İlahi Ahkâm

Yazan: 21 Kasım 2020 18214

İslam’ı ve İslam’ın şeriatını temsil konumunda olan insanları havsalasında, ellerinde katır kesen bıçaklar bulunduran, sakalları kırçıl, dişleri dökük, gözleri şaşı, bakışları cani, yüzleri nursuz insan sureti ile tasavvur edenler, en hafif tabirle akıl ve ahlak yoksunudurlar. Bu kişiler, İslam ahkâmını kötülemeye çalışan menfur propagandaların katlettiği zihinler taifesinin içinde bulunanlardandır. Kasıtlı olarak, bu işi gaye edinerek kötülemeye çalışanlar ise kalplerine zincirler vurulmuş esfel-i safilin kadrosundan, inkâr çukuruna düşmüş şahıslardır. Bu mesele, namütenahi bir okyanus olan İslam ahkâmını mahdut olan akıl ile ihata etmeye çalışmanın muharref neticelerindendir. Akıl gemileriyle okyanus üzerinde ne kadar ilerlenirse ilerlensin, forsacılara ne kadar kürek çektirilirse çektirilsin okyanusun müntehasına ulaşılamayacak. Okyanus “namütenahi” çünkü… İşin bidayetinde “Yelkenler fora” diyerek çıkılan yolculuk, namütenahi okyanusu mahdut akıl ile anlama, kavrama serüveni nihayetinde mukadder oluşlar halinde ya inkârla sonuçlanacak yahut “İdrakin aczini idrakten büyük idrak yoktur!” cümlesi, havsalada tebellür edecek ve Fahri Kâinat Efendisi’nin (sav) ruhaniyetine iltica edilip nedamet duyularak son sürat geri dönülecektir. Her iki sonucun da tarihte birçok örneği yaşanmış ve yaşanmakta… İlim paralamaya çalışmıyoruz. Öyle bir teşebbüste bulunmaktan da imtina ederiz. İslam’ın büyüklerinden öğrendiklerimizi harmanlayıp aktarmaktan başka bir gayemiz yok. İmanın levazımlarından biri de bu zaten… Karıncalık cüsselerimizle büyüklerimizin izinden ilerleyebilmek… Gölgelerinde durup ilmî ve fikrî serinlikten nemalanabilmek…

İlahi ahkâmın yüce ahlakını kuşanan Kâinat Efendisi (sav) ve Sahabe efendilerimiz (ra), insanlığa örnek ahlak kumaşı diktiler. Öyle bir kumaş ki, kıyamete kadar daima varlığını koruyacak, hiçbir tahribata uğratılamayacak ve herhangi doktrin, topluluk, şu, bu, o kumaşın kalitesinde bir kumaş dikemeyecek. Hiçbir beşeri sistem, doktrin, topluluk, o yüce ahlaka erişemeyecek. Ahlak yollarının sonuna, ahlak piramitlerinin en üst noktasına, ahlak dağının zirvesine, kıyamete kadar bir daha silinmemek üzere Asr-ı Saadet’in kalıcı mührü vurulmuş… O ahlak kumaşını ilmek ilmek dokuyan Peygamber Efendimiz (sav), hadisi şerifinde buyurmuşlar: “Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (bk. Muvatta, Husnü'l Halk, 8; Müsned, 2/381) Ahlak noksanlığı “Çöle İnen Nur” (sav) ile tamamlanmış. Eksik defter doldurulmuş. Yarım kalmış kitap tamamlanmış. Ahlak kaideleri, en sağlam kazıklarla, bir daha çıkarılmamak üzere, zemine çakılmış. Mekke, Mekke-i Mükerreme (Şereflendirilmiş Mekke); Medine, Medine-i Münevvere (Nurlu ve medeni Medine) olmuş. İslam’ın kutlu nefesi ayak bastığı şehirleri temizlemiş. Saf ve duru hale getirmiş. O nefes ki, kıyamete kadar da temizleyecek, saf hale getirecek, arındıracak, durulaştıracak. Muhakkak, Hakk’ın yıkadığı gönüller, batılın pislediği gönülleri zail edecek!

Her şey açık ve net iken, meseleyi bulandıranlar ve Müslümanların itikadını tahrif etmeye çalışanlar var. Akıl tutulması geçiren bazı kimseler ve ortaya savurdukları doktrinler en yüce ahlak kumaşını kendileri örmüş gibi lanse etmeye çalışıyorlar. Bir taraftan bu ameliyeyi icra edip diğer taraftan, şeriatı yerden yere vuruyorlar. Oltanın ucuna takılan zehirli yemi yiyen balık var mı? Maatteessüf, sürüsüyle…

ilahi.ahkam.1

“İzm”li doktrinlerin getirdiği çakma sistem ve çakma ahlaka ağzı açık bakanlar; şeriatı duyunca yüz ekşitiyorlar… Sözümüz, bu işi kasıtlı olarak sürdüren şahsiyet kumaşı yırtıklara… Resulullah (sav) ve sahabenin (ra) ahlakıyla ilgili menakıplardan bahsetsen “Vay be” derler… Şöyle bir soru sorsan “Bu ahlakı doğuran ne?” karşılığında şu şekilde bir cevap almak; “Imm… Kımm… Hmm… Bilmem…” kuvvetle muhtemel. Kaçamak cevaplara ise bizde sayhalar kopararak net bir cevap yapıştıralım “İlahi ahkâm! Şeriat ahkâmı!”

Cübbesinde uykuya dalan kediyi uyandırmamak için cübbesini kesen, anne köpek ve yavrularını rahatsız etmemek için ordunun istikametini değiştiren İki Cihan Sultanı’nın (sav) emsalleştirdiği yüce ahlakı, “Dağlara buğday serpin! Müslüman ülkede kuşlar aç kalmış demesinler!” emrini veren Halife Hz.Ömer’in (r.a) yüce ahlakı, “Yâ Rabbi vücudumu o kadar büyüt ki cehenneme benden başkası girmesin!” diyerek Allah’a yakaran ve beşeri merhametin asla bu denlisine ulaşamayacağı makama ulaşmış olan Rikkat Abidesi Hz. Ebubekir’in (r.a) yüce ahlakı, savaşın en çetin anında düşmanını kılıcının altında kıpırdayamaz hale getirdikten sonra, düşmanının kendisinin yüzüne tükürmesi üzerine kılıcını indirip düşmanını serbest bırakması ve düşmanın da merak edip “Beni neden öldürmedin?” sorusuna, “İlk anda seni Allah için öldürecektim fakat sen yüzüme tükürdüğün anda daha bir hiddetlendim ve o an anladım ki seni öldürürsem Allah için değil, nefsim için öldüreceğim. Bundan dolayı serbest bıraktım!” diyerek mukabelede bulunan Hz. Ali’nin (k.v) yüce ahlakı İlahi ahkâm olan şeriatın ahlakıyla ahlaklanmaktır! Ahlakın ufku, müntehası, zirvesi, en güzeli ve en yücesidir… Ahlakın tohumları, ne Antik Yunan’ın dandik ahlakından devşirilmiş ne de kendini mütefekkir diye paralayan Allah katında “parya”ların söylemlerinden oluşturulmuştur. Bizzat Allah’ın (c.c) hususi kelamlarından doğmuştur.

Bu yüce ahlakı, sanki üzerimize giydirilmiş deli gömlekleri olan “izm” menşeili, Batı bandrollü bir ahlaka taalluk ettiren, ilahi ahlak ile ahlaklanmak olan ahlakı, kasıtlı olarak beşeri sistemlerin ortaya çıkardığı öğreti seviyesine indirgemek yahut Antik Yunan’ın dandik ahlakının doğurduğu bir ahlak nazariyesine düşürmekle iştigal edenler içimizdeki milliyetsiz, hüviyetsiz, vatansız müstağriplerdir. Şeriat kelimesini duyunca yüzünü ekşiten fikirsizlerdir. Akıl ve fikir tutulması geçirenlerin kasıtlı olarak yaptığı mükerrer ameliye, mezkûr yüce ahlakı, İlahi ahkâm olan şeriatten damıtılmamış da Hümanizm’den yahut herhangi bir Batı menşeili bir doktrinden damıtılmış göstermeye çalışmak, damıtılmış sanmak, sandırmak gafleti ve hezeyanından başka bir halt değildir! Bu tiplerin nihai amacı, yüce ahkâmı ve doğurduğu ahlakı gadre uğratıp hakir nefislerini iaşelendirmek ve iplerinin bağlı olduğu patronlarının yüzünü güldürüp, önüne yalının konulmasını beklemekten başka bir şey değildir.

Bu ahlak, İlahi sistem olan, İslam ahkâmı olan, Allah’ın kanunları olan İslam şeriatından mülhem, İslam şeriatına mündemiç, İslam ahkâmı ile hemhal, İslam kanunlarından doğma, tüm beşeri sistemlerin üzerinde olan ve hiçbir beşeri sistemin yanından ve yöresinden dahi geçemeyeceği, ulaşamayacağı bizzat Allah kelamından meydana gelen İslam kanunlarından doğma ahlaktır! Menşei ne Batı’dır ne Avrupa’dır ne Antik Yunan’dır. Menşei İslam’dır! Telif hakkı İslam’dadır!

ilahi.ahkam.2

İnsan kendisine Müslüman künyesi vurup da, tersinden de, nasıl İlahi ahkâmı yerden yere vurur? İnsan Müslüman olup da nasıl İlahi ahkâma zıt tavır takınır? İnsan “La İlahe İllallah” deyip, Allah’tan başka İlah olmadığını dili ile tasdikledikten sonra, nasıl İlahi ahkâma karşı tahripkâr tutum sergiler? Müslüman, nasıl kendisinden başka İlah olmadığına şahadet ettiği Allah’ın (c.c.) varlığına evet; kendisinden başka İlah olmadığına şahadet ettiği Allah’ın ahkâmına ret(!) tavrına temayül gösterir? Allah’ın şu ayeti kerimesinden: “Sonra (Ey Muhammed!) Seni din hususunda apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy, bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma.” bihaber midirler? Müslüman künyesini, en yüksek keyfiyetlerin de üstünde bir keyfiyetle taşıyanların bu ayeti kerimeden sonra, İlahi ahkâma karşı tutum sergilemeleri, söyleyin, Müslümanlık mıdır? Bilmeyenler ve müstağriplerin idrakleri iğdiş talanına tutulanlar, bu ayeti kerimeyi gördükten sonra, hala İlahi ahkâma burun kıvırıyorlarsa, söyleyin, Müslümanlık mıdır? Gönül dehlizlerinde derin ve içli müminlik bulunanların; “Hayır, değildir!” dediklerini duymamak elde değil.

Fikir tilkiliği yapanların karşılarına, daima mutlak fikre rabıtalı fikir tüfeklerimizle karşı koyacağımızı vatan sathına ilan ediyoruz… Bu önemli meseleden bir adım geri durmayacağız. İslam ve İslam’ın yüce kanunları olan şeriata nazır olarak cephe almış türlü tilkiler duysun: Bizler olduğumuz sürece, Anadolu kümesimizden tek tavuk araklama teşebbüsünüzde dahi fikir tüfeğimizin şarjöründen namlunun ucuna, namlunun ucundan ateşlendikten sonra da alnınızın çatına fikir mermilerimizi yiyeceksiniz, biiznillah!

Son söz sadedinde, Üstad Necip Fazıl’ın cümleleriyle baş başa kalıp, derin tefekkürlere dalalım… “Biziz ki, bu mukaddes davayı, tamamı ile kanun yolundan, kırçıl sakallar, kazma dişler, vahşi bakışlar ve kapkara cehaletler elinden alıp, onu, nurani yüzler, inci dişler, geniş alınlar, derin ve tatlı bakışlar ile ebedi güneşler ikliminde yepyeni bir gençliğe teslim edebilir, yepyeni bir vecd ve aşk nesline devredebiliriz. Ya sonra ne olur; ne olur bu adamların halleri, dünyaları, inkılapları, sahte reçeteleri, yalancı iklimleri, kalpazan sanatları, zinaları, içkileri, kumarları, dalavereleri, hırsızlıkları, ticaretleri, istismarları, her şeyleri, her şeyleri?..”

Biz, bilmeyenler ve idrak iğdişi talanına maruz kalanlara karşı tebliğ görevimizde bulunmaya devam edeceğiz. Müslümanların itikadi zeminini batıl şeylerle çer-çöp haline getirenlere karşı durmak ve itikadi zemini tahrif olmuş, kandırılmış Müslümanların elinden tutanlardan olmak bizlerin üzerine borç!

Bu meseleye sahip çıkan herkesten Allah ebeden razı olsun!

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi