Tedavi, Hastalığı Kabulle Mümkündür

Yazan: 18 Mart 2019 3988

Tedavi olmanın baş şartı, hasta olduğunu kabul etmektir. Şifası mümkün olmayan hastalık, hasta olduğu halde kendisinin sağlıklı olduğunu iddia eden insanın hastalığıdır. Hazreti Ebubekir’e atfen söylenen şu sözü hatırlayalım:

“İdraksizliği idrak etmek, idraktir.”

Hangi meşrepten ve meslekten insan olursa olsun, o kimsenin mesul olduğu alanda mesafe kat edebilmesi için bulunduğu konumu bilmesi lazım. Aksi takdirde, hedefe ulaşmak için gerçekleştirdiği bütün çaba ve didinmeleri beyhudedir. İnsanın kendini tanıması lazım. Umumhanede çalışan bir aşüftenin kendisini muhitinin en namuslu insanı sanması, namussuzlukla yapılacak mücadeleyi; tefecilik yapan birisinin kendisini cömert ve yardımsever bilmesi, kan emicilikle yapılacak mücadeleyi; hatır-gönül hükümleri veren bir hakimin kendisini adalette eşsiz bir timsal olarak görmesi de adaletsizlikle yapılacak mücadeleyi en başından itibaren baltalamaz mı? İnsan kendisini nispet alarak kendisine çeki düzen veremez… Terakki ve tekamül için; ahlakta, eğitimde, irfanda, işte, adalette ve hayatın her sahasına hitap eden türlü iş ve uğraşlarda kemâl halde olan birisi veya bir zümre nispet alınarak hareket edilmelidir. Biz Müslümanları bu anlamda tatmin edecek ve dünyaya ihtiyaç duyduğu soluğu üfleyecek olan da Kainatın Efendisi ve O’nun güzide ashabıdır… Dünya, Hazreti Adem’e ev sahipliği yapmaya başladığı zamandan bugüne kadar, Ademoğullarının, müşkülünü çözmek için kendisini kullandığı bir deneme-yanılma tahtası vazifesi görmüştür… Ve bu haliyle de tecrübe hafızasıdır… İlk insandan Allah Resulü’ne kadar insanlık tarihi, kaynağından doğup başını taşlara vura vura ilerleyen ve huzuru ummana karışıp kaybolmakta bulan suya benzer… Bütün müspet iş ve oluşların oluk oluk akarak kendisine geldiği ve bu sayede şahsiyet kazandığı kemâl zirve Allah’ın Resulüdür. O’ndan dinleyelim:

“Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.”

Dikkat edin! Güzel ahlakı daha ileriye taşımak için demiyor, tamamlamak için diyor Efendimiz… Amenna ve saddakna… Bundan şüphesi olan Müslüman var mıdır? E peki hangi sebeple Müslüman, Sokrates’te ahlak, Platon’da idealizm ve Aristo’da mantık arar? Muazzez ve münezzeh İslam’ın çözemeyipte, biribirinin zekerinde hikmet arayan bu eşcinsel sapıkların fikirleriyle çözdüğü hangi müşkülümüz vardır? Saadet asrından 17. asra kadar İslam dünyasından çıkan ve Batının gözünü kamaştıran keşiflerin ve buluşların sahibi olan ilim adamlarımızın kaç tanesi ilhamını ve çalışma motivasyonunu Aristo’dan almıştır sizce? İslam’ın şahsında doğunun en yücelerine kör ve sağır olan Batı, kendi cücesine mercek tutarak onu bir dev gibi göstermeyi gayet güzel bilmiştir. Dünyayı ve tarihimizi Batının kendisine taktığı gözlükle anlamaya çalışan Müslümanların aşağılık psikolojisine ve eziklik hissine kapılması da bu sebepledir… Sözü buralara kadar getirmemizden maksad, yazımızın en başında söylediğimiz şeyi izah içindi… Tekrar en başa dönüp mevzumuzu bağlayalım…  Tedavisi en zor hasta, hasta olduğunu kabul etmeyendir. Ya da onu hasta eden sebebi, onu iyileştirecek şifa zannederek hastalığının gerçek şifasını da onu hasta eden sebep bilip çöpe atmasıdır… Bu halden kurtulmanın yolu, Sıddık-i Ekber’in dediği gibi, idraksizliği idrak etmektir. Bunun için de bir parça olsun idrak gereklidir. İdrak kanallarımızı tıkayan enfeksiyonu vücuttan söküp atmak için de fikir antibiyotiği lazımdır.

Hasılı, başımıza ne geldiyse fikirsizliğimizden geldi...

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi