İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Krallar, sultanlar, iktidarlar karşısında hukuka güvenin dünya çapında emsali olmuş bir hadise vardır:
Almanya (Prusya) Kralı Büyük Frederick, Postdam ormanlarında gezinirken bir araziyi beğenir ve oraya bir saray inşa ettirmek ister. Ancak bu arazinin içinde bir de, garip bir köylüye ait bir değirmen vardır. Ücreti verilerek bu değirmen istimlâk edilmek istenir. Ancak Alman köylüsü, ücret misli misli arttırıldığı halde rağmen bir türlü değirmenini satmak istemez. En nihayetinde Büyük Frederick, köylüyü karşısına getirtir ve:
“Unutma ki, ben bu ülkenin kralıyım! İstersem bu araziyi senden zorla da alabilirim!”
Der ama köylüden:
“Alamazsın! Zira Berlin’de hâkimler vardır!”
Cevabını alır. Kral Frederick, bu cevaptan etkilenir ve üzerine saray diktirdiği araziyi değirmenci ile paylaşmayı kabul eder. Kral ile değirmenci, komşu olurlar.
Bugün Almanya’da bu saray, içindeki değirmenle beraber ayaktadır ve Alman gururuna, “hukukun üstünlüğü” mevzuundaki kendi üstünlüklerini sergilemek üzere birlikte müzelik ederler. Gerçekteyse hukuk, Almanya’da müzelik olmuştur!
Ya hukukun üstünlüğü Türkiye’de kanlı canlı mıdır?
“Dünya Adalet Projesi” (World Justice Project) isimli sivil toplum kuruluşunun analizlerine bakılırsa, Türkiye hukukun üstünlüğü konusunda değil de, hukukun üstün olamaması konusunda üstün bir vaziyette… İşte bu kuruluşun yıllara göre “Hukukun Üstünlüğü Endeksi” verileri:
-2015: 113 ülke içerisinde Türkiye 91. Sırada…
-2016: 113 ülke içerisinde Türkiye 99. Sırada…
-2017/2018: 113 ülke içerisinde Türkiye 101. Sırada…
2019: 126 ülke içerisinde Türkiye 109. Sırada…
Türkiye için hukuk üstünlüğünün yıl be yıl daha bir alçaldığını gösteren bu çalışma, coğrafi konum ve gelir durumuna göre bir de kendi içinde kategorize edilmiş… Mesela 2019 için Türkiye, Doğu Avrupa ve Orta Asya grubundaki 13 ülkenin sonuncusu… Bulunduğu orta üst gelir grubundaki 38 ülkeninse, sondan bir önceki ülkesi, Türkiye… Sırası, 37…
Ama denebilir ki; Avrupa kaynaklı bu gibi kuruluşlar ve yaptıkları araştırmaları, çoğu zaman Türkiye’ye karşı önyargılı olabiliyor, kötü maksatlı kötü neticeler yayınlayabiliyorlar. Doğrudur… Zaten tek başına bu veriler, has ekmeklik değil de, garnitür nevinden bir veri olabilir. Ama en iyisi, Türkiye’de hukukun üstün olmadığını ne oraya ne buraya, bizzat gündelik Türkiye manzarasına bakarak görmektir…
Düşünün ki; Türkiye’de iyi avukat “ipten adam indiren” avukattır. Peki, ipten adam indirmekten kasıt salt, kanunun iyi bilinmesi, bu yolla zanlının hak etmediği bir cezadan kurtarılması mıdır? Yoksa bu tabirden kasıt, hâkimlerin fildişi kulelerindeki ofislerine giden keçi yollarını bilmek, duruşmayı mahkeme salonundan evvel tenhalarda kurabilmek, böylece zanlıyı hak ettiği cezadan yırttırabilmek midir?
Bu sualin cevabını herkes biliyor. Üstelik son birkaç yılda bu tabirin fertten zümreye, avukattan devlete doğru bir kapsam genişlemesine de uğradığını ve artık “İpten örgüt indirme!” şeklinde ifade edilir olduğuna da herkes şahitlik etti. Keçi yollarını bilen avukatlar değil de, bu defa devlet, daha birkaç yıl önce “örgüt” diye yargılayıp hüküm giyindirdiği ve ismine “Ergenekon” dediği zümren kapanmış dosyalarını yeniden açtı, beraat ettirip hepsini salıverdi, üstelik onlardan özür diledi, bir de tazminatlarla beraber her birine küçük bir servet ödemesi de yaptı. Üstelik bu manzarayı bir de, Türkiye’de hukukun üstünlüğüne dair seyirlik bir vaziyet olarak takdim etti.
Oysa hukukun üstünlüğüne değil de, iktidara göre “göreceliğine” iyi bir misal belirten bu vakıa, Türkiye’de yaşayan her bir vatandaşın zihin ve bilinçaltına birer dikilitaş dikti ki; bu taşların üzerinde de şu yazılıydı:
“Bugünün kötüsü, yarının iyisi olabilir! Kötüye karşı çıkma, iyiye bulaşma!”
Zira Türkiye, iktidar iklimine göre tutukluluk nehirlerinin yatak, tahliye derelerinin akış yönünü değiştirdiği bir hukuk coğrafyasında mukim… Bu ülkede yaşayan bir vatandaş için “Ankara’da hâkimler var!” diyebilmek, hayal olmak kapsamına bile giremeyecek kadar yok…
Üstelik kalitede yerdeki tırtıl sikletinden bile aşağılara düşmüş hukukta üstünlük vasatımız, duruşma salonlarından sosyal medya paylaşımlarına doğru bir odak kayması yaşamış vaziyette… Artık hâkimlerin serbest bıraktığı zanlıları, sosyal medya paylaşımları tutuklatıyor, ya da hâkimlerin tutukladıkları zanlıları, sosyal medya paylaşımları serbest bıraktırıyor. Türkiye’de iktidar ve muhalefet odakları, serbest bırakılmasını ya da tutuklanmasını istedikleri kişiler için bindirilmiş sosyal medya ekiplerinden “çok paylaşım ve beğeni” desteği istiyorlar. Yani Ağır Ceza Mahkemesi’nin serbest bıraktığını bu manada “Sosyal Medya Mahkemeleri tutuklatıyor, ya da tersi oluyor.
Böyle bir hadisenin olmadığı tek bir gün yok nerdeyse… Herkes, tutuklanmasını istediği hür ya da hür kalmasını istediği tutuklu için elde telefon, ihlâs ve inatla sosyal medya etkinliğinde bulunuyor ama bu toplu manzarada asıl, Türk hukukunun yapı taşı mesabesindeki hâkimlerin hukukun üstünlüğüne değil de, sosyal medya etkileşimlerinin üstünlüğüne inandıkları ortaya çıkıyor. Fakat hâkimlerin cübbesi siyah olduğundan mıdır bilinmez, kimse de, hukuk haysiyeti namına kapkara bir kirlilik belirten bu vaziyeti göremiyor.
Yoksa asırlık rejim, kiri göstermesin diye hukukun arka fonuna kara cübbeyi değil de, kapkara vaziyetiyle bizzat kendisini mi gerdirdi?