İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Üstadımız Necip Fazıl Kısakürek zaman sırrını tarif ederken burgu şekline benzetir. Düz bir cetvel gibi değil de burgulanmış bir tel gibi. Zamandan bahsederken şöyle bir örnek verir: Hipodromda yapılan bir at yarışı düşünelim yedi tane safkan Arap atının arasında bir tane sütçü beygiri vardır. Yarış başlar, tabi Arap atları beygire fark atarlar. Turlar atılır, Arap atları beygire tur bindirir. Son tura girerken şöyle enteresan bir manzara oluşur: Beygir bir tur geride olmasına rağmen ondan önde olan Arap atları arkasından yetişmiş ve bitiş çizgisine girerlerken sanki beygir öndeymiş gibi bir tablo çizilmiştir fakat hakikatte beygirin koşması gereken bir turu daha var.
Bu örneği neden vermiştir: Zaman böyle bir dairedir, hayat böyle bir yarış. Teşbihte hata olmaz, önde koşan safkan atlar Resul’ün (sav) sünnetine sarılan Allah dostları, hakikatte geride olup ilerideymiş gibi görünen beygir ise Batı hayranlarını simgeler. Batı hayranı geride olmasına rağmen hayatın içinde ilerideymiş gibi tavır takınır, Allah dostlarından kendini ileride farzeder ve hatta onlarla alay eder.
Bu örnek hafızamdan silinmez daha doğrusu içtimai hayat hafızamdan silinmesine izin vermez. Modern bilim, Resul’ün (sav) sünnetine uyanlar için o kadar geriden gelmektedir ki naçizane birkaç sünnetini uygulamaya çalışan biz bile her gün bunun farkına varmaktayız. Her gün ilim terakki ediyor, buldukları ise hep O’nun (sav) sünnetinin muhkemliğini ispat ediyor.
Şu sıralar bana hipodrom örneğini hatırlamama vesile olan el yıkama ve temizlik sünneti oluyor. 1400 yıl önce Efendimiz (sav) beş vakit abdest ve düzenli gusül alırdı. Tuvalette taharetlenir, çıkınca ellerini yıkardı. Yemekten önce ve sonra da yıkamayı ihmal etmezdi. Gün ortasındaki vakitlerde bile ağzını misvaklardı. Bu sünnetleri evliyalar, alimler ve sıradan mü’minler asırlardır hayatlarına tatbik ediyor.
Gelinen noktada ulusal ve küresel ölçekte tehdit unsuru olan bir virüsle karşı karşıyayız. Virüsün en hızlı yayıldığı yerler taharetine ve temizliğine önem vermeyen hatta bunlardan habersiz olan Çin ve Batı halkları. En yavaş yayılanlar ise temizliği ön planda tutan Müslümanlar.
Uzmanların virüsten korunmak ve yayılmasını önlemek için verdikleri tavsiyelerinden tüten buğu ise tabiri caizse ‘Müslüman gibi’ yaşamak. Temiz olmak, elleri ayakları yıkamak, taharet yapmak, ağzı ve burnu düzenli yıkamak…
Virüsün çıkış noktası Çin’de salgının en az yayıldığı kesim Müslümanlar.
Fransa’da yapılan bir tespit ise ülke içinde virüsten en çok Müslüman kadınların korunduğunu söylüyor ve ekliyor, çünkü onlar peçe takıyor ve yabancılarla el sıkışmıyor.
Amerikan televizyonlarında Mehmet Öz, sunucusundan halkına tüm Amerika’ya el yıkamayı öğretiyor.
Dünyanın en büyük alışveriş sitesi Amazon’da en çok satılanlar arasına taharet musluğu giriyor.
Ve yine salgının yayılmasını önlemek için uzmanlarca verilen tavsiye Efendimizin(sav) verdiği tavsiyeyle örtüşüyor: ‘Evinizde kalın, karantinadan ayrılmayın’
Bu örnekleri gülmek, eğlenmek veya hamasi bir söylem elde etmek maksatlı vermiyoruz. Varacağımız sonuç şudur:
-Birincisi ülkemizde ve İslam aleminde, Müslümanlığı dilde kalmış kalbine indirememiş, bir vesile bulamamış Müslümanların İslam ahlakını ve ahkamını fark edip toparlanması,
-İkincisi yine Müslüman coğrafyada bulunan, çağımızda İslam’ın hayata tatbikinin mümkün olmadığını ileri süren kuru akıl Müslümanlarının ders çıkarması,
-Üçüncüsü böyle bir küresel enkazın olduğu bir süreçte İslam sarayının sağlam ve onun altında olanların dimdik ayakta kaldığını ifşa, çözümün yine yalnız İSLAM’da olduğunun dünyaya ilan ve teklif edilmesi olmalıdır.
Ey Batı, ruh açlığını doyuracak saf ekmeği Hint fakirlerinde, Buda’nın mabedinde, Şaman ayinlerinde arama! Aradığın tahıl İslam ambarlarında!
İçtimai, iktisadi, tıbbi ve fikri olmak üzere âlemşümul bir teklifimiz var.
Su geldi teyemmüme güle güle.