İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Size bu topraklardaki en tesirli sözcüklerden birini söyleyeyim mi sevgili okur? O sözler, o sözler öyle efsunludur, öyle etkilidir ki! Nice yiğitler bu sözleri işittiklerinde dizlerinin bağları çözülür, gebe kadınlar bu sözlere kulak verdikleri an karınlarındaki bebeklerini düşürürler. Bu sözleri işiten zayıf ruhlar kulaklarını kendi çıplak elleri ile koparırlar ve ıstıraplarına böyle son vereceklerini umarlar çaresizce. Bu topraklarda yıllardır hüküm süren o sözler şunlardır “SEN BENİM KİM OLDUĞUMU BİLİYOR MUSUN?” Ben ise bu sözleri duyduğumda midem bulanıyor sevgili okur. Midem bulanıyor çünkü bir toplumda bu sözlerin geçer akçe olması, o toplumda var olan bir çürümenin kanıtıdır. Ayrıca bu sözlerin bir toplumda tesirli olması o toplumda kimilerinin kanunlar önünde imtiyazlı olduğunun da göstergesidir. Ve bu çürümüşlüğü benim midem artık kaldırmıyor. Eminim ki bu çürümüşlük ile gündelik hayat içerisinde sen de pek çok kez karşılaşmışsındır sevgili okur. Yahut bizzat sen de bu toplumda hayli yaygın olan bu çürümüşlüğe ortak bile olmuş olabilirsin. Bu cürmü toplumumuzdaki sizler, bizler ya da onlar işlemiyorsa kim işleyebilir ki değil mi sevgili okur? Evet dediğim gibi bu çürüme gündelik hayatta pek çok kez rast geliriz basit bir mahalle kavgasında taraflar refleks olarak birbirlerini, kim olduklarını bilip bilmediklerini sorarak korkutmak isterler. Yahut bir hastanede ziyaret saati dolduğu için artık ziyaretçi alamadıklarını söyleyen bir güvenlik görevlisine yine o müthiş sözler ile gözdağı vermeye çalışan bir vatandaş ile de karşılaşmanız oldukça muhtemeldir. Tartıştığı polisleri sıraya dizdiren milletvekili oğlunu, bir savcıya randevusuz muayene edemeyeceğini söyleyen doktorun savcı tarafından gözaltına aldırılması hadisesini, arkadaşları ile futbol oynamak isteyen bir savcının hali hazırda o saat dilimin de halı sahayı meşgul eden 14 öğretmeni doğal olarak süreleri dolmadan halı sahayı terk etmek istemedikleri için göz altına aldırma hadisesini, kendisini tanımadığı için dönerciye ceza kesen valiyi… ve bunlar gibi basına yansımış pek çok örneği zaten görmüşsündür sevgili okur. Bu gibi hadiseler aslında toplumsal bir rahatsızlığın semptomlarıdır. İnsanlarımız kendi iç dünyalarındaki ferdi manevi tatminlerini sağlayamadıkları için elde ettikleri sıfatlarla, işgal ettikleri makamlarla kendilerini tanımladıkları ve bu şekilde sosyal bir itibar elde etmeye çalıştıkları sürece bu çürüme hiçbir zaman son bulmayacak. Sanırım artık belki de Arabistanlı Lawrence’ın bize nasıl kazık attığını birbirimize defalarca iç çekerek anlatmak yerine kimisi atılan kazıkların sebep olduğu kimisinin de insanın süfli tarafından kaynaklanan çürüklerimize dönüp bir çare düşünmenin derdine daha çok düşmeliyiz sevgili okur.