak takdim ettiklerini görün… Devrin efsanesi, kurban edilen insan ve hayvanların etinden yiyenlerin, dokuz yıl boyunca birer kurda dönüşeceklerinden bahsetmekte… Tanrılara kurban, kurtlara azık olmadan oradan da kaçın ve beriye gelin… İşte 12. asır… Meksika güneydoğusunda Mayalar, aldıkları esirleri kurban ediyorlar. Onlarda da ritüel şöyle: Esirin evvela boynuna kutsal bir pamuk ipliği bağlanıyor ve bir sene boyunca onun her isteği yerine getiriliyor. Bir senenin sonunda bu defa aynı esirin bütün vücudu gül yağıyla ovuluyor ve Ay Tapınağında kalbi çıkarılarak tanrılara sunuluyor… Şimdi silkelenip, mevzuumuza dönebiliriz… Kemalizmdeki tanrılar kadrosunu, Antik devirlerdeki kurbanlık ritüelleriyle buluşturabildiyseniz, muradımız tamamdır… İşimiz bu kadar… Şimdi tedai soframıza buyurun: Kemalizm, bir asırdır Anadolu’nun “sağ” yanını kurban ediyor hep… Hikmeti yalnızca şu: İslam’ın solda uğursuzluk ve verimsizlik görmesi, dini kendinden menkul değil de, sadece İslam’ın tersinden olarak menkul bulunan Kemalizm’de sola karşı hep bir sevda peyda ettirdi. Kendi patronajındayken Anadolu, yaşamalı ve kalbi tanrılık hüviyetine kurban edilirken sadece Kemalizm için atmalı… Müslümanca yaşanmayacak ama Müslümanca ölünmeyecek de! Yaşayan kalpler, hem yaşamaya, hem de yaşarken Kemalizm tanrılarına minnet duymaya mahkûm olacaklar! Duymasınlar bakalım, “58” kere ısırılmayacaklar mı, “16” kez boğulmayacaklar mı? Rakamlar rast gele, gadre uğratılışlar namütenahi… Cesetten başka, ruha da gadredilince böyle… “Şu olmasaydı, bu’yun ismi Yorgo olurdu!” eşekliği… Torosları, Karacadağları, Tendüreği, Kaçkarı, Caniki, velhasıl Anadoluya mühür olmuş bütün dağları adeta ruhî muhtevasıyla törpüleyip, yerine birer Lykaion tapınağı yükseltir gibi lütuflarda bulunan Kemalizm tanrılar kadrosu, Anadoluyu da insanın insana yurt olduğu bir sıla olmaktan çıkardı ve insanın insana kurt olduğu bir kurban sunağı haline getirdi. Mayaların insan kurbanları, boyunlarındaki pamuk ipliğiyle bir sene sefa sürermiş… Kemalizm tanrılarına yaraşır kul olursanız, bu sefaya hayat boyu garantisi var! Bütün vücudunuz gül yağlarıyla ovulur ovulmasına, tek, Ay Tapınağında değilse de Kemalizmin tapınaklarında kalbinizi sökün ve onlara arz edin! Korunmaktan başka, sevilmelerinin de kanunu olmadığı için, böyle idare edecekler ve kalbinizi, ondan başka uzuvlarınızın selameti için yed-i eminlerinde tutacaklar… Şaka soslu ama zehir zıkkım temessülümüz bir yana, İbrahim Emiroğlu vesilesiyle, Kemalizm kurban ritüel kadrosundaki yeni tiplemeyi arz edelim: Özelde Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü, genelde ise çeyrek asrın yarısı kadar bir zamandır memleketi idare eden Müslüman kimlikli hükümet… Aslında toplu bir koro halinde hükümet dememiz isabet yüzdemizi düşürür. Zira bir zihniyetten bahsetmekteyiz. Müslüman kimlikli bir idarenin, beyin mafsallarına yapışmış bir urdan… Tam burada, İbrahim Emiroğlu’nun kurban ediliş merasimine, kazurata dikilen tüy vasfındaki açıklamasıyla katılan Dokuz Eylül Üniversitesi rektörü Nükhet Hotar’ın, Müslüman kimlikli partinin eski genel başkan yardımcısı olduğunu kaydedelim… Nükhet Hotar, şahsında Müslüman kimlikli partinin beyin mafsalındaki uru örnekleştiriyor sadece… Marazi korkaklıkla, afakî fikirsizlikten doğma bu hâl, bütün Müslümanları şöyle bir hipnozun da kucağına oturtmakta: Sanki de Türkiye, Kemalizm yanlısı bin boğayla doldurulmuş bir ağıl da, bütün Müslümanlar da bu ağılın köşesinde lütfen oturan bir kuzucuk… Hani boğaları ürkütmemeli, öfkelerini celbetmemeliyiz! Oysa Türkiye, bakiyesini Müslümanlıktan alan bir aslanlar yatağı ve Kemalizm tanrılarına kurban tedarikçileri, bu aslanlar yatağına uzaktan sadece haset edebilecek bir sırtlan mangası… Problem ne o zaman? Aslan, kendini kedi sanmakta, sırtlanlar elinden selamet bulmak için de miyavlarıyla ancak şirinlik serenatları dizmekte… Problem bu… Küçüklük hissine mahkûm aslanın diş ve pençeleriyse, Kemalizmin kurban tedarikçilerine emanet… Geçtiğimiz birkaç ayda, “Cumhuriyet” ve “Birgün” ekolünün sırtlanları ıslık çaldılar ama masumları şizofren aslanların pençeleri parçaladılar! Harran Üniversitesi rektörü Prof. Ramazan Taşaltın, sadece latif üslubunca Recep Tayyip Erdoğan’a bağlılığı ölçülendirmek istedi. Sırtlan ıslık çaldı ama onu Recep Tayyip Erdoğan’ın Ak Partisi parçaladı. Görevden el çektirme… Konya’da Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Mehmet Karalı, kadının annelik vazifesindeki kutsallığa atıf için “Kadın adaylara oy vermeyeceğim!” deyince, sırtlanların ıslığı geldi ama onu gene Ak Parti parçaladı! Bu aslan şizofrenisinde de mazeret hazırdır:
“Hassas dengeler!”
Hani “Bin boğanın öfkesi celp olunursa, şu kuzucuk vasfımızla şu ağıldaki halimiz nice olur!” şizofrenisi… Dosta acı lisanla ancak dost olan konuşur! Bu minvalde kaydedelim: Müslümanların son bir gayret etrafında halkalandıkları Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan etrafındaki halkalanma keyfiyeti, aslanla aslanlık etmeye meyyal aslan taifeliğinden, aslandan arta kalanları yalamaya meyyal karakulak çeteliğine doğru evrilmektedir, dikkat… Haykıralım: Müslümanların canı, Müslümanların canını okuyanların canını kimler okuyacaksa, onlara feda… Ama ya Müslümanların canı, üzerinde canını okuyanların pençesinden başka, ensesinde de canını feda ettiklerinin tokadını hissederse ne olacak? Onlara elveda…