İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Futbolun en bilindik taktik sistemi 3-5-2’dir… Defans, orta saha ve forvet dağılımını rakamla özleştiren 4-3-3 gibi başka sistemler de var tabi… Ya da “adam adama markajın” esas alındığı, tüm takımın defansta perdeler oluşturduğu başka sistemler de…
Ama tecrübe ile bütün bu sistemler husule getirilmeden, yani futbolun ortaya ilk çıktığı zamanlarda bir sistem yok idi… Daha doğrusu sistemsizlik, sistemin kendisi idi… Kaleci dışında takımdaki her oyuncunun vazifesi gol atmak olduğundan mesela, sahanın her yanında her futbolcu topun peşinden koşturur ve ortaya deve güreşini andıran bir manzara çıkardı… Kaleciler dışında 20 futbolcu, meşin bir farenin peşinde koşturan 20 kedi gibi yeşil bir sahada dört dönerdi… İşte bu kakafonik manzara bir zamanlar futbolun gerçeğiydi ve elbette futbol sistemsizliğinden ibaret bu gerçek, zamanla terk edildi… Terk edilmeseydi zaten, terk edilen muhakkak futbol olurdu…
Kimse futbol yorumculuğu yaptığımızı sanmasın… Eski futbol, Milli Eğitim sahasındaki mevcut vaziyetin tedai ettirdiği bir durum… Eski futbolun terk edilen “sistemsizlik sistemi”ne karşılık, Türkiye’nin Millî Eğitim politikalarında terk edilmeyen politikası maalesef hâlâ “politikasızlık politikası” gibi bir kakafoniye taalluk etmekte…
İmam Hatip korkusu ve 28 Şubat ordusu ile getirilen “kesintisiz 8 yıllık eğitim sistemi”, zaten milli dimağda kedi ölüsü gibi yatan eğitim sistemini, bu defa milli dimağda yatan bir eşek ölüsüne çevirmişti. Ak Parti hükümetleri bu eşek ölüsünü 4+4+4 sistemiyle canlandırmak için hamlede bulundu ama işe bakın ki; son dönemlerde sık sık 4+4+4 sisteminden de vazgeçileceği ve eskiye dönüleceği konuşulur oldu… Mesela bu dediğim dört yıl önce konuşulduğunda, Ak Parti’nin dört yıl önceki Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı:
“Nerden çıktı bu! Yok öyle şey! Bir kere 4+4+4 sistemi oturdu!”
Diye açıklama yaptı. Oysa son Ak Parti hükümetinin en sonki Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk da yakın zamanda, önceki 5+3 sistemine dönülebileceğine dair ağzından bir şeyler kaçırdı. Tabi bütün bu muhasebeler, eğitimdeki ruhî ve fikrî nakısanın tespit edilmesinden değil, çocukların okul yaşlarıyla ilgili bazı uygunsuzluklar ve bunun ortaya çıkardığı rahatsızlıklardan doğmakta… Hani 60 aylık çocukların, okula başlayınca uyum sağlayamama mevzuları filan… Oysa 60 aylıktan 160 aylığa kadar, bu ülkede eğitimin ana problemi ruhî ve fikrîdir… Bu hakikat hala kavranmış değil… Bu sebeple öğrencinin ruhu tutuşmuşken, yaka mendilindeki ütüsüzlüğe odaklanan çarpık ve kaçık sistem, başka partilerin bile değil, aynı partinin Milli Eğitim Bakanı bile değişince milli eğitim politikasını sil baştan düzenleyici vasfıyla artık, öğrenciyi yaka mendilinden itibaren de tutuşturmaya başlamıştır. Genç nesillerimizin taptaze topraklarını hâlâ, billur fikir suları ile beslemek yerine, Batı’dan ithal zakkum ve kezzap müfredatlarla zehirliyoruz… Bu manada meseleyi kavrayamayan Ak Parti, meseleye çözüm de getirememiş, çözümsüzlükle geçen yıllar da meseleyi iyice kangren etmiştir…
Zaten Milli Eğitim sahasındaki başarısızlık, bizzat Recep Tayyip Erdoğan’ın itirafıdır… Sağlık, ulaşım, inşaat, savunma sanayii gibi başlıklarda, memlekete çağ atlattığını haklı olarak haykıran kendisi ama mesele eğitime gelince başını öne eğen ve bu sahada başarılı olmadığını söyleyen de gene kendisi…
Hal böyleyken başarısız olunan alan öyle bir alandır ki; helva yapmak mevzuunun tedarik edilen un, şeker, yağ, kazan gibi unsurlarına nispeten, hala tedarik edilmeyen tek unsuruna, yani bütün bu unsurları terkip şuuruyla karacak ve helvaya evirecek aşçı unsuruna denk düşmektedir… 18 yıl boyunca tepeleştirilen bunca un, yağ ve şekeri, milli irfana göre karacak aşçı yok ise eğer, söyleyin, 18 yılın bütün emeği kakafonik sistemin tavuklarına, o da ortamı daha da kakafonik kılsınlar diye terk edilmiş olmayacak mıdır?
Geçen 18 yılın bu manada, dal dal değil, bütün bütün ve son tahlilde kime yaradığı-yarayacağı da anlaşılıyordur herhalde…
Daha da anlaşılması için işte buyrulsun; kırk yaş üstü vatandaşlarımız arasında yapılacak bir seçimde tek başına iktidar olmak vasfını hala sürdürecek Ak Parti, yirmi yaş altı gençlerimiz arasında yapılacak bir seçimde mutlaka muhalefete düşecektir… Bu nasıl bir iktidar olmak durumudur ki; yapılan işlerin mecmuu, istikbalde ağaçlaşacak fidanları sulamak yerine, göz oyacak kargaları beslemeye denk düşmektedir…
İmanın kuzularını, küfrün kurtlarından kurtarmak için orta yere atılan bir kahraman, kurtlarla uğraşırken iman kuzularını aç susuz bırakıp ölüme terk etse, bu yaptığına kurtarıcılık değil, kontra-kurtçuluk denmez mi?
Şimdi söyleyin; Ak Parti, tek başına iktidar nimetinin 18. yılını doldururken, kurtların değil ama Kemalizm’in yozlaştırıcı müfredatından neslimizin kaç iman kuzusunu kurtarmıştır?
Bu sualin cevabı apaçık ve tek hecelik olarak şudur:
-Hiç!
Maatteessüf, milli bakiyemizi yakıp küle çevirici küfür sobası, karşısındaki iktidarı 18 yıldır, kendisini parça parça edecek çelik bir şahmerdan olarak değil de, kendisine vurdukça eriyen buzdan bir balyoz olarak bulmuştur…
Bu sebeple de kendisi hâlâ harıl harıl yanmaya ve milli bakiyemizi çatır çutur yakmaya devam etmektedir…
Bu ahvalde de kaydettiğimiz üzere, buzdan balyozun da er geç erimesi ve küfür sobasının altında nostaljik bir ıslaklık halinde kalması mukadderdir…
İş bu minvalde ilerlerken en beteri de, buzdan balyozun eriyen ve küfür sobası üzerinde tebahhur ederek yok olan damlalarını, iman arazilerine yağan yağmurun damlaları sanmaktır…
Küfrün sobasına karşı erirken, imanın safasına doğru erdiğini sanmak, ne beterdir ne beter…