İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Bir üniversitenin Hukuk Kürsüsü… Anadolu’nun bağrından yola çıkmış, o mayayla büyümüş yetişmiş binlerce gencin, taşradan metropole gelip İslam’ın sapıkları, İslam’ın düşmanları ile cenk etme-yenilme serüveni başlamış demektir… Uzatmadan, meselemizin özüne girecek olur isek, İslam’ı ve Büyük Doğu’yu maddi ve manevi pazılarına takmış, bu minvalde kendini yetiştirmeye çalışmış onlarca gencin karşılaşacağı fikri, dini, itikadi bütün sapıklaşmış öğrenciler, profesörlerle tartışmalar içerisinde kendini, öz namusunu koruma vakti gelmiş, çatmıştır…
Anadolu’da büyümüş insanların büyüklere ve bilge insanlara tartışılmaz bir saygı hususiyeti vardır. Anadolu’da hangi evden bir hasta çıksa, gittiği sağlık ocağındaki doktorun dedikleri onun için muhakkak doğrudur. Çünkü Anadolu insanının mayasında doğruluk, dürüstlük ve delikanlılık yattığından mütevellit, karşısındaki kişide de bunu bekler ve bunu görür. Camiye atanmış bir imam ne derse ne anlatırsa o bu işin tahsilini görmüş ve biz ondan çok mu bileceğiz “edeb”i yaygındır. Bu sebeplerle bir öğrenci için “hoca” vasfındaki bir insan, onun en kıymetli hazinesi ve öğreticisidir.
Küçüklükte, ilkokuldaki bir sınıf öğretmeninin kendisi sevmediğinden ve öğrencilerini uzak tutma niyetinden dolayı kara tahtaya “Sigara içen insan aptaldır.” yazmasıyla birlikte evine dönen çocuğun anne ve babasına, “Öğretmenim sigara içene aptal dedi, sigarayı bırakın.” diye ağlaması işte bu kadar normaldir. Büyüğü olsun küçüğü olsun, Anadolu insanı için bir öğretici, ifrat derecesinde de olsa kutsal bir hususiyet gösterir. Bu mayamızdaki edep tavrından olsa gerektir.
Bu sebeplerle, Anadolu topraklarındaki maya ne kadar halen yerinde ise de Müslüman gençlerin ilmi ve fikri anlamda doymadan, modern hayatın getirdiği ve üniversitelere yerleştirilen onlarca karşıt fikrin, sapık anlayışın içerisinde boğulup gitmekten başka bir çaresi haliyle olmayacaktır.
Bunun çözümü ne olsa gerek…
Üniversite/ Sapık Anlayış Çemberi
Üniversite… Bin bir hayalle gelinip içerisinde bulunduğu vakit müddetince ne olacağı, yolun nereye evrileceği, kiminle nasıl vakit geçirilip ne öğrenileceği meçhul müessese… Ortam kurup eğlenme niyetliler, ders bağımlısı olup hayatını profesörlerin öğrettiklerine bağlayacak okul bağımlısı tipler, namazdan derse, dersten namaza ve sonrasında evine İslamcı tipler, reisçiler, ülkücüler ve daha niceler… Herkesin kendini olmadığı gibi tanıtabildiği ve bu sebeple memleketindeki hali nasılsa, geldiği yeni hayatta o halde olması gerekmediği… Hayatın bir nevi yeniden başlama serüveni…
Şeriatçı/ Modernist Hoca Tiplemesi
Bir İslam hukuku dersinin ilk dakikaları… Ne idüğü belirsiz ve konuşmasıyla kendini “bilene” belli edecek, bilmeyeni kendinden ya nefret ettirip ya da çok sevdirecek İslamcı, şeriatçı görünümlü bir akademisyen…
İlk söze girişi, Anadolu’nun mayasıyla büyümüş bir gencin sinir uçlarını zedeleyici bir cümle olacaktır:
“Burası Adalet Kürsüsü ve burada hiç kimseye yani peygamberlere dahi “hazret” demek yoktur! İsa… Musa… Muhammed…” Ve sonrasında İslam’ı tasavvuf ile tanımış, tasavvuf iklimiyle büyümüş bir milletin çocuklarına karşı ikinci cümle:
“Burada kimse aklını kiraya veremez. Şeyhler, mürşidler, gavslar yalandır.” Ve sonra mutlak fikir gözlüğünü az da olsa takabilmiş Anadolu çocuğuna zaten kendini belli etmişken, kendini teşhir eden üçüncü cümle:
“Kuran bize yeter…”
Öyle bir modernist ve işini iyi bilen bir adamdır ki bu adam, şeriat diye bağırıp ülkede İslam Hukuku’nun olması gerektiğini, karşı tarafa ağır eleştirilerle beraber yapar ki bu işi ve İslamcı veya Müslüman tipler için sevilesi, aranası bir adam olmak arzusundadır. Aranası ve peşinden gidilesi gereken bu insan bir yandan kendini öğrencilere yaptığı iyi siyasetle sevdirecek. Arkasından Modernizm pohpohlayan kitap listeleri ile Ehli Sünnet akidesindeki bu gençler, “İslam yenilenebilir, İslam günümüzde yetersizdir, peygamber yalnızca bir elçidir…” söylemleri içinde kendilerini bulacaklardır. Müslüman topraklarında bu insan, Kemalizm’e ve laikliğe düşmanlığıyla, “hoca” kimliğiyle, düşman olduğu cenahtan daha fazla Müslüman gençlere zarar olacak ve bu gençler itikad problemiyle ziyan olacaktır… Ehli Sünnet olması ve Müslüman savunucusu olması hasebiyle iktidarda olanların bir üniversitede Hukuk gibi bir bölümde yerleştirebileceği tek yer olan İslam Hukuku Kürsüsüne atadığı bir insanın bu tipli bir “hoca” olması ağlanası bir durum değildir de nedir…
“Fikirsiz İmanlı, Çekilmez Derttir”
Günlerden bir gün… Şeriatçı “hoca” tiplemesi modernist adam, kürsüden İslam Hukuku anlatmak şöyle dursun, Hristiyan misyonerin tavrı ve edasıyla her girdiği derste “Kuran bize yeter.” yani arkasından Peygamberin yalnızca bir elçi olduğundan başlayarak, “Ebu Hanife de bizim gibi insandı. Siz de Kuran’ı aklınızla anlayabilir, siz de yorumlayabilir, siz de aklınızla uygulayabilirsiniz.” edepsizliğini, mezhep inkârını açıkça söyleyerek derslerini anlatmaya, yani İslam Hukuku tahsili ihtiyacındaki gençleri modernist bir kafaya getirmek üzere usulünü devam ettirecektir.
Günler ve haftalar geçtikçe durum vahim bir hale gelecek ve Ehli Sünnet olan fakat fikir gözlüğü olmayan bu gençler şeriatçı “hoca” görünümlü modernistin efsunlu sözleri içinde onun söylemlerini benimseyecektir. Bu adamın anlayışta İslam’ın bir sapık kolu olduğunu anlayan biraz olsun dergâh sohbetinde bulunmuş, biraz olsun mutlak fikirden beslenmiş olanlar çareyi ilk başta “hoca” denilen adamla ders içinde tartışmakta bulacak olsalar da Anadolu gençlerinin “hoca” taassubunu yenemeyecek… Ya ayıplanacak ya da hocanın dediklerini doğrulayıcı bir kafa sallamayla mesele sonlanacaktır. Çareyi bulamayan fikir gözlüklü Ehli Sünnet gençleri yalnızca kendi muhafazası için bu kürsüden uzak kalacak, o hoca kürsüye geldiğinde müsaade istemeksizin dışarı kendini atacak ve çay sohbetiyle bu durumun vahimliğine içleneceklerdir.
“Fikirsiz imanlı, çekilmez derttir!” diye Servet Turgut’un ettiği söylem işte bir bakıma burada kendini gösterecek, belki yalnızca bir ananın bir büyüğün duası sayesinde bu efsunlanmış insanların bazısı meseleyi fark edip itikadını inşallah koruyacaktır. Fakat büyük çoğunluğu bu hocayı böyle bir dönemde bulunmaz bir Hint kumaşı gibi görecek, eteğinde, dizi dibinde, verdiği kitaplar, yaptığı sohbetler ile kendini, Ehli Sünnet topluma dert haline getireceklerdir.
Son söz:
İmanını, itikadını korumak için yola çıkmış, İslam’ın çemberi içinde mutlak fikir gözlüğünü takmış, İslam içindeymiş gibi görünüp ortalığa saçılmış sapık kolların içini, dışını, fikrini, söylemini bize öğreten ve Ehli Sünnet ve’l Cemaat çemberi içinde kalmamıza ve bu itikadımızı korumamıza vesile olan, bize İslam’ın sapık kolları öğretip, mezarından cemiyetin idrakini irşad eden Üstad Necip Fazıl Kısakürek ve dahi nice evliyalar… Var olsun…
Devamı gelecek…