Ruhta Aramak

Yazan: 31 Ocak 2021 1771

İnsan hilkat kanunu gereği nefsiyle bir kavga halinde… Nefsin ölümü yok ancak terbiyesi mümkün... İslam nefse karşı mücadelenin istikametini tayin etmiş, insan bu istikametten ömrü nihayete erene kadar yürüyecek…  Tercih insanın, ya o istikametten ruhuyla kanatlanacak ya da nefsin girdaplarında boğulacak, mukadder… Bu anlamda kul eşya ve hadiselere teshir etmekle mükellef… Eşya ve hadiseler külli iradenin kudretiyle kâinata serpilir ve cüzi irade, kulluk zemininde onlara teshir etmenin ya da tesirinde kalmanın muhataplık konumuna gelir. Ruhun tesiriyle tesis olunan her iş ve oluş mutlaka muzafferliğin kapısını açar insana, ölünse bile… Bu anlamda maddeye tesir ancak ruhi çaba ile mümkün…      Üstadımız Necip Fazıl’ın, Büyük Doğu İdeolocyası’nın temel prensiplerinden ruhçu tavrı ifadesi:

“Beş hasse kadrosu içindeki ham ve kaba madde âlemini, o kadronun dışında ve üstünde, gıyabında ve maverasında, üstün bir sebep kutbuna iliştirerek manalandırmak…”

Üstün sebep kutbu; zahiri batına, maddeyi ruha açan iman kutbu… Eşya ve hadiselerin oluş sebeplerini maddi bilgilerden ziyade maddi olarak ölçülemez müessirlere bağlamak anlayışı, ruhi müeyyidelerimizin bağlandığı iman kutbumuzdandır. Eşya ve hadiselerin hakikatiyle manalandırılmasındaki üslup, ruhun tavrıdır ve bu tavır; Allah’a (CC), Resulü’nün (SAV) bildirdiği yoldan inanır, yaşanmaya değer hayatı bu yolda arar. İmanımız ruh telakkimizi, ruhumuz da hayatımızı nizama kavuşturur. Fert, cemiyet, millet, aile, dernek, parti, devlet vb. bütün işleyişini bu yola isnad ettirdiğimiz sürece “yaşanmaya değer hayat”ın kapıları açılır.

Millet olmamızın örf, adet, gelenek ve inanışlardan müteşekkil olduğu, bu değerlerin İslam ölçülerince belirlendiği bir vakıa… İnananı için de, inanmayanı için de, inanmayanlarımız için de bu böyle… İslam mana ikliminden soluduğumuz hava bu değerleri şekillendirmiş, bu değerler de milli bünye bütünümüzde yer edinmiş. Bu yönüyle kaybedilmiş manalarımızın arayıcılığına girişmenin ve verilmesi gereken kavganın merkez yürütücüsü ruhçu tavra bürünmektir. Bu tavır, milli bünyemizin manevi yürütücüsü olmak hasebiyle bizi çağlar üstü bir fikrin kuşanıcılığından çağları kuşatıcı bir inancın hadimi eylemişti. Mazide ölmek üzere iken Osmanlı’nın Yemen diyarlarına kucak açması, bu tavrı kuşanması ve bu tavır namına kuşatması “yaşanmaya değer hayat” gayesinden başka ne idi ki?.. Dünyaya bir teklifimiz vardı... Devrimiz mazinin ihtişamıyla var olduğu, ruhunun yakalandığı değil, seküler ve maddi unsurların hayatımızı sardığı, ruhta ise ekarte olduğumuz devirdir.  Ruhta egale olacağımız devirse, vatanımızdan Arjantinliyi dahi muhataplık alanına dâhil eden fikrin tatbikiyle açılacaktır. İnsanlığı “basübadelmevt”siz ölüme sürükleyen, dalaletlerini saadet diye vadeden nice …izm’ler, yanlışlar silsilesi halinde insanlığı buhrandan buhrana sürükledi. Onları bu anlamda tespitiyle, doğmuş ölü diye yaftalayan, öz ve has fikir olarak bu topraklardan doğan Büyük Doğu; Türk’ü mukadder oluşlarıyla kuşatır, sadece onunla kalmaz, tüm ırk madenlerini İslam potasında eritir ve oradan insanlığı yaşanmaya değer hayat gayesinde birleştirir. Ulvi olan budur! Kafatasından ırk tespitine yönelenlerin kavgası kemik görene kadardır, onların vatanperverlik iddiaları da buraya kadardır. Ruh kökünden tutmadığımız, ruh kökünü aramadığımız millet mefhumu; şekliyle, sembolüyle, armasıyla yaşatabileceğimiz, maddi ölçülerle anlamlandırabildiğimiz bir şey değildir. Ruhundan tutamadıklarınızı maddi unsurlara istila ettirirseniz; sevginiz, kafanızda beş hasse kadrosu içindeki madde cümbüşünden ibaret kalır.  Servet Turgut’un Yakazat isimli eserinden mevzuumuzun neşet ettiği ifadeleri:

 “Ecdad ruhuna bigâne torunluk iddiası, neticede daima maddeye-ırka-müşahhasa istinat eden bir kafa yapısıyla ecdad mirasını postta, kavukta, bıyıkta nağmede, masalda, destan da arar da, ruhta, imanda, aşkta, amelde aramaz! Böyle bir arayış, arayanı için aradığını, bir dışkı fosilinden aramasından tek fark belirtmez!”

RUHTA ARAMAK TARIK DİKMEN.foto.1

Sevgide esas olan sevilene benzemek, sevilenin sevdiklerine bezenmek… Ruhta aramak, sevmenin hakikatine ve sevdiğini yaşatmanın mücadelesine ermek... Televizyon ekranlarından evimize misafir ettiğimiz, hatırımızın dilinde övgüler dizdiğimiz ecdadımıza serenatlar diziyor, ama o ruhun tatbikinden kaçak davranıyoruz. Ecdad düşmanlığına düşmanız, ama düşmanın düşmanlık icabı icraları kadar ruhi istikametimizi tayin edemiyoruz. Mazimiz ruhuna tabi cemiyetinde nefes almaktaydı, biz maddeye hapsedilmiş cemiyetimizde ruhi hürriyet aramaktayız. Ruhçu tavrımıza düşmanlık icabı, Türk’ün tarihinin İslam devirlerini silmeye çalışan zihniyetin mezarlardan kafatası ölçmeye kadar vardırdıkları anlayışları, Türk’ü maddede tarifin akademik sefaletine düçar olmuştur.  Madde madde pelteleşenler, kokuşmaya yüz tutarlar. Maddesiyle girdaplaşıp ve ruhsuzluğuyla güruhlaşanlar, ruhunu arayanları boğmak isterler. Ruhta aramanın icabı olarak vazife ve mesuliyetimiz; bir yandan ruhumuzun düşmanlarıyla mücadele etmek, bir yandan da cemiyetimize bu ruhu göstermek ve bu ruhla aratmaktır. Maalesef ki, bu görünen köy kılavuz istiyor. Öyle ya nefs rahatlığı talep eder, ruh acıda da lezzeti bulur… Üstad’ın Muhasebe şiirinde:

“Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle;

Ve cemiyet, cemiyet, yok eden güruhiyle”

Diye ifadelendirdiği ruh yok edilmek pahasına maddesine abanılır, yok etmek gayesiyle kendi güruhunu meydana getirir. İnsanı ruhi mafsallarından değil de maddesinden yakalamak kolaydır. Madde neftsir, hoşluktur, ikbaldir… Modern toplumun uyduğu değil de uydurulan olmasını istediğidir ruhumuz... Ruhundan koparılmış, nefsine amade kılınmış insan ancak böyle idare edilebilir. Öyle ya, nefsiyle hemhal olanın ruhta aramadıkça zıtlaşacağı neyi vardır ki?.. Maruz kalınanlarla düşünmek, yaşamak ve ölmek... Maruz bırakılan insan modern telakkilerin terennümünden azade değildir ve nefsinin nefesiyle hayatını idame ettirmektedir. İnsan ruhuyla nefes alır, varlık muhasebesi yokluktan azade kılar insanı. Hilkatin bir gayesi var ve bu yollar nefsin istediği değil ruhun istikametlendirişiyle yürünür. Nefs şekli, rahatlığı, sloganı sever. “Salt gürültü”ye nispetle “fikrin özü”dür slogan… Ruhta arıyorsanız “çıplak slogan”larınız yerine “slogan üreten fikir”leriniz vardır. “Ya Hak Ya Allah La İlahe İllallah” diye haykırdığınızda, “Ya Doğu Türkistan’la ilgili slogan atın” diye vızıldayan anlayışla karşılaşmanız ruhta istikameti olmamanın kötülüğüne ne de güzel bir misaldir. Şaşılacak şey değildi bu, zira istikametsiz vızıldayan bu ses, İslam’ı fikrinin tesis edicisi bilen ecdad bakiyesi ruhun kavgacısı Muhsin Yazıcıoğlu’na istikametsiz şuur halinde seslenen sesin urlaşmış haliydi. İstikametsiz şuur, ruhta aramamanın tezahürü… Muhsin Yazıcıoğlu ruhta aradığı içindir ki istikametsiz şuuru ruhi istikametine erdirmek için mücadele etti. O’nu anlamayanlar da tabela vardı, amblem vardı, slogan vardı ama ruhta arayanın kavgasını sürdürecek ruhi istikamet yoktu. Muhsin Yazıcıoğlu’na olan sevgi beyanı, O’nun rahatsız ettiği odakları rahatsız etmiyor, O’nun kelamıyla, icrasıyla, yumruğuyla, bakışıyla üzerine çektiği İslam düşmanlarının düşmanlıklarını üzerinize çekmiyorsa; O’nun fikrine değmemiş, ruhta arayışının soylu kavgasına omuz verememişsinizdir.

RUHTA ARAMAK TARIK DİKMEN.foto.2

Ruhta aramamanın neticesinde nefsle mücadele, nefse karşı mücadele değil de nefsi için mücadeledir. Ferdin doğurduğu ikbal kaygısı cemiyette pelteleşince, sebep ve netice halinde ferde ve cemiyete sirayet eder. Ruhta aramak, madde hususiyetlerindeki dış kalıplardan ziyade maddeyi de yaşatan iç kalıpları tespittir. İçtimai saadet, maddi inşayı ruh imarına tabi kılmakla yakalanır. Sevenin sevdiğine benzemesinde, ferdin ve cemiyetin nizama kavuşmasında, devletin insanını yetiştirmesindeki ruhta aramanın ölçüsü; Allah’a (CC) imandır ve bu ölçüde aramak hakikatli aramaktır, yoksa her inanışın bir ruh anlayışı mevcuttur. Fakat basübadelmevtsiz ölümlere, ahlaksızlığa, istikametsiz şuura davet eden yanlarıyla namevcuttur. Ruhta aranılmayan madde istilasına maruz kalır. Maddenin istilası ruhta aramanın dur levhalarıyla karşılanmalı ki eşya ve hadiselere teshirden içtimai saadet, hakikatli sevgi ve gerçek adalet tesis edilebilsin.

“O manayı bul da bul!  İlle İstanbul’da bul!”

Diyor ya Üstad, O’na hürmetle…

O ruhu bul da bul! İlle İslam’da bul!

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi