Ebubekir Sifil Vesilesiyle: Kemalistler Tatlı Can Da, Müslümanlar Patlıcan Mı?

Yazan: 02 Aralık 2019 3802

Geçtiğimiz yıl… Dokuz Eylül Üniversitesi Mevlana Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu… İzmir’de bir konferans vermişti. Konferanstan birkaç gün sonra Cumhuriyet ve Birgün gibi Kemalist ve PKK’lı gazeteler, söylemediği sözler sebebiyle ona hücuma geçmiş ve Dokuz Eylül Üniversitesi’nin eski AK Parti milletvekili de olan rektörü Nükhet Hotar son sürat:

-Emiroğlu üniversitemizin kurumsal kimliğine zarar verdiğinden görevden alınmıştır!

Diye açıklama yapmıştı. Cumhuriyet, Birgün ve dahi bütün İslam düşmanı Kemalistler, kopardıkları baştan memnun, hadise kapanmıştı…

Gene geçtiğimiz yıl… Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Karalı… O da yerel seçimler öncesinde şöyle bir tweet paylaşmıştı:

-İlan ediyorum; Aile hayatına yönelik, bazı politikaları yanlış buluyorum. İyi bir çocuk yetiştirmek, iyi bir ev hanımı olmak, bakan ya da başkan olmaktan veya başarılı bir iş kadını olmaktan çok elzemdir. Yerel seçimde hiçbir kadın belediye başkanı adayına oy vermeyeceğim!

Rejim, herkeslere fikrini özgürce paylaşabildiği bir ortam sunduğu iddiasındayken, Mehmet Karalı’nın, tamamen kişisel fikrini paylaşmaktan ibaret bu açıklamasına karşı da Kemalist hissiyat gene ihtizaza gelmiş, ülkeyi yöneten muhafazakârların el altından ettikleri istifa telkin ve baskıları sonuç vermiş, Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörlüğü de derin bir oh sesiyle Karalı’nın dekanlık vazifesinden istifa ettiğini açıklamıştı. Ve bütün İslam düşmanı Kemalistler, gene kopardıkları baştan memnun, hadise kapanmıştı…

Ve gene geçtiğimiz yıl… Harran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ramazan Taşaltın… O da katıldığı yerel bir televizyon programında konuşmuş, Recep Tayyip Erdoğan’a destek verilmesi gerektiğine dair görüşleri kırpılarak ve köpürtülerek aktarılmış, bunun üzerine Yüksek Öğretim Kurumu pür telaş:

-Akademi camiamızdaki bütün değerli hocalarımızın ve bilhassa karar alma mevkilerinde bulunan sayın idarecilerimizin söz ve fiillerinin ölçülü, makul, ilmi çerçevede ve toplumun hassasiyetlerini gözetir şekilde olmasına azami dikkat göstermelerinin ehemmiyeti bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Diye bir açıklama yapmıştı. Netice malumunuz; Ramazan Taşaltın, rektörlük vazifesinden istifa etmiş, daha doğrusu ettirilmiş ve Kemalistler bir kelle daha almış olmanın mesrurluğunda, hadise kapanmıştı…

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün… Kemalistlerin tatlı canları, işlerine gelmeyen bir laf edildiğinde ihtizaza gelmekte, mangala yatırılıp közlenmek istendiklerine dair özden bir vaveyla koparmakta, bu vaveylayı da Ak Parti hükümeti asla pas geçmemekte ve icabını daima müminlerin ve dahi kendisini destekleyenlerin aleyhine olarak yerini getirmekte…

Peki, aynı mesele bandında hadise tersinden geliştiğinde, bu icraat skalası gene aynı minvalde ilerliyor mu?

Buyurun biz değil, hadiselerin dili konuşsun…

Geçtiğimiz günler… Ebubekir Sifil Hoca… Bir akademisyen olarak bağlı bulunduğu Yalova Üniversitesi’nin Öğrenci Kulüpleri Birliği Toplantısı’na, hem de danışman hoca vasfıyla katılıyor. Toplantıyı yönetense, üniversite rektörü Suat Cebeci… Rektör Cebeci, öğrenci kulüplerine sınırsız destek verdiklerini ve hatta bütün öğrencilerin, üniversiteye ünlü kimseleri davet etmeleri durumunda kayıtsız şartsız yanlarında olacağını kaydediyor. Sonra görüşlerin serdedildiği bölüme geçiliyor. Bu bölümde Ebubekir Sifil Hoca da söz alıyor ve kaydedilen bu desteği, en azından kendi kulüpleri nezdinde alamadıklarını, hatta üniversiteye davet ettikleri misafirlerini İDO’ya bırakmak için talep ettikleri aracın bile kendilerine verilmediğini söylüyor. Rektör, destek talebine kayıtsız kalındığını inkâr ediyor ama Ebubekir Sifil Hoca, resmî bir dilekçeyle başvurduklarını belgeliyor.

İşte tam bu andan itibaren Rektör Cebeci’nin, şahsiyet dış duvarına ince alçıdan çektiği ve Olimpus Dağı’nın en kibar tanrıçası mesabesindeki Hestia sıvası dökülüyor ve Olimpus Dağı’nın en fırlama ve en ekâbir tanrısı mesabesindeki Baştanrı Zeus sıvası ortaya çıkıyor. Bu kimliğiyle de yaptıklarını zaten, hadisenin kamuoyuna yansıyan videosundan bütün Türkiye izliyor.

Bu videoda Rektör Suat Cebeci, Zeus gibi evvela şimşekten kalkanını değil de, Cumhurbaşkanına yalaklık kalkanını çekiyor, “Sen Cumhurbaşkanımız ayar çekmeye çalışan hadsiz bir insansın! Burada aynı şeyi bana yapmaya çalışıyorsun!” diyerek söze giriyor, yalama sigortasıyla kendini güvene almış olmanın rahatlığıyla bu defa akademisyen nezaketini bir kenara bırakıyor ve pelerini takım elbisenin altında duran bir süperman gibi değil, kabalığı rektörlük tiltinin altında saklı bir “hadman” gibi Ebubekir Sifil Hoca’ya had bildirmeye kalkıyor, konuşmasına engel oluyor, hatta onu yüzlerce öğrencinin içinde kedi kışlar gibi salondan kovmaya çalışıyor:

“Sen hadsiz bir insansın! Haddini bil, çık dışarı! Derhal dışarı! Buyurun dışarı!”

Salonda olanlar kısaca bunlardan ibaret… Ya sonrası?

Mezkûr video sosyal medya mecrasına, adeta havai fişek deposuna bir meşale gibi düşünce, müminlerin öfkesi patladı ve bir anda aynı mecranın zirvesinde kendisine yer buldu. Birkaç saat içinde on binlerce kişi bizzat tepki gösterdi ve hepsi de, milyonlarca kez izlenen video üzerinden Rektör Suat Cebeci’yi istifaya davet etti. Hadise bu minvalde gelişirken de, yaşananlar için hem Ebubekir Sifil Hoca’dan, hem de Rektör Suat Cebeci’den birer açıklama geldi. Aradaki kalite ve adamlık farkını da ortaya koyucu bu açıklamalarda Ebubekir Sifil Hoca, kısaca:

“Aman bu tepkiyi durduralım, Rektör Bey’e saygısızlık etmeyelim!”

Derken, üste çıkmaya çalışan zeytinyağından adam marifetiyle Rektör Suat Cebeci’nin, merkezî kavşağı hükmündeki kısmı şu olan bir açıklamada bulundu:

“Bana iki defa teessüf ederim dedi!”

Yani Ulu Rektör Cebeci kısaca diyor ki:

“Ben bağırdım, çağırdım, kabalaştım ama boşa yapmadım bunları, çünkü o da bana iki kere ‘teessüf ederim!’ dedi…”

Lügatler, “teessüf etmek” tabirine “üzülmek, kederlenmek” diye mana verirken, Ulu Rektör Suat Cebeci galiba bu tabire Zeusvarî bir kibir hissiyle “anaya, avrada sövmek” şeklinde mana vermiştir ki; fıtratı icabı istese de kabalaşamayacak Ebubekir Sifil Hoca’nın, olanı arz etmek şeklindeki naçizane eleştirisini, sanki de anasına avradına sövülmüş gibi bir nefret ve dehşet tavrıyla karşılamış ve anasına avradına değilse de, şahsiyetinin bütün uzuv ve kıvrımlarına söven dil sürülerini sosyal medya mecrasından bizzat kendisi ayağa kaldırmıştır.

Camına taş atmadığı halde başına taş atmaya kalktığı âlim, başını tutmakla yetinip karşı taş atmaya tenezzül etmezken, asıl taşı milyonlarca mümin Suat Cebeci’nin ekâbir ve nobran kişiliğine atmıştır ve belki mümin dimağlar nezdinde onun şahsiyet camını tuzla buz etmiştir ama işte bu tepki; ülkeyi idare eden hükümet umurunda, ona bir kürdan dürtmüş olmak çapında olsun bir tesir uyandırmamıştır. Sadece Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Turan’ın, o da öznesiz nesnesiz bir perdeden kaydedilen ve bu haliyle kalınca, gaz almaya tahsisli diye yaftalanmaya mahkûm şu mesajı yayınlanmıştır:

“Bir gün valiydi, bir gün rektördü. Ne oluyoruz? İdarecilik, her yönüyle mesuliyet ister. Eski Türkiye'nin üstenci bürokratik kaba anlayışı değil; milletin emrinde, nezaket sahibi idareciler başımızın tacı! Medeniyet üsluptur… Kendimize gelelim…” 

Yani Ulu Rektör Cebeci, dünyevî manada insanlara hiçbir faydası olmadığı, olamayacağı halde, insanların sırf kendisini Allah rızası için sevdiği ve Allah rızası için çalışmalar yaptığına inanıp şahitlik ettiği Ebubekir Sifil Hoca’ya, ilim haysiyetine kara çalmaktan beter bir tavırla eşekçe, ahmakça ve ekâbirce yaklaşınca, milyonlarca mümin ihtizaza gelmiştir, Ulu Rektör Cebeci’nin ya istifa etmesini, ya da görevden alınmasını istemiştir ama ne o olmuştur, ne bu, çünkü onun istifa etmesini ya da görevden alınmasını isteyenlerin Kemalist olmamak gibi bir noksanlıkları bulunmuştur!

İkâz ediyoruz:

Bu manzara, gittikçe umumileşen vasfıyla vatan sathına bir maya çalmaktadır ki; bu maya gerçekte bir de Müslüman Anadolu halkının dimağına:

“Haa… Nasıl olsa ben cepteyim haa? O yüzden Kemalist bir sineğin kanadı koptuğunda koparılan fırtına, başım koparıldığında benden esirgeniyor ve ancak kesik mahfilime sızısı dinsin diye üfürülmekle yetiniliyor!”

Şeklinde çalınmaktadır. Peki, bu maya tutar mı? Niye tutmasın, hatta ikâz ediyoruz dedik ya, bu maya tutmaktadır ve “Ak Partisiz olmaz!” diyegelmiş kalabalık mümin kitlelerini gitgide “Ak Parti, oldu da ne oldu?” diyecek olmanın kıyısına yanaştırmaktadır ve yaşanan her hadiseden sonra onları kendi kendilerine döndürüp:

“Kemalistler tatlı can da, Müslümanlar patlıcan mı?”

Diye sordurmaktadırlar. Bu soru, “kendi kendine” değil de, sesli şekilde dışa doğru sorulduğu gün herkes emin olsun ki; “patlıcan Müslüman” tanımlaması ayrışacak, tatlı canlarının muhafaza hissiyle “Müslümanlar” beriye çekilirken, tamlamanın bir başına kalan “patlıcan” kısmı ise uygun mahfiline konumlanmak için öteye doğru atılacaktır!

“Patlıcanlı Musakka” olmanın, “patlıcanlı muhalefet”e düşmekten evla sayılacağı günler gelmeden –gelmesin diye!-, biz söyleyelim de…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi