İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
20. asır, laik şovenlerin İslam’a dışından saldırılarıyla geçti. İslam’ı reddedici, ona tahammül göstermeyici, İslam’a dair ne varsa onu Türkiye’de görmek istemeyici bu saldırılar, belki madde plânında ve bazı tezahür sahalarıyla Müslümanlara zarar verdi ama bu durum, mana plânında ve bütün asli muhtevasıyla Müslümanların korunmaları gibi bir netice de ortaya çıkardı.
Ama 21. asrın ilk on beş yılına da hâkim bu laik heyula, birkaç senedir tarz değiştirmiş durumdadır ve bu defa İslam’a dışından değil, içinden saldırmaktadır!
Eskiden Müslümanlara dışlarından:
“Burası laik bir ülke defolun!”
Diye sayha kusan laikler, artık Müslümanlık hudutlarından içeriye sarkmışlardır ve gene derin ve gerçek Müslümanlara:
“Burası laik bir dindir, def olun!”
Diye böğürmektedirler!
Bu böğürüşlerin patronajı ve laik ülke ile laik din hudutları arasında, gerçek Müslümanlık seccadesinin serileceği birkaç karışlık bir yer bile yokken, gerçek ve derin müminler sırf Allah’a secde edebilmelerini gene sırf Allah’ın yardımıyla sürdürdüler. Kemalizmin, bir ara 1931’de İslam’a içinden şekil vermeye yönelik olarak başlattığı ama sırf Müslümanlığa, Müslümanlık hissiyle değil, Kemalist bir hissiyatla tesir etme çabası sebebiyle başarılı olamadığı reform hareketi, Ezan-ı Muhammedî’yi Türkçe şarkıya çevrilmesi gibi bir laik semere cebinde, laiklik tarzını gene İslam’a dışından saldırı moduna aldı…
İşte böylesi aralara rağmen bir asrı aşkındır, içimizdeki laik şovenlerin, bizi dışımızdan dişleme modları açık idi ve Müslümanların da bu moda karşı gözleri hep açık idi…
Ama ya şimdi; camiyi dün dışından yıkanların, geçirdikleri laiksel evrimle artık camiye girmeye ve oradan gerçek Müslümanlığı kapı dışarı etmeye çalıştıkları bir hengâmda, gerçek Müslümanlığın bu olanlara karşı sizce gözleri açık mıdır, laikliğin bu yeni nesil saldırı moduna karşı nasıl bir tavır takınacağını sizce kararlaştırmış mıdır?
Bizce dünün ısırarak gadrini gösteren köpeğine, iman zulasından çıkardığı bir sopayla karşılık veren dünün Müslümanı, artık üfleyerek gadrini bulaştırmaya çalışan bu köpek karşısında şaşkındır ve bugünün Müslümanı vasfıyla, “Üflese neyim eksilecek?” gibi içsel bir sual vesvesesi ile “Üflemesi zararsa, üfürüğüne bu sopam nasıl işleyecek?” gibi gene içsel bir sual çaresizliği arasındadır!
21. asrın ilk çeyreği tükenedursun, laik şovenizmin asla tükenmediğini ve yeni moduyla bütün gerçek müminleri ısırmak üzere harekete geçtiğini, sırf müşahhas örnekler üstünden görmek mi istiyorsunuz?
İşte bakın; Kocaeli-Çayırova kaymakamlığının resmi yazısı, her yılın 10 Kasım’ı ile her minarenin her kasnağı arasında nasıl da yeni nesil bir laiklik çöpçatanlığı ediyor, okuyun ve görün:
“Ulu Önder Atatürk’ün ölümünün 81. Yılı münasebetiyle, ilçemizdeki siren sistemlerinin kontrol ve bakımları yapılarak faal hale getirilmesi istenmiştir. Başlatılan bakım ve kontroller kapsamında ilçemizde kurulu siren sistemleri ve merkezî ezan sistemine entegre olarak faaliyete geçirilen yeni siren sistemi 5 Kasım 2019 Salı günü saat 10.00 itibariyle test amacıyla, 10 Kasım 19 Pazar günü saat 09.05’te anma amacıyla çalıştırılacaktır…”
Yeni nesil laiklik şovenizminin, camiye bıyık burmak aşamasında da olsa atılan bu şehvanî bakışı, şimdilik eline cebine koymak ve tecavüzü bir sonraki sefere bırakmak üzere çekildi. Ama biz biliyoruz ki; yadında bir gün minarelerden:
“Hayyele’l balooo!”
Ya da:
“Hayyele’l heykelü’l merkez!”
Diye yapılacak anonsların ekosu, tekrar gelmek üzere çekilmiştir!
Bir filmin aklımızda kalan yakıcı bir sahnesi, vaziyete müteallik yanıyla şöyledir:
Uzun yıllar hapis yattıktan sonra köyüne dönen, köyüne nazır tepeye tırmanır tırmanmaz da karşısında köyünü değil, köyü üzerine yapılan barajı gören adam, bütün hatırası boğazında düğüm, aynen şöyle der:
“Yakında sıra mezarlarımıza da gelecek…”
Kemalizme mücadele gerekçesiyle omuzlarımıza basıp yükselen ve şimdilerde Kemalizmi, Kemalizmin kanunlarıyla yönetmekten haz alarak yeni nesil bir Kemalizm üreten yavşaklara bakıyoruz da, biz de kendimizi şöyle demekten alamıyoruz:
“Yakında sıra camilerimize, namazlarımıza, imanlarımıza da gelecek…”
Ah şu camilerimizin minarelerinden, namaza tahsisli beş vaktin dışında günde elli kez seslenilseydi ve bütün müminler şu sadayla silkelenseydi:
“Haydin mücadeleye, öz Muhammedî İslam’ın salahı, müdafaası ve tam hâkimiyeti için, haydin saflara…”
Not: Daima yapıldığı üzere, bir halt yendikten sonra tepki görünce inkâr yoluna sapılır diye, gönüldaşlarımız Çayırova Müftülüğü’nü birkaç kez ilçede görevli imam kimliğiyle aramış ve yazının gerçekliğini yetkililere zarf atarak teyit etmişlerdir. Nasılsa sonradan inkâr ya da tevil edilecek… Tabi hemen ardından gönüldaşlarımız bu defa hususî kimlikleriyle aynı müftülüğü aramışlar ve eğer minarelere ezandan başka bir sesi, süs olarak asacak olurlarsa, Müftülüğe hesap edemeyeceği bir tepki göstereceklerini söylemişlerdir…
Müftülük, sadece küflülük belirten bir kafadan çıkabilecek bu kararını çeker ya da çekmez, her şartta sizler şunu asla unutmayın; misal bazen asacakları bir adamın sahte asılma haberini yayınlarlar, tepki ölçerler, yeterli tepkiyi görmeyince de bu defa o adamı gerçekten asarlar! Daha müşahhas misal mi istiyorsunuz; buyurun, Adnan Menderes… Bu misali aklınızda tutunuz ve yırtık dondan fırlamış gibi duran her idarî ve siyasî kararı, yırtık dona değil, yırtık dondan fırlayan adamların cerahatli kafasına nispet ediniz ve ciddiye alınız!