"Hayatı İslam'ın Esaslarına Göre Düzenlemeli!"

Yazan: 02 Aralık 2019 2358

Papazdereli Tiftik Necmi, gene bir şeylere tiftik olmuştu. Tiftiklerini silkelemeliydi, yoksa üzerindeki sinir halini atamayacaktı. Kaşığını çorbaya henüz daldırıp çıkarmıştı ki, çoktandır ağzında beklettiği dilini çıkarıverdi:

“Başkan İslam ülkelerine seslenmiş, ‘Yeraltı kaynaklarınızı Batılılara bırakmayın, kendiniz çıkarın!’ demiş…”

Belli ki; siyasetten olana değil de, bir olmuştan siyasete doğru yürüyecekti. Çorba kaşığı halâ havada, devam etti:

“Yumurtatepe’de oturuyoruz… Pat, biri yaklaştı ve ‘Burada oturmak yasak!’ dedi…”

Mevzuyu anlamıştım, Tiftik Necmi Abimiz evvela bu yasağa tiftiklenmiş ve diklenmişti. Yoksa hikâyesinin devamı ne diye karakolda devam etsindi ki:

“Komiser diyor ki; hemşerim ne diye inat ediyorsun, oturacak başka yer mi yok?”

Parça parça ve kopuk kopuk anlattı, parça parça ve kopuk kopuk anladım. Meğer mesele Tiftik Necmi Abimiz için, daha orada otururken oturacak yer olmaktan çıkmıştır. Çünkü otururken bazı şeyler görmüştür:

“Küçük küçük yeşil taşlar… Yeşil plakalı bir sürü araç yaklaşmış, etrafını çevirmişler, korumalar dikmişler, bu taşları kasalayıp kamyonlara yüklüyorlar… Vay orasına vay burası koyulası… Kimin malını, nereye götürüyorlar…”

İşin içinde, yeşil plakalı araçlar var ise diplomatik bir pislik yeşillenmesi de olmalıydı. Böyle düşünmüştü. O yüzden komiserin:

“Hemşerim! Bak seni bırakacağım ama oraya bir daha gitmeyeceksin!”

Teklifine, Tiftik Necmi Abimiz:

“Ne? Di bırak hadi, bırak da buradan çıkıp direkt oraya gitmeyenin vay orasına vay burası koyulası…”

Diye karşılık vermişti. Gider miydi? Elbette giderdi ve zaten Necmi Abimiz, yapmayacağı şeyi de söylemezdi… Lafı değiştirmek için değil, sırf deminden beri çorba dolu bağrıyla havada bekleyen kaşığı yoluna salmak için “Eh işte! Burası Türkiye!” dedim, meselenin rölantisini düşürdüm, Tiftik Necmi Abimizin sinirden peyda tiftiklerini bir nebze de olsa ben üfledim. Rahatlamıştı. Böyleyken üzerinde çorba içtiği gazetede Başkan’ın:

“Nefsimize ağır gelse de hayatımızın merkezine günün koşullarını değil dini yerleştireceğiz. İslam bize göre değil, biz İslam’a göre hareket edeceğiz. Bir Müslüman dinini hayatın şartlarına göre değil, hayatını inancının esaslarına göre uyarlamakla mükelleftir. Şayet insan inandığı gibi yaşamazsa, bir süre sonra yaşadığı gibi inanmaya başlar…”

Sözlerinin yazıldığını da fark etmedi. Fark etseydi, küçük yeşil taş mevzuunun üzerine bir de buna çok tiftiklenir ve kaç çorba dolu kaşığı daha nice zaman havada bekletirdi.

Öyle ya; İslam’ı hayatın merkezinden Diyanet merkezlerine çeken ve orada hapseden bir rejimin, bu rejime muhalif kimliğiyle büyüyen başı, Devlet Başı vasfıyla hayatı inancın esaslarına göre tanzim etmekten bahsediyordu. Üstelik nafakayı Kuran’a göre değil, modern ve feminal dünyaya göre düzenleten, Kuran’a göre haram ve mevcut rejime göre de suç iken, zinayı, suç olmaktan çıkartan, Allah Resulü, kadın için en iyi mahfilin bizzat evi olduğunu söylemişken kadını iş hayatına çekmekte rahmet ve muzafferiyet gören, buna göre teşvik ve proje telkinlerinde bulunan da, kendisi iken…

Papazdereli Tiftik Necmi Abimiz, hususi mevzulara has bir bünyelik çapta tiftiklenmiş de ne olmuştu… Bu memleket, Konya Ovası’nı dolduracak çapta tiftiklenmeyi icap ettirecek ucube bir memlekete dönmemiş miydi?

“Hayatı, İslam’ın esaslarına göre düzenlemeli!” hakikatine uyduğu için nice mümine bir asırdır bu memlekette nice kanlar kusturulmadı mı ve bu hakikate uymak için adım atacak her bir mümine de gene “Anayasal düzeni tehdit ettiği” için kan kusturacak o rejim halâ müesses değil midir?

Devletin Başı’na uysanız, rejimin başı size kan kusturacak ve Devletin Başı, promptere yansıtılmış başka bir metni okumaya geçerken, siz, Türkiye prompterinden ona yansıtılmış bir hayal olarak geçeceksiniz, hem de sizi kimse okumayacak ama canınıza okuyan çok olacak…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi