İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki hayata kurmuş pusu. (NFK)
İnsanız, doğumdan ölüme hayatın yaşanmaya değecek, bizi tutacak bir taraflarını buluruz. Devam eden hayatımız içerisinde geçmiş zamanlarımıza göz attığımızda neyi ne için yapmıştım diye sorgulamalarımız başlar. Başıboş yaşanamayacağının, elbette bir hesap vermenin farkında olarak bu sorgulamaları yaparız. Ve ileriye dönük hayatın getireceklerini de sorgularız. Bakalım, ahir zamanın ahirinde neler bizi bekleyecek, biz neleri bekleyeceğiz? Hayat denilen geçmiş ve gelecek, atlatılmış ve atlatılacak olan pusularla dolu bir tünelden geçmekteyiz. Bu tünele çatmasına çattık, cebimizin doluluğuna, sermayemize bakmadan masaya yumruğumuzu vurduk, bende yaşıyorum işte dedik demesine lakin karşılaştığımız pusularda sermayemiz nereye kadar yetecek, son kuruşu nerede sarf edip ceketimizi alıp çıkacağız bu tünelden. Ya da ceketimizi zorla söküp kapı dışına bir tekmeyle koyulacak mıyız, ne dersiniz? İnsanız dedik ya girerken, insan üzerine çattığımız hayat üzerine biraz soru işaretleriyle kısaca bir değineyim istedim. Şimdi bir soru işareti daha armağan edeyim sizlere; tünelden, sermayeden, ceketten, çıkış şeklimizden murat nedir acaba? Siz onları düşünüverirken ben asıl meseleme geleyim…
İnsan hayatı içerisinde sorgulamalardan ziyade güzellikleriyle, eğlenceleriyle, masumiyetiyle yaşayıp hatırladığımız bir devre var. Çocukluk dediğimiz bir devre… Hatırlamayan ya da bilmeyenin olmayacağı üzere o devrede tahterevalli dediğimiz bir de eğlence aracı vardır. Ortada bir destek noktası, iki ucunda iki çocuk karşılıklı bir aşağı bir yukarı oynarlar. Biri ağır basarsa diğeri havaya kalkar, diğeri ağır basarsa bu sefer de karşısındaki havaya kalkar. Tahterevalliyi de bilmeyecek miyiz diye itiraz etmeleri duyar gibiyim. Öyleyse biraz daha meselemize yoğunlaşalım. Girmiştik söze, biraz insanı anlatmaya çalıştım, biraz hayatı anlatmaya çalıştım, biraz çocukluğu, biraz da tahterevalliyi. Aşamalı bir şekilde gelerek belirginleştireyim ki yaşamaya değer hayat içerisinde insan olarak çatacağımız pusular var. Bu pusularla mücadelede çocuk kalmanın gerekliliğini bilerek tüm dünya çocuklarına ulaştırmamız gereken, mutlak fikirle işlenmiş, yaşanacak hayatı sunan hediyelerimiz var. Anadolu insanıyız komşumuzun, eşimizin dostumuzun ve dahi düşmanımızın merhamete muhtaç hangi yanı varsa o yanına Allah için merhem olmakla yükümlüyüz. Anadolu insanıyız zulüm ile meydan yerine çıkanlara, düzeni bozan bozgunculara, insan hayatını ve hukukunu çiğneyenlere karşı da Allah için mücadele etmekle yükümlüyüz. Anadolu insanıyız mayamızı yoğuran İslam ile Sünnet ile Allah dostlarının ocaklarından tüten merhamet ile hudut boylarında can alıp can verirken alp kılıcında parlayan gazap ile meydan yerindeyiz. Bu bağlamda tüm bu fikirleri örgüleştirecek toplayıp sunacak ve insan olmamızla, hep çocuk kalmamızla bağdaştırarak sizlere sunmak istediğim bir tahterevalli modeli var. Bir tahterevalli düşünün destek noktasının yere sımsıkı perçinlenmesini sağlayan kökleri var. Bu kökler asırlar öncesine uzanan ve asırlar ötesine uzanacak olan, asla ve asla bozulmayacak olan, her daim yeni ve her daim meselelerimizde ilk başvuracağımız bir kaynaktan besleniyor ki bu berrak ötesi berraklığıyla İslam’dır. Bu kökler Peygamber’in (sav), sahabelerin, yalnızca Allah için sevip, bir lokma bir hırkaya rıza gösterip, yaratılanı yaratandan ötürü severek samimiyet ile insanlara muameleyi esas bilen, buram buram sevginin tüttüğü Allah dostlarının ocaklarına uzanıyor. Yine bu kökler canını ortaya koyarak Allah adı yükselsin için, O’nun düşmanlarına fırsat vermemek için sadece ve sadece Allah rızası için vuruşanların kılıç parıltılarına uzanıyor. Bir tahterevalli düşünün böyle güçlü köklerle beslendikten sonra sapasağlam bir destek noktasına bir gövdeye sahip. Bu gövde ki mazlumun yanında zalimin karşısında olan duruşuyla simgeleşmiş Anadolu insanı tabirini özünde barındıranlar ile sapasağlamdır. Bu bağlamda da üzerine dışarıdan eklenilmek istenen yabancı maddelere, yabancı fikirlere, bozuk zihniyetlere karşı özünden gelen bir savunma mekanizmasıyla cevap verecek onları bir çırpıda dışarı atacak üzerinde barındırmayacaktır. Asırlardır, yıpratılmak istenen bedeninden öte fikrini yıpratmak suretiyle fikir sinir uçlarına prangalar vurulmak istenen Anadolu insanı işte savunma mekanizmalarıyla ayaktadır. Destek noktası olarak dimdik durmaktadır. Bir tahterevalli düşünün sağa ve sola uzanan iki yük koluna sahip ki bu kollar bildiğimiz tahterevallilerdeki gibi düz bir hat üzere olmayıp aşamalı olarak yükselir ve gelişmeler gösterir. Her sahada olduğu gibi burada da ilim, amel, ihlas makamlarınca yükselerek kemale eren kademeli bir yapı gösterir bizim tahterevallimizin yük kolları. Ve bu kolların birinin ucunda Allah için sevmek mefhumu varken diğer kolun ucunda ise Allah için öfkelenmek vardır. Bu tahterevalli modelimizin mekanizmasında büyük bir de farklılık vardır ki o da şöyledir; Tahterevallinin kollarının ucunda bulunan sevgi ağır geldiğinde öfke hafiflemeyecektir ve öfke ağır geldiğinde de sevgi hafiflemeyecektir. İki kol daima denge içerisinde, Allah için sevgiyi sunarken Allah için öfkeyi unutmayıcı ve Allah için öfkelenirken de sevgiden, merhamet sınır ve çizgilerinden şaşmayıcı olmalıdır.
Bu haliyle örgüleştirmeye çalıştığım tahterevalli modelimizden murat şudur; Köklerinden güzelce beslenen, gövdesinin bütünlüğünü koruyan, yük kollarını ilim, amel, ihlas ile süsleyen ve netice itibariyle sevgiyi de öfkeyi de yalnızca Allah için gösteren bir düşünce sistemi oluşturulsun. Kökleri, gövdesi ve yük kolları ile bütünlüğünü korusun. Yük kollarının ucunda bulunan iki mefhumunda -Allah için olması bağlamından ötürü- hakkını versin. Bir düşünce sistemi oluşturulsun, yazımızın başında anlatmaya çalıştığım insanı, hayatı sorgulasın. Üstad Necip Fazıl Kısakürek Hazretleri’nin betimlediği üzere çatılan hayatta birçok pusu olduğunun farkında olsun. Bilhassa ümmet içinde yapılan bozgunculukların, dökülen kanların, çiğnenen onurların asıl hedef tahtasında çocuklarımızın olduğu görülsün. Ve çocuk kalmanın gerekliliği bilinci zihinlerimizde yer eylesin. Savaş ortasında varını yoğunu kaybetmiş, sığınacak gölgelikleri kalmamış, tam manasıyla çaresiz kalmış ümmetin yetim çocuklarına merhamet ile sevgi ile ıslanan gözler ile el uzatılsın. O biçarelere bu halleri reva gören, işgal ettiği yerlerde çiğnenmedik hukuk çiğnenmedik onur bırakmayan Allah’ın düşmanlarına da gazapların en ağırıyla karşı konulsun. Bir düşünce sistemi geliştirilsin ki köhnemiş şu dünyanın dert oluşturan dertsizlerine yapılan her işte Allah rızasını gözetmenin şuurunu aşılasın. Bu düşünce sisteminin, bu kurulması gereken dengenin, bu derdin bölüşülmesinde fert fert meydan yerinde ben de varım diyerek işin ucundan tutacak olursak fertlerin toplamından müteşekkil olan bütünlüğümüzle yaşanmaya değer hayata kavuşmuş olacağız.