Kadem, Şecaat Arz Ederken

Yazan: 02 Ağustos 2019 5476

İnsan, hilkatten iki cinstir. Erkek ve kadın… İslam’da, insan cinslerinden biri üzerine tarafgirlik oluşturmaksa, batıldır. Erkekçi ya da kadıncı olmak, nefsanî bir cins alakasıyla erkeğe ve kadına dost olmak demek değil, erkeğe, kadına ve ikisi arasındaki ilişki ağına gerçekte düşman olmak demektir. Ama derununa nazar edilemeyince pek anlaşılır bir şey de değildir bu…

Son zamanlarda malumunuz, “muhafazakâr kadıncılık” diye tanımlanabilecek bir anlayış toplumsal gündemin köşe başlarından birine yerleşti. Dindarlık denizine bir korsan kalyonu gibi henüz indirilen ve gönderinde eflâtun değil de, yeşil flamalar asılı bulunan bu anlayış, en büyük müessese temsilini ise, zaten varlığını hükümetin varlığına borçlu bulunan KADEM’de buldu.

KADEM, kurulduğu 2013 yılından beri adeta, Aile Bakanı kadınların bir hazırlık kursu gibi işledi. Bu yönüyle yalnızca bir sivil toplum örgütü değil, aynı zamanda 80 milyonluk Türkiye’nin aile ve sosyal politikalarını belirleyen dolaylı bir icraat kurumu gibi varlık belirtti. Hatta Türkiye’nin, Avrupa Birliği ve Konseyi ile olan ortak icraatlarının da, hem toplumsal tavanda yaygınlaştırılması, hem de devlet tavanında aktif fiile dönüştürülmesinin merkez üssü adeta KADEM oldu. Mesela 2011’te imza edilen Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’nin, canhıraş savunuculuğunu KADEM yaptı.

İçi toplum değerlerimizin altını oyucu aleni ve gizli tuzak maddeleriyle dolu bu sözleşme metnini, kaba muhafazakârlık hissiyle tabiî ki KADEM’in kadınları öz hakikatiyle göremediler, görmemekte de ısrar ediyorlar. Hal böyle olunca ve de Anadolu irfanı bu mezkûr sözleşmedeki tuzak maddeleri görünce KADEM’e karşı umuma şamil bir tepki oluştu. Fakat KADEM bu tepkileri de ciddiye almadı, üzerinde bir haklılık payı bulunabileceğini hesaba katmadı ve tamamını iki kaynağa müstenit kıldı. İlki sırf hükümete ve Cumhurbaşkanı’na zarar vermek için KADEM’i bahane edenler zümresi… İkincisi ise, cahiller ve kaba erkeklik hissiyle derunlarında kadın düşmanlığı bulunan azmanlar… İlk zümrenin içinde de, ikinci zümrenin içinde de bahsettikleri zümrelerden kimseler zaten vardı. Ama KADEM, bunları bu iki zümrenin yüzde yüzü olarak kabul etti. Gerçekteyse, azami yüzde yirmisi kadardı. İki zümrenin asgarî yüzde sekseni, tamamen milli ve manevi duygularla KADEM’e tepki göstermekteydiler. Bunlar, Cumhurbaşkanına da, kadına da dost kimselerdi. Ama KADEM, “101. Kadın Büyükleri” mesabesindeki AK Parti milletvekili Özlem Zengin başta, bu hakikate kör kaldılar, işlerine gelmedi ve Cumhurbaşkanı’nın arkasına saklanarak terlik bu halis niyetli Anadolu insanlarına terlik atıp durdular. Bu sebeple KADEM, birkaç vakittir, topuzuyla timsaha vurduğunu sanan bir kör gibi aslında Anadolu kuzusuna vurmakta… Geçtiğimiz günlerde yaptıkları basın toplantısı da zaten, bu dediğimizin ispatı hükmünde…

Şimdi… KADEM başkanı Saliha Okur Gümrükçüoğlu’nun, KADEM’i savunmak maksadıyla sarf ettiği laflardan bazılarını gösterelim ki; nasıl da fikrî bir sefalet belirttikleri ve bu fikrî sefaletlerine rağmen sahip oldukları fiilî icraat imkânlarıyla ne çapta toplumsal çam devirebilecekleri ortaya çıksın. Konuşsun:

“Kendimizi feminizme göre konumlandırmıyoruz. Çünkü Müslüman bir kadın olarak feminizmin kazanımlarından çok daha köklü ve güçlü bir medeniyetin imkânlarına sahibiz…”eski yeni

Lisanda güzel duran bu lafı, zaten KADEM’in hâl ve icraat lisanında göremiyoruz da, KADEM başkanı daha birkaç dakika geçmeden, henüz aynı basın toplantısı içindeyken kendi söylediği bu lafla çelişiyor ve kendi medeniyetine yaslanmak yerine, Avrupa Konseyi’nin dayattığı ve bizce çok zehirli kök saçaklarına sahip kavramlara yaslandıklarını itiraf ediyor. İşte buyurun:

“Burada bizim beklentimiz TOPLUMSAL CİNSİYET adaleti gereği, kadın ve erkek rollerinin bir tarafa zarar vermeyecek şekilde tesis edilmesidir. Ayrıca şuna da açıklık getirmek isterim ki; insanların hukuk önünde eşit olduğu ilkesi, herkesin hemfikir olduğu bir konudur. Lakin salt eşitlik kadın ve erkeğin yaratılıştan gelen farklılık ve zenginliklerine cevap veremediği için bizler TOPLUMSAL CİNSİYET ADALETİ tanımlamasını tercih ettik ve bu kavramı literatürde daha görünür kılmaya çalıştık…”

Tercih ettiklerini söyledikleri “Toplumsal Cinsiyet” kavramı, ne KADEM’e, ne de kendi medeniyet köklerimize ait bir kavram değil… Tam tamına, Antik Yunan devrinden alınma olarak Avrupa Medeniyeti’nin bir malı… KADEM başkanı, bu kavramı literatürde daha görünür kılmaya çalıştığını söylüyor. Hatta bu kavramın sırf literatürde değil, devletin bütün kurumlarında da icrasına girişilen bir kavram haline gelmesinde başrol kendileri ait… Ya tevazu yapıyor, ya söylemeyi unutmuş, ya da söyleyerek pek de anlamadıkları halde canhıraş bir şekilde savundukları bu kavramdan ötürü daha fazla riske girmek istemiyor…

Toplumsal Cinsiyet (Gender), Aristo devrinde bile var olan ve Antik Yunan mitinde esamesi okunan bir kavram iken, çok daha köklü medeniyet imkânlarına sahip olduğunu söyleyen KADEM başkanı, bu kavramı adeta toplum dükkânına asılan bir besmele levhası gibi kutsuyor, ona mecbur olduklarını beyan ediyor, hatta bu kavram üzerine bina edilen ve esas amacı toplumumuzda üçüncü bir cins oluşturmak olan projeleri destekliyor. Kamuflajlı tehlikeyi görmemek bir yana, bir de ona zırhlı savunma kalkanı tutan KADEM’in hükümet destekli kadınları bütün bunlara rağmen kendilerini ancak kışırda savunuyor ve kendileriyle beraber toplumun kadın algısını yemişte kurtlandırdıklarını görmüyor. Mesela mezkûr basın toplantısında:

“Bu alanda da ciddi bir kavram kargaşası var. Herkesin bildiği gibi, cinsiyet, kadın ve erkeğe işaret eder. Üçüncü bir cins yok yani…”

Diye bir laf ediyor. Bu da, tabelada iken göze doğru görünen bir laf… Ama tabelayı bırakıp, haneye girince KADEM’in asla göremediği şeyleri görüyorsunuz. Kadın ve erkekten başka üçüncü bir insan cinsi yok evet ama “Toplumsal Cinsiyet” (Gender) kavramının doğduğu Antik Yunan’a göre var ve onu yeniden zuhura getirmek istiyor! Daha kaç defa anlatacağız, “Platon, “Sempozyum” diyalogunda “Androjini” diye üçüncü bir insan cinsinden bahseder. Tanrılar, hem kadın, hem erkek olan bu cinsi, üstün özellikleriyle övünmeleri sebebiyle yok etmiştir. Hedef, bu cinsi tekrar deruhte etmektir. Avrupa Medeniyeti’nde baş göstermiş ve “deha” vasfıyla tün dünyaya takdim edilmiş adamlar neden hep eşcinseldir, hiç düşündünüz mü? Sokrates, Platon, Leonardo Da Vinci, Mikalenj falan filan… Handiyse ismini duyduğunuz bütün Batılı fikir ve sanat adamları, eşcinsel… Hadi dünü geçelim, bugün her beş kişilik bir Avrupa ailesinden bir fert, muhakkak eşcinsel… Ya lezbiyen, ya gay… İşte Batı medeniyeti şimdi de, Şeytan’a tam hacetgâh vasfıyla hedefe İslam toplumlarını koymuş vaziyetteler. Bunun için de herhalde dimdik ve alenen “Lütfen eşcinsel olur musunuz?” diye üzerimize gelecek değiller ya! İşte “Toplumsal Cinsiyet” diyecek, bu kavramın yollarına iyi niyet taşları döşeyecek, ahmak ve fikirsiz kitleler de ona buyur ederek öz toplumlarının içine, iyi niyetleriyle bizzat edecekler!aile bakani

KADEM etrafında klasikleşmiş bir enstantane aktaralım… Hadisenin bu boyutlarına ne zaman dikkat çeksek, KADEM’den bir temsilci, adeta Amazon ruhu ve Küçük Emrah moduyla:

“Yahu görmediniz mi Kırıkkaleli Nejla’nın halini… Kocası nasıl da dövüyordu!”

Gibi tam ahmakça savunma gardlarıyla ortaya atılıyor ve medeniyetimize, medeniyet çapında saldırılırken, düşman cephenin elini kaba merhamet duygusuyla güçlendirmeye çalışıyor. Bunu şuurla yapmıyorlar elbet… Ama yerine göre içteki şuursuz hamakat tavrı, dıştaki şuurlu nefret tavrından daha da yıkıcı etkiler göstermez mi? Sanki biz, kocası Nejla ablayı iyice dövsün diyoruz! İşte bakın, yaptığı basın toplantısında KADEM başkanının benzer bir tavır paralaması:

“Toplumsal Cinsiyet bazen olumlu, bazen de olumsuz yansımalarıyla karşımıza çıkar. Bu rollerin kadına ya da erkeğe mağduriyet oluşturduğu durumlara, KÜLTÜREL DAHİ OLSA, karşı çıkıyoruz…”

Sanki de KADEM’i savunmuyor, Hint felsefesine dair ders veriyor! Toplumsal Cinsiyet yerine Tanrı Vişnu’yu koyun ve öyle okuyun! Zannedeceksiniz ki; Tanrı Vişnu birazdan yeni bir avatarla görünecek ve insan kullarını kutsayacak! Kaldığı yerden devam edelim:

Bu rollerin kadına ya da erkeğe mağduriyet oluşturduğu durumlara, KÜLTÜREL DAHİ OLSA, karşı çıkıyoruz… Mesela toplumun bazı kesimlerinde tecavüze uğradıktan sonra, sözde namusun temizlenmesi saikiyle öldürülen kadınlar bu duruma somut bir örnektir. Burada failin cezalandırılması gerekirken, bu bedeli mağdur olan kadına ödetmek, herkesin hem fikir olacağı toplumsal cinsiyetin olumsuz bir tezahürüdür…”

E hani KADEM olarak siz, kendi medeniyet kökleriyle hareket ediyordunuz? Tecavüze uğradıktan sonra bir de namusu temizlenmek kaygısıyla öldürülen mazlum bir kadına İslam’ın nasıl baktığını, haklarını nasıl koruyacağını niye anlatmazsınız, sonra da devlet ricaline bu konunun nasıl çözülmesi gerektiğini, gene İslam hukukuna atıfta bulunarak niye göstermezsiniz de, avucunuzu gene şeytanî saiklerle oluşturulmuş Toplumsal Cinsiyet kavramına açarsınız? Bu mu kendi medeniyet köklerine dayanmak dediğiniz şey?

Sanki millet “Siz alenen eşcinselliği savunuyorsunuz!” demiş gibi kendilerine yapılan ithamı evvela muşambalaştıran KADEM başkanı, sonra da bu muşambayı cingözlük çakmağıyla çakmaya kalkıyor:

“Eşcinsellik ve benzeri akımlar yaradılışa aykırı, sapkın eğilimlerdir. Bunu tartışmak bile abesle işgaldir…”

Ağılın nazlı kuzusu pozlarıyla ağıl kapısını açık bırakan, kendisine ağıl ahalisince ne zaman “Kurtlar gelir, napıyorsun!” denildiğinde de:

“Kahrolsun size… Ben de koyunum… Dağdaki kurtlar kötüdür, vahşidir, ne yani şimdi ben kurt dostu muyum? Vay vicdansızlar!”

Diye ahmakça meleyen bir koyun hayal edin ve onun namına söyleyin, bu koyun çok mu kurnazdır, çok mu ahmaktır? Ontolojik manada dağdaki kurdun pek tabii düşmanı olacak böylesi koyunların, fiilî manada teşekküle gelen kurt dostluğundan Allah’a sığınalım…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi