Gerekçeyle Beraber Çözüm de Üretebilmek... Alaaddin Çakıcı, Kazıklı Voyvoda, Kemal Kılıçdaroğlu...

Yazan: 31 Ocak 2021 1389

90’lı yılların başında mafya, Devlet’ten gene güçsüzdü ama şimdiki kadar değil… Şimdi devlet bir fil ise mafya, bir koaladır… Ama 90’lı yıllarda devletin fil olduğu yerde, mafya da en azından bir boğa idi… Bu boğa yer yer devlet filini idare edenlere toslar, hükümetler düşürür, devletin MİT gibi kurumlarında cirit atar, bankaların el değiştirme istikametlerini belirler ve hatta Başbakan yumruklatırdı…

Böyleyken mafya o kadar siyaset ve devlet erkinin içinde idi ki, demokrasi kasmaktan da geri durmazdı. Mesela Alaaddin Çakıcı, 1998’de televizyon canlı yayınına bağlanıp, Erbakan ile hükümet kurduğu için Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’e “Mustafa Kemal düşmanlarını sırtladığı” gerekçesiyle hakaretler etmiş, hakaretlerine en temel gerekçe olarak da “demokrasinin satılması”nı ileri sürmüştü…

Devre göre gerekçe üretebilmek de, neticede bir beceri…

Ama üretilen gerekçeler, çözüm üretebilme kabiliyetinin ardında kalırsa, orada zayıflama baş gösterir… Suçun, suçlunun, mafyanın, “Devlet” karşısında güç kaybının en temel sebebi de bu… Kolay yoldan destelenen onca paraya rağmen, merkezî bir yapılanma imkânından mahrum olmak ve haliyle, Ar-Ge çalışmasına tek yatırımda bulunmamak…

İster haklı bir ideolojiye istinat etsin, ister tek motivasyonunu paradan alsın, dünyanın kurulu düzenlerine başkaldırmış veya kendi düzenini bu kurulu düzenlere uymamak üzere kurmuş bütün yapıların, örgütlerin, mafya organizasyonlarının, hırsızların, çetelerin, fikrini yasal olmayan bir yol ile yürütmek mecburiyetine düşmüş ideolojik yapılanmaların, varlık sebepleri için ürettikleri haklı ya da haksız gerekçeleri Galata Kulesi boyuna erdiyse, karşılarına çıkan engellere çözüm üretme vaziyetleri tersinden bostan kuyusu çukurluğuna düşmüştür…

İşte; köydeki sarıkızın ahırından itibaren bütün şehirlerin kameralar ile donatılması ve işte, sarıkızın ahırında ifşa olan inek hırsızından itibaren bütün yasadışı yapılanmaların projektör tutulmuş tavşan gibi yerinde kalakalması…

Bütün dünya; en adil devlet idaresinden en adi küresel hegemonyaya kadar, M. Foucault’un Panipticon tarzı hapishanesine döndürülmüşken, -şimdilik Afganistan dağlarına sıkıştırılmış umutlar bir yana- orta yerde bu sistemin kestanesine incecik olsun bir suç-suçlu-devrimci-müdafaacı çiziği bile atılamamıştır…

Oysa misal; kamera kaydının insanî icat açısından belirttiği harikadan çok daha fazla hayret celp etmeyecek bir icat, kameraya kayıt almasını önleyici bir manyetizma üretilebilseydi, bugünün “Güvenlik Birimleri: 20 / Suç Örgütleri: 0” şeklinde beliren hezimet skoru, bir anda “Güvenlik Birimleri: 4 / Suç Örgütleri: 3” gibi çekişmeli bir skora evrilebilirdi…

Kim bilir; belki bir gün, bahsettiğimiz icat Güvenlik Birimleri eliyle icat edilip, Suç Örgütleri eline düşecek ve pazar yeri tenhasından itibaren dünyaya yeniden bir 90’lı yıllar heyecanı gelecek…

Lisanımın, şaka yollu bir istikamet takip ettiğini herhalde anladınız… Ama bu istikamet kıvrımlarında, ister kurulu düzen cenahında, ister suç örgütleri cenahında olsun, kötülüğe karşı iyilerin, çok geride kalmış olmasına rağmen, bir anda ileriye geçme ihtimalini kendi içinde barındırdığı hakikati de var… Meczubundan şizofrenine, aklı evvelinden kolpacısına kadar orta yere serpilen bir dünya sahte Mehdi modeli bir yana, Mehdi Hazretleri cenahında da işte, -belki Afganistan dağlarındaki sıkışmışlıktan itibaren!- iyiliği beklenmedik şekilde şaha kaldıracak, fikrî ve fiilî hamle yeteneği mücmel olacak… Yoksa Hadisin, Mehdi Hazretleri ile ilgili olarak kaydettiği:

“Allah, O’nu bir gecede ıslah edecek!”

İfadesini, içinizde “günahlardan ıslah” şeklinde anlayanınız olmasa gerek… Yani burada ıslah, Mehdi Hazretlerinin günahlardan ıslahı değil, O’nun eşya ve hadiseleri ıslahı, eşya ve hadiselere tesiri… Deccaliyet düzeninde, kendisi de bir “suçlu” olacak Mehdi Hazretlerinin, gerçek suçluları ifşa ve imha hususunda, ıslah imkânına erdirilmesi…

Ne ile başladık, nereye geldik…

Gerçi başlama noktamız ile varma noktamız arasında, dış kabartmalar açısından olmasa da, iç derinlik açısından köklü bağlantı var… Hani suçlu derken sen hırsızı, mafyayı anlarsın, bir başkası zulme karşı başkaldıran yiğitleri ya da Mehdi Hazretlerini… Ve dahi misalin her iki safhasında da geçerli hakikatiyle, tarafların mücadele diyalektikleri…

Mantalitesi 90’larda kalmış olsa da, kendisi bu mantaliteyle beraber 2020’de konuşmak tezadını, “Son Kabadayı” vasfıyla şahsında tüttüren Alaaddin Çakıcı’nın, bize tedai ettirdiği şey bu…

Alaaddin Çakıcı’nın şahsında tüten şey, sönmekte olan bir şeyin dumanı…

Zaten bunu, şahsiyeti Avanak Avni kadar ehemmiyetsiz de olsa, mevkisi “Ana Muhalefet Lideri” olarak önemli bulunan Kılıçdaroğlu’nu “Seni kazığa oturturum!” diye tehdit edişinden de anlamak mümkün… Tersinden ve abartılı bir misalle, 15. asırda yaşamış Kazıklı Voyvoda’nın kendi devrinde kazığa oturttuğu bir kimseye “Seni kayda alır, bu halinle televizyonlarda rezil ederim!” demesi kadar, anakronizm yüklü…

8 GEREKÇEYLE BERABER ÇÖZÜM DE ÜRETEBİLMEK.foto.1

Hey gidi…

Kazığa oturmanın, anakronistik davranmak sayılmadığı 90’lı yılların sonunda, 1998’de, daha yirmi yaşımda bile değilken, Alaaddin Çakıcı’nın, Erol Evcil’le miydi, Korkmaz Yiğit’le miydi, bunlardan biriyle yaptığı bir telefon görüşmesinin kaydı yayınlanmış, günlerce televizyonlarda döndürülen bu kayıtların birinde de Alaaddin Çakıcı:

“Alparslan Türkeş, parayı Ülkücülerden çok sever!”

Diye bir cümle kullanmıştı. Kafamın, henüz “fikir açı” olduğu devreleri… Bu cümle sebebiyle çok sinirlenmiş, Ankara Ülkü Ocakları’nda yazılan ve içi Alaaddin Çakıcı’ya misliyle hakaretle dolu olan, meydan okuyan bildirileri ellerimizle dağıtmış, duvarlara ellerimizle yapıştırmıştık…

İşte; çözümde, mensubu olduğu tarafla birlikte üretken olamasa da, vaziyetine gerekçe üretebilmek noktasında mevcutların çok ötesinde vasıflı olan Alaaddin Çakıcı, bu nevi vakıalara rağmen cezaevinden tahliyesini, şimdilerde mensubu olmakla gurur duyduğunu kaydettiği Ocak vesilesiyle buldu… El’an, Alaaddin Çakıcı, 90’lar lügatiyle Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit ediyor, bu tehdit sebebiyle soldan kalkan toz dumanı da, rüzgârıyla MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli def ediyor…

Alaaddin Çakıcı, aslında bir devrin artık çoktan geçtiğini, hiç olmazsa esasta ve usulde ciddi form değişikliğine uğradığını remzlendiren bir şahsiyet… Keşke, Kemal Kılıçdaroğlu hakkında, tasavvurunun Alaaddin Çakıcı’ya ihtar ettiği hayal gerçek olabilseydi… Keşke Kemal Kılıçdaroğlu, Alaaddin Çakıcı, 90’lı yıllar ve Alaaddin Çakıcı hayalinden mürekkep dörtlüyle, tecelliye gelmiş bir kare kurmak mümkün olsaydı… Hiç bari geçmişin kaybolan “Devlet-Siyaset-Mafya” üçgeninin boşluğunu, böyle bir kare ile doldurabilirdik…

Ama muhal…

Alaaddin Çakıcı, artık ölmek üzere olan bir devir bünyesinin, koldaki son nabız atışı…

Biz, bize çağın nabzını yakalatacak ve ona zerk olunduktan sonra bize çağın bütün Firavunlarının, Nemrutlarının, Deccallerinin hakkından getirecek fikrin peşindeyiz…

Gerekçeyle beraber çözümünü de üretecek, fikrin ve fiilin…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi