İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Cincileri bilirsiniz… Modern devirle beraber birçoğu “medyum” diye tanınır olmayı yeğledi. Bazıları, esrar aleminin mahlûklarına atıfta bulunmaksızın, “kişisel danışmanlık” ya da “yaşam koçluğu” yapmaya başladılar. Cincilerin, merdiven altında, vatandaşı ketenpereye getirmeye çalışan orijinal tiplemesininse, nesli henüz tükenmedi!
Her türlü modeliyle cinciler taifesinin bir çoğu sahtekârdır… Önemli bir kısmı, her insanda da olan iç sesini teşahhus ettirir, iç sesini kendince “cinlerin sesi” diye kabul eder ve miyarı ishal olmuş bu iç sesini, başkaları için de cin sesi addederek vatandaşı anlamsız mesaj ve bilgi bombardımanıyla illize etmeye çalışır. Bu arada, cinler aleminin bazı sırlarına vakıf ve bazı hususiyetlerine istidatlı gerçek havas ehli de, bu kakafonik manzaranın linçine maruz kalır…
Ama meselemiz ne cinciler, ne de cinler… Meselemizi kaydetmeden evvel, onu bize tedai ettiren şeyin, bir zamanlar cinlenmiş ve sonra sıhhatine kavuşmuş bazı tanıdıklarımızın, cinlenmiş oldukları ana dair yaptıkları tasvirler olduğunu kaydetmeliyiz… Sağlıklı bir bünyeye ait nazar, esrar aleminin yaratıklarını göremez, gören de onları her yerde ve irili ufaklı, bir standarda bağlı olmayan türlü suretlerde ve her yana serpili olarak gördüğünü kaydeder.
Düşünün; evinizden çıkıyorsunuz, bunlardan biri eşiğinize çömelmiş, anlamsız gözlerle ense tıraşınızı izliyor! Ya da bir başkası, asansör otomatiğinin arşesine oturmuş, bilmem kaçıncı kez dinlediği müziği icra pozunu atıyor! Arabanızın vites boşluğundan, sakalınızı doğru saplanmış bir nazar, onlardan birine ait… Asfalttaki her logar kapağının altında onlardan bir kaçı, cin pokeri oynamaktalar… İşyerinizde, evinizde, şurada burada, her yana serpik halde cinler var ve bunları, gene Allah’ın bir rahmet ifadesi olarak göremiyorsunuz…
Ya görseydiniz?
Bu suali, meseleyi perdenin ötesine dair olmaktan çıkarıp berisine çeksek, sonra da cinlere değil, FETÖ’nün devletten ihraç edilen fertleri üzerine teksif etsek, bütün bunları yaparken de herhangi bir cinciyi ya da vatandaşı değil, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Üyesi Bülent Arınç’ı nispet tutsak, ortaya nasıl bir manzara çıkardı, hiç düşündünüz mü?
Bunu anlamak için evvela, Fetö’nün devletten ihraç edilen üyeleri namına adeta gözünden perde kalkan ve esrar aleminin her yana serpik cinlerini görür gibi, onları her yanda gören Bülent Arınç’ın ne dediklerine bir bakmalıyız:
“Kırıkkale’den yumurta getirip satan eski bir genel müdür yardımcısı görüyor, kahroluyorum… Evime temizlik yapmaya geliyor bir tanesi, Daire Başkanlığı’ndan ihraç edilmiş bir kadın… Eşi polis olup da ihraç edilmiş bir başka kadını gördükçe sonra, yerin dibine geçiyorum… Bir benzinliğe gidiyorum, eski bir Danıştay üyesinin pompa tuttuğunu görüyorum ve kahroluyorum…”
İlletli naifliğiyle, bir cenaze ortamında ancak cenaze ağlayıcısı olabilecek ve misal cenaze yıkayıcısı olsa, ölünün üşüyeceğini vehmedip yıkanmasından imtina edeceğinden ve bu sebeple aynı ölünün abdestsiz gömülmesine sebep olacağından asla şüphe duymadığımız Bülent Arınç ekliyor:
“Çevremde o kadar bu felaketi yaşayan insan var ki, ben onlara acıyorum, onlara merhamet ediyorum. Ben onları gördükçe yerin dibine geçiyorum…”
Hani Bülent Arınç’ın konuşmasını özne ve nesnelerinden boşaltıp da ana hikâyesini korusanız, az sonra:
“Aman Allah’ım! Her yerdeler! Onları görüyorum, üstüme üstüme geliyorlar!”
Diye çığlık atacak cinlenmiş bir hastanın konuştuğunu sanırsınız!
Ama işte Bülent Arınç, cinlenmiş bir hasta değildir, Devlet başının resmî istişare halkasındadır, devletin Fetö mücadelesini hızlandırmak için kullandığı KHK’nın (Kanun Hükmünde Kararname) candan düşmanıdır, yani KHK’nın işletilmesindeki aksaklıkları göstermekten ibaret kalmayan ve esasına doğru hücum edici bir saldırı hattındadır!
Zatıyla, bir milletin mukadderatı kendisine asla teslim edilemeyecek olan Bülent Arınç, epey zamandır, sırf kullanıldığında bazı karıncalara da zarar veriyor diye, devlete, yılanlara karşı kullanıldığı küreği elinden bırakması gerektiğini telkin ediyor, bu yolla sahte merhamet hissinin borsadaki hisselerini yükseltmeye çalışıyor, böylece Fetulah Gülen’den, benzin istasyonundaki eski Danıştay üyesi –varsa!- pompacıya kadar bütün FETÖ mensuplarının hislerine tercüman oluyor, Cumhurbaşkanı da O’nun bu söylemlerinden rahatsız oluyor ama bu rahatsızlık Bülent Arınç’ın, evindeki eski daire başkanı temizlikçi kadına –varsa!- yaktığı ağıtını susturmuyor, böylelikle Fetulah Gülen, Pensilvanya’da ettiği lakırtılarını Türkiye’ye eriştirmek için aradığı gediği Bülent Arınç’ın ağzı içinden buluyor, o ağzı adeta bir hoparlör gibi kullanıyor ve ve ve, Fetö’nün Altan kardeşler ve Nazlı Ilıcak gibi isimleri birer birer tahliye olurlarken tehlike çanları, sadece Fetö’nün gerçek düşmanları için çalıp duruyor!
Zira Bülent Arınç’ın, FETÖ yılanına karşı elden bırakılmasını istediği, böylece vesilesiyle illetli naiflik gösterdiği kanun küreği, maatteessüf fiilini her şeyi bilen fillerin elindedir ve fiilini fikriyle tamamlayan profillerin elinde değildir!
Hal böyleyken, kanun küreği, yılanlar başına inişlerinde tam isabet kaydetse bile en nihayetinde yıpranıp kırılmaz mı ve o kırıldığında yılanlar için haneye intikal yolları sonuna kadar açılmaz mı? Bu olmasın diye, kanun küreğini, hem yılanlar başına inmek, hem de onların intikal yollarına aşılmaz tamponlar örmek ve yumurtlama mıntıkalarını doldurmak için kullanacak ve kendisiyle fikrimizin, betondan sağlam harcını da taşıyacak el, el an, gaip değil midir?
Manzara eğer; FETÖ’nün, devletin kanun küreğini eskitmek ve en nihayet onu kırmak için üzerimize bol bol yılan sevk ettiğini ve devletin kanun küreğini, fiili inişler dışında fikrî hiçbir icraatta kullanmadığını tenazur ettiriyorsa, Bülent Arınç’a ait illetli naifliğin tebahhur edip göğe kalkmasını, gökte bulutlaşmasını ve Türkiye’nin üzerine FETÖ’nün kezzap yağmurları halinde yağmasını bugün için değilse de, yarın için bekleyin deriz…
Bu hakikat, kulağımıza, ne cinlerin, ne de güvercinlerin üflediği değildir, irfanımıza, Bülent Arınç özelinde ahvalin söylediğidir!