İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Hicrî 1440 senesinin Hac ayları da gelip geçmekte… Şevval ve Zilkâde’yi arkamızda bıraktık, şimdiyse Zilhicce içindeyiz. Hac ibadeti, bu ay içinde… Bu ayın, ilk on gününde… Hac menasikini yerine getiren Hacılar, Zilhicce’nin dokuzuncu günü öğlesi ile onuncu günü fecr-i sadığı arasında Arafat vakfesine de duracaklar ve Allah’ın izniyle Hacı sıfatına erecekler… Allah’ın, bütün müminleri bu sıfata layıkıyla erdirmesi niyazıyla, Hacc’a gidip gelen bazı tanıdıklarımız üzerinde yaptığımız bazı gözlemlere dayanmak ve bir şeye dikkat çekmek istiyoruz. Mesele şu:
Bütün esaslarındaki ruhî manalar bir yana, maddî bir değerlendirme ile söyleyeceksek; Hacc ibadeti çok dar bir alanda ve bugünün dünyasında milyonlarca Hacının iştirakiyle yapılmakta… Hele de Haccın vakti, uzun bir süredir olduğu gibi yaz aylarına denk gelince ve Hacc’a mekân kutsal coğrafya dünyanın en sıcak muhitlerinden biri olunca, insan nefsi ve insan nefsini insan tabiatında kendi namına kurulu bir karargâh gibi kullanan Şeytan, bu durumu bir fırsat bilir ve insana, sıcaktan bunaldığı, kalabalıktan daraldığı, izdihamdan ezilme tehlikeleri atlattığı ve her bir ihtiyacı için uzun kuyruklara girdiği bu mıntıkada yüklendikçe yüklenir.
Düşünün ki; dünyanın en ücra köşelerinden, taşra ve dağlık belirten yerleşkelerinden hayatında ilk defa, o da Hacc ibadeti vesilesiyle çıkmış on binlerce insan, hayatı boyunca on insanla muhatap olmamışken, burada kendini milyonlarca insanın içinde bulur, bu sebeple medenîlik belirtmeyen birçok davranışı istemsiz icra eder, bu vasatta da, insanlar arası ilişkiler açısından sıkıntı doğurabilecek sayısız pozisyon oluşur.
Allah’ın Resulü, Müslümanların bu denli çok olmadıkları kendi devirlerinde misal, Hacerü’l Esved taşına dokunmak için yaşanan izdihamı fark ettiklerinde ona yaklaşmazlar, uzaktan selamlayarak (istilam) geçerlerdi. Hatta İnsanlık Fahri bir defasında Hz. Ömer’e şöyle derler:
“Ey Ebu Hafsa! Sende fazla kuvvet var. Hacerü’l Esved’i öpeceğim diye zayıfa eziyet vermeyesin. Rüknü boş bulursan yanaşarak istilam et, değilse tekbir getirip geç!”
Ama anlatılanlara bakılırsa bugün, Hacerü’l Esved’e ulaşmak için dirseğini bir mızrak gibi kullanan Hacı sayısı hiç de az değil… Peki ya böğrüne başka Hacıların diresek mızraklarını yiyen Hacılar? İşte bunun gibi yalnız Hacerül Esved mevzunda değil, tavafta, kuyrukta, yemekte, otelde, seyahatte, Hacc ibadetini kıyısından köşesinden bir sünger gibi saran bütün eylemlerinde, dar alanda, sıcakta ve izdiham doğurmaya kâfi bir kalabalıkla muhatap olan Hacılar, fark etmiyorlar ama içlerinde şiştikçe şişen nefs balonları yeri gelip de patlıyor, gönül eyvanlarına oradan sinsi bir ırkçılık hücumu oluyor, patlamadan neşet parçalar saçılıyor, bu parçalar saçıldıkları yerlere saplanıp orada heykelleşiyor.
Gerçekte Haccı, bu yönüyle nefsin kırışıklıklarından arındırıldığı nuranî bir ütüleme merkezî gibi görmek ve misal, iki metre on santimlik Endonezyalı bir dev Hacının dirseğini yiyince:
“Rabbim sana gelmiş kardeşim O… Kardeşime dirsek vuran olmaktansa, kardeşinin dirseğini yiyen Hacı olmak ne güzeldir ne güzel!”
Demek varken, Allah ne verdiyse bu Endonezyalı’ya tekme tokat girmek, zahirde mümkün olmazsa bu, onu hayalin ringine çekmek ve orada parçalamak, Allah ne verdiyse girişmek, Allah’ı değil, Şeytan’ı memnun edecek bir şeydir ve bakiyesi de, farkında olmadan birlikte dönülecek ırkçılık hissinden başkası değildir. Biz, nice Hacı’nın, Hacc günlerini anlatırken Hacc’dan önce hiç olmadığı şekilde ırkçılığa bulaştığına bizzat şahitlik ettik…
Hatta misal, Hacca giden ve nefsi anlattığımız hususlarda epey ezilmiş bazı kimseler, hasbel kader gittikleri Avrupa ile Hacc günlerini, daima Avrupa lehine olarak kıyaslarlar. Aslında yaptıkları bu şey, sahte kıyastır. Avrupa’nın en sade ve en nezih mekânlarında yaşadıklarıyla ile milyonlarca Müslümanın, üstelik çoğu rüknünü bir futbol sahası kadar alanda yerine getirmeye çalıştıkları Hac günlerinde yaşadıklarını ardı ardına anlatmak ve:
“Avrupalılar şöyle güzel, şöyle medeni!”
Gibi güzellemelerde bulunmak, gerçekte sahte kıyastır ve nefsin Hacc’da ütülenmek yerine, efelendirilmiş olmasının bir semeresidir. Şimdi Ankara’nın Yenidoğan semti ile İstanbul’un Şişli semtini kıyas masasına yatırmak ve sonra da sahte bir kıyasa tavrıyla:
“Ankara bir gecekondu şehri… Yıkık dökük, fakir bir şehir… İstanbul’sa, dev binaları, alış veriş merkezleriyle modern ve zengin bir şehir…”
Demek ne kadar manasız ve sahtedir, değil mi? İşte öyle de; İskandinav ülkelerinde yaşanmış ve ora insanları lehine güzellemeler çıkartılan bir sohbeti, Hacc günlerinden damıtılan ve Müslümanlar aleyhine vardırılan kıymet hükümleriyle devam ettirmek, Hacc günlerinden bulaşmış ters ırkçılık mikroplarının bir tezahürü olsa gerektir. Yanlış olmasın; İsveç’te, kıyı şeridindeki bir balık lokantasında yaşanan ve İsveçli lehine güzellemelerle havi bulunan bir anının, hememn devamında Hacc günlerinde yaşanan ve Müslümanlar aleyhine olarak kıyas vahidine vurulduğu bir gün, kendisi de mümin olan bu kimseye üslubunca cevabımı vermiş, sonra da İskandinav ülkeleri hakkında biraz malumat koşturmuştum. Biz söylesek belki olmaz, o sebeple İngiltere Bağımsızlık Partisi liderlerinden Nigel Farage, tam da İsveç’in Malmö kenti için söylesin:
“Malmö, bir tecavüz başkentidir!”
Çünkü Malmö, dünyanın en çok tecavüz yaşanan bir İsveç kentidir! Hacc ibadeti, bir milyon kişiyle, bir futbol sahasında ve kırk dereceyi aşkın sıcakta yerine getirilir. Orada yaşanmış bir yanlışlık ya da kabalık kıyas edilecekse, Malmö’nün balık ekmek yenilen sahillerine değil, kadın ırzıyla zorla visal edilen sahiliklerine bakmalı, değil mi?
Son söz sadedinde, bütün Hacılarımızın Haccını şimdiden tebrik ediyor, Şeytan taşlamayı kendi vaktine, nefsi taşlamayı ise Haccın ve hayatın bütün vaktine teşmil edebilmelerini Allah’tan niyaz ediyor ve Hacca hızlı mümin gidip gizli ırkçı dönmelerinden Allah’a sığınıyoruz. Devrinde Malkolm-X, Elijah Muhammed’in ırkçı İslam anlayışından, ancak yaptığı bir Hac seyahati vesilesiyle kurtulmuş, zira Hacc’a sadece gitmemiş, Hacc’a doğru bakmış, orada her cinsten insanın omuz omuza ve tek bir üniformayla bulunduğunu görmüş, müminliğe hakikaten ermesinin bereketiyle de Allah ona Amerika’ya döndüğünde, ırkçı Elijah Muhammed’in adamları eliyle şahadeti tattırmıştı.
Tersinden bir Malcolm-X olmaktan Allah’a sığınmalı ve nefsi Hacc’da, kırışıklıklarından arındırarak ütülemeli, daha da kırıştırıp efelendirmemeli…