İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Yusuf’un (as) kardeşleri tarafından kuyuya atıldıktan sonra yoldan geçen bir kervanın onu bulduğu ve Mısır’da köle olarak satıldığı bildirilmektedir. Hz. Yusuf’un (as) yaşamış olduğu dönem milattan yüzyıllar öncesine dayandığına göre kölelik uygulamasının da ne kadar köklü ve eski bir uygulama olduğunu buradan anlamaktayız. Tabi bu uygulama yalnızca Doğu bölgesindeki coğrafyalarda değil aynı zamanda Batı’da; Antik Yunan ve Roma’da da bununla ilgili belgeler incelendiğinde kölelikle ilgili çok fazla bilgi ve belgeye rastlanacaktır. Aynı zamanda dünyada ilk medeniyetler olarak anılan ve bilinen Sümerler, Akatlar, Babiller ve Asurlar’da kölelik uygulaması müesseseleşmiş halde devamlı surette işlemiştir. Bütün bu olanlar bize göstermektedir ki kölelik uygulaması ne Batı’nın sanayi devrimiyle başlattığı sömürgelerle ne de Allah Resulü’nün (sav) yaşamış olduğu Asr-ı Saadet devrinde başlamıştır. Her iki dönemde de hali hazırda olan kölelik sistemi uygulanmaya devam etmiştir. Yalnız şunu iyi bilmek gerekir ki: Batı’nın köleliğe bakışıyla İslam’ın köleliğe bakışı arasında tabir yerindeyse dağlar kadar fark vardır. Gelin görün ki bugün Batı’da yaşayan gayrimüslimler ve Batıcı olan Müslümanlar, İslam’ın köleliğe bakışını Batı’nın sözde insan hakları meselesi üzerinden cani bulmaktadır. Fakat işin doğrusu Batı’nın yıllarca zorla köleleştirdiği ve insan muamelesi yapmadığı Afrikalılara nasıl bir gözle baktığını beraberce inceleyelim ve zerrece merhamet sahibi bir insan evladının olanlar karşısında nasıl afallayacağını görelim.
Fransa’da uzun yıllar yürürlükte kalan ‘Loı Salique’ kanunu hürler ve köleler arasına adeta kast sistemini getirmiş, hür bir kimsenin herhangi bir köleyle alışveriş, ticaret, evlilik vs yapmasına izin vermemiştir. Hatta hür bir kimsenin köle bir kimseyle evlenmesi sonucu onun da köle olacağını söylemiş ve bunların tamamını en sert hâliyle uygulamıştır. Biraz daha ilerleyen zamanlarda yine Fransa’da aynı zamanda İngiltere’de ‘Kararlar Kanunu’ yürürlüğe girmiş, bu kanuna göre sahibine karşı herhangi bir suç işleyen, ondan bezip kaçmaya çalışan kölelere, kulaklarını kesmekten vücutlarını dağlamaya kadar giden cezalar verilmiş en ağırı da savunmasız olan köleler söz dinlemedikleri vakit idam sehpasına çıkartılmışlardır.
Sanayi Devrimi’nin neden başka bir ülkede değil de İngiltere’de başladığını öğrenmek için, yapılan sömürgeler esnasında Afrika’dan getirilen kölelerin çokluğuna bakmak yeterli olacaktır. Kayıtlı belgelere göre İngiltere’nin yalnızca bir limanında yılda 130’lara kadar çıkan sayılarda gemiyle Afrika’dan insanların zorla getirilip köleleştirildiği bilinmektedir. Daha sonraki yıllarda sözde köleliğin yasaklanmasına rağmen köle ticareti bilfiil yasal olmayan yollardan yapılmaya devam edilmiştir.
Avrupa’dan sonra Amerika’da da kölelik uygulaması gayri insânî bir şekilde yapılagelmiştir. Gemilerle Afrika’dan nakliye edilen kölelerin yaklaşık 20 milyonu yolculuk esnasında hayatını kaybetmiştir, sağ salim Amerika’ya ulaşanların da sayılarının 10-30 milyon arasında olduğu söylenmektedir. Makineleşmenin artması ile kölelere olan ihtiyaç bir nebze azalmış ve kölelerin belirli bir yaştan sonra çalışamamasının da etkisiyle ticari anlamda kölelik bitmiştir. Fakat o günlerden bugünlere dek dedeleri nineleri köle olarak Avrupa ve Amerika’ya getirilen ve orada kalıp hayatlarını devam ettiren Afrikalı insanlar 2020 yılında hâlâ ırkçılık yüzünden devletinden insanına kadar Batı’da adeta hayvan muamelesi görmektedir. Aslında bu hayvan muamelesi sözü öylesine söylenmiş bir söz değil, yıllarca ‘İnsan Hayvanat Bahçeleri’nde bizzat kafeslerde yaşayan insanlar olmuştur. İşte insancıl ve medeni zannedilen Batı budur.
İslam’ın köleliğe bakışı ise Batı’nın ‘zincirli yaratık’ diye bahsini yaptığı tavırdan çok uzaktadır. En başta, kölenin de bir insan olması sebebiyle ona eşref-i mahluk, Allahu Teâlâ’nın yeryüzündeki halifesi gözüyle bakılır. Ayette geçen ‘...elinizin altında bulunan kimselere (köle, cariye, hizmetçi) iyilik edin.’ buyrularak onlara yapılacak iyiliğin Allah’ın emri; Efendimiz’in (sav) sünneti olduğu Müslümanlara bildirilmiştir. Hz. Hatice (r.a) annemizin Efendimiz (sav)’e hediye ettiği Hz.Zeyd (r.a) ilk Müslümanlardan olmuş, Efendimiz (sav) onu ailesinin yanına gidip gitmemede serbest bırakınca o ailesini değil Efendimiz’in (sav) yanında kalmayı tercih etmiştir. Bu da bizzat İslam’ın köleliğe bakışının somut halini bize göstermektedir.
“Sizden hiçbir kimse «kölem, cariyem» diye hitap etmesin. Hepiniz Allah’ın kullarısınız. Kadınlarınızın da her biri Allah’ın kullarıdır. Onlara hitap edecek olan kimse; «oğlum, kızım, yiğidim», diye seslensin.” (Müslim, Elfâz,13)
Yine hadis-i şeriflerde geçen; kölelere kaldıramayacakları yük yüklenmemesi; köle sahibinin yediğinden yedirmesi, giydiğinden giydirmesi; kölesine kötü davranan kimsenin cennete giremeyeceği gibi hükümler hem sözlü hem de fiili anlamda anlaşılır örnekler sunmaktadır. Efendimiz’den (sav) sonra da sahabe efendilerimiz başta olmak üzere, Müslümanlar kölelere karşı çok merhametli olmuşlar hatta aralarında ilmî anlamda yetenekli olan kölelerden çok büyük âlimler çıkmıştır. Merv Kadısı kızını takvası sebebiyle Mübarek isimli kölesine nikahlamış, bu izdivaçtan Abdullah ibni Mübarek Hz. gibi büyük bir İslam âlimi dünyaya gelmiştir. Yine bir gün Hz.Ömer (r.a) ile kölesi bir şehirden başka bir şehire yolculuk yaparlar, yol boyu deveye sırayla bindikten sonra şehre yaklaşırlar fakat deveye binme sırası kölededir; köle şehre girerken halifenin deve üzerinde olmasının uygun olduğunu söylese de adalet timsali olan Hz. Ömer (r.a) köleye sıranın onda olduğunu söyler ve şehre köle devenin üstünde, halife önde yürüyerek girerler. Bize kadar gelen buna benzer çok fazla olay olmakla beraber bir de bize ulaşmayan hadiseleri ele aldığımızda her insan anlayacaktır ki İslam’da köle almak, köle olmaya eşdeğerdir.
Fıkhî anlamda kölelik mevzuuna gelirsek; köleler kitabet denilen anlaşmayı yaparak belli bir ücret karşılığında özgürlüklerini satın alabilirler, sahibinden çocuk doğuran cariye artık satılamaz ve sahibi öldüğü vakit özgürlüğüne kavuşur ve kast sistemi gibi bir sistem söz konusu olmadığı için babası hür annesi köle olan çocuk hür olarak yaşamını sürdürür. Kısacası İslam kölelik uygulamasını en merhametli şekilde tekrardan düzenlemiş, kölelerin özgürlüğüne kavuşmaları için çok fazla yol açmıştır.
Şimdiye kadar olan bütün örnekler bize Batı ve İslam’ın köleliğe bakış farklılıklarını göstermektedir. Ama yine de İslam neden köleliği kökünden kazıyıp atmadı diye sorulacak olursa onun sebebi de şunlardır:
Savaşlarda esir alınan düşman hakkında farklı uygulamalara gidilebilir. Bunlar:
-Öldürmek: Yerine göre çok fazla sayıda insanı öldürmek anlamına gelir ki bu bir tür katliam olur.
-Karşılıksız Serbest Bırakmak: Bu durumda da savaşta galip gelinen düşmanın tekrardan güçlenmesi savaşın sonucunu iyiyken kötüye dönüştürür.
-Belli Bir Karşılık Alarak Serbest Bırakmak: Genelde mağlup olan tarafın elinde yeterli bir para, altın vs olmayacağı için bu yol da kapalıdır.
-Hapse Atmak: Esirlerin ömür boyu devlete katkısının olmadan devletin hazinesinden bakılıp beslenmesi anlamına gelir, bu da devlet için ekonomik olarak kötü bir gidişata sebep olur.
-Köleleştirmek: Diğer seçeneklerin arasında en mâkul olanı köleliktir. Çünkü hem mağlup olan tarafın tekrar güçlenmesi engellenir aynı zamanda devletin çalışan, hizmet eden insan sayısını arttırır bu da ekonomik anlamda fayda sağlar.
Tekrar tekrar belirtelim ki, İslam’daki kölelik, yalnız Batı ile değil, tüm dünya tarihi ile de mukayese edilemeyecek bir merhamet belirtir.