Müstehzi Bir İnkılap: Müzik Devrimi

Dünyanın şahit olduğu yeni ihdas edilen nizamların en korkunç palazlanma politikası; her cihetten toplumu peydah eden etkiyi yani tarihî, ruhî, içtimaî ve harsî kökleri red ve topyekûn iptal cinayetidir. Maalesef bizim ülkemizde de bu nevinden devrimlerin en şeni olanlarına tarih şahittir ve hatta bu kadarına da belki şahit olmamıştır.

Harf devrimi, dil devrimi, şapka devrimi... Bu devrimlerdeki absürtlükler yetmez gibi bir de musiki devrimi…Biraz üzerine düşünüldüğünde insanın acı acı kahkaha atası geliyor. Yahu müziğin devrimi mi olur? Adeta ete kemiğe bürünse; alaycı ve gıcık bir sıpanın nanik yapar haline “inkılap” edeceği bir devrim…

Cenabı Hakk insanı yaratırken temiz bir fıtrat ihsan etti. Bu fıtrat, doğru ve iyiyle beraber güzeli de arayan bir meleke taşır bünyesinde. Zaten hakiki “güzel”in de doğru ve iyiyle su götürmez bir iltisakı vardır. Büyük Doğu mimarı buyuruyor:

İslam estetik idrakının temel taşı; doğrunun olmadığı yerde güzel de yoktur!

Güzele temayül edici vasfımızla gözümüz, muhteşem manzaraları temâşâ etmek ister. Dilimiz lezzetlere talip olur. Kulağımız da müstesna terennümleri arar. Bu anlamda bedii zevk, hilkatimizin bir icabıdır.

Allah teala insanları kavim kavim vücuda getiriyor. O yüzden fıtrattaki müdir doğru,iyi ve güzel bu farklılıklarla tezyin oluyor. Yani temel değişmese de bu nirengi noktalarının üzerine kültürel motifler siniyor. Bu vaziyet estetik idrakimize farklı pencereler açar. Elhak bu da bir ilahi rahmettir. Nasıl ki Anadolu’da bir Müslüman’ın İslam’ı yaşama ve buna dair hassasiyet geliştirme noktasında Balkanlarda, Afrika’da, Orta Asya’da yaşayan Müslümanlardan İslami yaşantı ve hassasiyet anlamında temelde olmasa da usülde farklılıklar vardır; fıtri haslet olan estetiğin telakkileri de değişir.

Nahiye nahiye bile değişiklik gösterir hatta. Örneğin Anadolu’nun birbirine komşu sayılacak yerlerinde bile aynı duygunun emvai çeşit ifadesi vardır. Müziği değişir, enstürman değişir, minvalleri değişir. Ama künhüne inildiğinde bir medeniyet haykırışı ve milli mizacı hissedersiniz. Reis Servet Turgut’un da bir manzumesinde temas ettiği gibi:

Anadolumun kimi zaman öfkeli,

Kimi zaman neşeli,

Ama daima mertlik kokan çehresi…

Uhdesindeki farklı kültürlerin aynı potada eridiği bir medeniyetin, bir üst kimlik halinde klasikleşen estetik asarı ve tedrisatı vardır. Bizim medeniyetimizde müzik özelinde buna meşhur Türk musikisi, klasik Türk müziği veya Tanzimat dönemi sonrası adıyla Alaturka Müzik denilebilir.

Ve cumhuriyette bir karar! Mazisi insanlık tarihine uzanan müziğin en temel vasfına ve temsil ettiklerine karşı kasıtlı bir cinayet! Medeniyetimizin kökünü, kıymet dağarcığını, zevken idrak telakkisini sırf bu manaların ilgası için iptal ettirme! 1926 alınan yayımlanan tamimle Darülelhan ve Darülbedailer’de Alaturka müziğin tedrisatı yasak!.. Radyolarda da aynı şekilde klasik Türk müziğinin senfonyaları iptal!.. Bundan sonra Alafranga müzik eğitimi olacak ve radyolarda Batı müziğinden başka bir şey çalmayacak!..

Bizzat Atatürk tarafından bu devrimin tatbiki için hususi görevlendirilen Cemal Reşit Rey, Adnan Saygun gibi adamlar da görevi almalarına rağmen şaşakalıyorlar. Hatta Darulelhan’ı kuran Rauf Yekta bey tifodan öldükten sonra Cemil Reşit Rey onu Türk müziğinin yasaklanmasının neticesinde kahrından öldüğünü söyleyerek musîkî şehidi olarak adlandırıyor! Bizzat tatbikçilerinin bile inanmadığı bir kakafoni… Devrimbaz Adnan Saygun’un tahkirle “orta çağdan kalma çalgı aletleri” dediği halk müziği aletleri ortadan kalkıyor ve halk müziğinin müstesna konçertolarını bile piyanoyla icra etmeye çalışıyorlar. Orijinal aletleriyle icraya konmadığı için düdük sesine benzer senfoniler sahneleniyor. Hatta tasavvufi nefhayı bile batı usülüyle tatbike koymaya çalışıyorlar. Adnan Saygun, Yunus Emre Orotoryosu diye bir rezaleti ortaya çıkartınca vazifedaşı Cemal Reşit Rey bile çileden çıkıp şöyle bir yorum yapıyor:

“Adnan beyin Yunus Emre orotoryosunu radyodan dinledik… Sabaha kadar bir güzel kustuk!..”

Anadolu insanı arabesk müziğe yönleniyor çünkü bu iğrençlikler dışında radyodan gelen tek müzik, Halep radyolarından gelen arabesk…

Türk batı müziğinin kendi orijinal olarak en başarılı(!) görülen iki eseri var. Biri “Lüküs Hayat” diğeri “Onuncu Yıl Marşı”. Şimdi hangi kulağı herhangi bir müziğe şahit olmuş insan dinleyebilir bunları? Devrimi dikte eden reisi cumhur bile Türk Batı müziğini bir kere dinlediği zannedilmiyor. İnsanlara yasakladığı klasik Türk musikisinin heyetini dinliyor ölene kadar. Münir Nurettin Selçuk gibi büyük virtüöz ve eski Osmanlı musiki subaylarının bulunduğu bir Riyaset-i Cumhur Fasıl heyeti kurduruyor ve neredeyse her gece onları dinliyor. Dediğim gibi acı acı kahkaha atmak geliyor insanın içinden…

Vaziyet, sanki bütün devlet mekanizmalarının devreye sokulduğu kötü ve lüzumsuz bir şaka gibi. 1950’li yıllara kadar devam eden bu hezeyan nihayet son buluyor ama götüreceği kadarını da götürüyor. İstiklal Marşı’mız Muallim İsmail Hakkı bey gibi bir üstadın muazzam bestesi yerine zevksiz bir tınıyla tahrip ediliyor. Askeriyede halen birçok kıymetli şiirimizin ruhu kirleniyor. Hatta bu absürtlük birkaç sene öncesine kadar Müslüman Anadolu’nun şehit cenazelerinde bile ibretlik olarak gözümüze sokuluyordu. Tuhaflıklardan örülü traji-komedya! Tabii mukaddesatı kirletmeye çalışan mahfillerden de izan ve insaf beklemek de abes olabilir!

Kaçır beni ahenk, al beni birlik,

Artık barınamam gölge varlıkta…

Ver cüceye onun olsun şairlik;

Şimdi ise gözüm büyük sanatkarlıkta…

Büyük sanatkarı arıyoruz!.. Toplumsal değişimler tek yönlü olmaz. Müsbet olarak da menfi olarak da bir tebeddül; fert ve cemiyetin sinesinde yerleşmesi namına bir kuşatıcılığa muhtaçtır. Menfi olarak da tarihin şahit olduklarından ibret alarak diyebiliriz ki bir ülkede fikrin seviyesi neyse sanatın seviyesi de odur. İrfanın ve fikrin kademesi hangi mertebedeyse hakka ve hakikate olan tefahhus rütbesi de odur. İnsanımızın ve toplumumuzun büyük sanatkâr olma ya da olanı bulma iştiyakının, ancak ve ancak semalara kurulan sütunlarla neticelenebileceği şuurunun kesp edilmesi temennisiyle…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi