İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Kılıçdaroğlu isimli köy ağası ile Rahmi Turan isimli kâhyası, traktörle şehre iniyorlarmış… Ağa Kılıçdaroğlu’nun yoldayken muzipliği tutmuş ve Kâhya Rahmi’ye yol kenarındaki inek boklarını göstererek:
“Rahmi, eğer şu boklardan yersen, işte bu traktörümü sana vereceğim!”
Demiş… Kâhya Rahmi, evvela gülmüş ama Ağa Kılıçdaroğlu’nun tüm muzipliği arkasındaki ciddiyetini görünce o da ciddileşmiş ve traktör sahibi olmanın hayali bir anda inek bokunu iştahasına hoş bir lezzet şeklinde terennüm ettirmeye başlamış… Traktörü durdurmuş, yol kenarında taze yapılmış inek bokunu avuçlamış ve bir gözü ağasının gözlerine, diğer gözü de traktöre baka baka bir güzel yemiş…
Ağa Kılıçdaroğlu önce eğlenmiş ama az sonra traktörünün gitmiş olmasına da içerlenmeye başlamış… Şehre gitmişler, işlerini görmüşler ve dönüş yoluna geçmişler… Ağa Kılıçdaroğlu traktörü gittiği için, Kâhya Rahmi de inek boku yediği için moralsiz ve sessiz… Bu sessizliği hangisinin bozacağı belirsiz ilerlerken, traktör aşkı baskın çıkmış ve Ağa Kılıçdaroğlu:
“Rahmi! Eğer ben de senin gibi inek boku yersem, traktörümü bana geri verecek misin?”
Demiş. Kâhya Rahmi’ye bu defa iştahası, yediği inek bokunun berbat tadını terennüm etmiş, üzerine bir de ağasının kendine yedirdiği bokunu bir ömür dillendireceği aklına gelmiş ve bu teklifi kabul etmiş… Traktörü durdurmuşlar, taze yapılmış inek bokundan bir halkanın etrafında halkalanmışlar ve bu defa Ağa Kılıçdaroğlu’nun avucu ve ağzı işlemiş…
Kâhya Rahmi ve Ağa Kılıçdaroğlu, ilki ağasına bok yedirdiği, ikincisi de traktörünü geri aldığı için zevkten dört köşe, yola koyulmuşlar. Fakat az sonra Kâhya Rahmi’nin idrakine doğru, kazandığı traktörü kaybetmenin, Ağa Kılıçdaroğlu’nun idrakine doğru da inek boku yemenin yakıcı pişmanlığı hücuma geçmiş… Köye girmeden hemen evvel de içlerinden gelen bir insaf hissiyle traktörü durdurmuşlar ve biribirlerinin yüzüne bakmışlar… Biribirlerinin gözlerinden de, biribirlerinin dillerinde aynı sözün olduğunu okumuşlar ve o sözü kusmak hakkını Kâhya Rahmi’ye bırakmışlar:
“Ağam! Köyden çıkarken traktör senindi! Köye giriyoruz, traktör gene senin! Öyleyse biz bu boku niye yedik!”
Malumunuz, birkaç haftadır “Külliye Krizi” ile yatıp kalkıyor Türkiye… Sözcü Gazetesi yazarı Rahmi Turan, 9 Kasım’da bir CHP’linin gizlice Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne giderek Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştüğünü yazmış ve Cumhurbaşkanı’nın bu kimseye “Seni CHP’nin başında görmek isteriz!” dediğini iddia etmişti.
Bu iddia bir kor ateş olarak Sözcü Gazetesi mangalından orta yere sıçrarken, Cumhurbaşkanlığı bu hadiseyi yalanlama şivesiyle aslında harlamak istedi, yalanladı ama bu harın üzerine benzin gibi boşalan şey asıl CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun onu “Doğrudur!” diye karşılaması oldu.
İşte birkaç haftadır vatan idrakinin ağzı içinde sabah-öğlen-akşam bir gargara gibi çalkalanan bu hadise böyle başladı, Rahmi Turan bu CHP’linin Muharrem İnce olduğunu açıkladı, Muharrem İnce inkâr etti, doğrulanırsa kendisini Taksim’de yakacağını söyledi, Kılıçdaroğlu mırın kırınlarla işi harlamaya devam etti, Rahmi Turan daha fazla dayanamadı ve kaynağının gazeteci Talat Atilla olduğunu izhar etti, Talat Atilla, artık bir girdaba dönmüş ve artık bu girdabın dış halkalarından birine bir saman çöpü gibi düşmüş vasfıyla orta yere atıldı ve bu haberi kendisine aktif bir CHP milletvekilinin verdiğini ve aynı zamanda bu haberi de Kemal Kılıçdaroğlu’nun “yüzde yüz” kaydıyla doğruladığını ilân etti.
En nihayetinde haberin yalan olduğu net olarak ortaya çıktı. Ortaya çıkan bir şey de, bu haber taşının kesinlikle CHP’den atıldığı ve muradının da hem Muharrem İnce’yi, hem de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı vurmak olduğuydu. Ama ne Muharrem İnce, ne de Cumhurbaşkanı Erdoğan vurulabilmişti. Üstelik Rahmi Turan, haberinin asılsız çıkması sebebiyle ikisinden de özür dilemek zorunda kalmıştı!
İşte hadiseye “Ağam biz bu boku niye yedik!” edası veren tarafı da bu oldu. Haber yazılırken ve yazılıp da birkaç hafta bütün Türkiye’yi meşgul ederken ahval ne idiyse, her şey olup bittikten sonra da ahval o olmaya devam etmişti!
CHP’de bir şeyler tezgâhlanmıştı ama bu tezgâh, ne kendisi için kurulanları, ne de tutmadığı için onu kuranların kafasından tek bir saç teli bile koparamamıştı!
Vatanın dili olsa ve kendisini bir asırdır meşgul eden CHP’ye bu hadise bağlamında birkaç kelime edebilseydi, galiba o kelimelerden dizili cümle şu olurdu:
“E deyin bakalım! Siz bu boku niye yediniz?”
Aslında Vatan, bir asırdır yenilmedik bok bırakmayan CHP’nin bu bokları ne diye yediğini bilmektedir de, dili olmadığından bunu haykıramamaktadır. Aslında bir şiirinde Mehmet Akif’in konuşturduğu kendisi değil, vatanın kendisi olsa gerektir:
“Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!”