Nafaka mı, Mehir mi?

Yazan: 15 Kasım 2019 5718

Hifa Hatun, Medine’nin en güzel kadınlarındandı… Evlenme çağında oğlu, abisi, erkek kardeşi olanlar kendisi ile akraba olabilmek için sıraya girerdi. O ise hepsini reddederdi. Onun tek derdi Allah’ın rızasını kazanmaktı. Bir gün Allah Resulü’nün huzuruna çıktı ve:

“Ey Allah’ın Resulü! Bana cennete götürecek bir şeyler öğret!”

Dedi. Zannediyordu ki; Allah Resulü ona, oruç, namaz gibi ibadetleri tavsiye edecekti. Ama Kâinat Efendisi’nden şu karşılığı aldı:

“Önce evlenmen lazım… Zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın!”

Hifa Hatun, tam bir teslimiyet tavrıyla Allah Resulü’ne:

“Siz kimi münasip görürseniz, ben ona razıyım ey Allah’ın Resulü!”

Diye karşılık verdi. Peki, öyleyse Hifa Hatun kiminle evlenecekti?

Gaye İnsan-Ufuk Peygamber, ne kimseye ümit verici, ne de kimsenin ümidini kırıcı olmayan bir çözüm yolu buldu… Her bir gönlü mutmain edici bir çare ile yarın sabah mescide ilk gelecek olan kişi kim ise Hifa Hatun’un onunla evlenmesini buyurdu. Haber duyuldu. Haliyle talipler, mescide sabah ilk gelen kimse olmak için sabah en erken kalkan kimse olmanın çaresini düşündüler.

Haberi duyanlar arasında Hz. Süheyb de vardı. Lakin fakir ve kimsesiz olduğu için kendini taliplik makamında görmemişti. Ama nasip sırrını tecelli ettirecek ve bütün hesapları geride bırakacak bir vaziyet oluşacaktı.

O gece bütün Sahabî topluluğu derin bir uykuya daldılar. Ve sabah namazı vakti mescidin kapısında en ilk Hz. Süheyb gözüktü!

Allah Resulü, Hifa Hatun ile Hz Süheyb’in nikah akitlerini gerçekleştirdi ve sonra Hz. Süheyb’e:

“Şimdi hanımına bir hediye al ve elinden tutarak onu evine götür!”

Dedi. Oysa Hz. Süheyb’in ne bir dirhemi, ne de sığınacak bir evi vardır. Bunu beyan edince Hifa Hatun, kocasının boynunu büktürmedi, ona içinde on bin dirhem gümüş olan süslü bir heybe gönderdi ve ekledi:

“Filanca yerdeki köşkümü de, sana hediye ettim!”


Hifa Hatun’un, cennetle müjdeleten teslimiyet ve şükür tavrı ayrı husus… Biz, burada hanımların eşlerinden mehir isterken, erkeği takatten düşürmeyecek ve onları zorlamayacak şekilde talepte bulunmaları gerektiği üzerinde duracağız…

Mehir; evlilikte kadının nikâh akdi veya cinsel temasla hak kazandığı mal veya meblağ anlamında bir fıkıh terimidir. Mehiri başlık parası olarak nitelendiren ve kadının satılma karşılığı şeklinde sığ bir idrakle anlayanların aksine, İslam’da mehir; kadına verilen değerin bir ifadesi, bunun hediye cinsinden bir karşılığıdır. Zaten apaçık değil midir ki; başlık parası kadının velisine verilirken, mehirin tasarruf hakkı bizzat kadına bırakılır!

Hanefi mezhebine göre mehir vermek, erkeğin üzerine vaciptir ve mal ile paradan başka bir şeyle mehir olmaz. Mehrin en azı 10 dirhem, yani 4 gr altındır. Mehir kadının hakkı olduğu için, dilerse o da hakkından vazgeçebilir ve mehrini kocasına bağışlayabilir. Mehrin ödenmesi hususunda nikâh sırasında peşin mi ödeneceği, yoksa evlilik süresince vadeli olarak mı ödeneceği eşlerin karşılıklı anlaşmasına bağlıdır. Lakin nikâh sırasında mehir unutulmuş, zikredilmemiş veya ihtilaf sebebiyle belirlenememiş ise mehr-i misil uygulanır. Mehr-i Misil; yani evlenen kadının, her bakımdan kendisine eşit olan ( yaş, güzellik, iffet, varlık, akıl, din, yaşadıkları şehir ve zaman) diğer kadınların aldıkları ortalama mehir miktarıdır.


Kaba plan çerçevesinde mehri sayfalarca izahlandırmak mümkün… Lakin bu husustaki latif ölçü, bir hanımın, Hifa Hatun gibi eşini zor duruma düşürmemesi gerekliliğinde topludur.

Hadis meali:

“Mehrin en hayırlısı, en ehven olanı, erkeğe en kolay olanıdır.”

Eğer kadınlar için fazla mehir bir şeref olsaydı, Allah Resulü bu hususun da en başını çekerdi.

Hanımların bu hususta kanaatkâr olmaları gerektiği gibi erkeklerin de ilahî emir fermanıyla üzerlerine düşen vazifelerini ifa etmeleri icap eder.

Ayet meali:

“Aldığınız kadınların mehirlerini yürekten isteyerek ve Allah’ın bir atiyyesi olarak verin…” (Nisâ- 4)

Bilinmelidir ki; Allah Resulü, mehirsiz hiçbir evliliğe ruhsat vermemiştir! Mesela bir keresinde bir kadınla evlenmek isteyen bir Sahabîsine mehir vermesini emretti. Ancak evinden eli boş dönünce ona:

“Demirden bir yüzük de olsa bak!”

Dedi ve evine geri gönderdi. Sahabî, bu defa gene boş dönünce, Allah Resulü ona ne miktar Kuran-ı Kerim bildiğini sordu ve eklediler:

“Haydi, git, onu sana bildiğin Kuran karşılığında verdim!”

Hatırlayalım; kızı Hz. Fatıma’yı verirken Hz. Ali’nin de mehir olarak verecek bir şeyi yoktu ve Allah Resulü, Hz. Ali’den de mehir olarak zırhını vermesini istemişti.

İyi, güzel, doğru, hayırlı olan ne varsa, bir hikmete yaslı olarak hep O’nun (SAV) hayatında…


Peki, boşanan kadınların güvencesi, bugün için ülkemizde uygulanan “süresiz nafaka” uygulaması mıdır, yoksa İslam’ın emrettiği mehir midir?

Bu soruya menfaatperest bir yaklaşımla cevap verildiğinde, bir miktar mehir almak yerine, bir nevi ömür boyu maaş alır gibi nafaka almak, tabii ki nefse ve akla daha mantıklı ve kârlı gelecektir. Lakin bu dünyada kazanılmış gibi görünen, ahirette kayıplara neden olur. Üstadımız Necip Fazıl’ın bir şiirinde dediği gibi:

“Gözüm, aklım, fikrim var deme hepsini öldür

Sana çöl gibi gelen, o göl diyorsa göldür...”

Bize çöl gibi gelen hakikatlerin, isterse sakim ve sefil akıl aksini söylesin, yerine göre aslında göl olduğunun, O (SAV) diyorsa (aklın da yaratılmış aciz bir mahluk olduğunu unutmadan) itirazsız itaat gerektiğini bilmeyen kimseye, selim aklın da edeceği tek kelâm olmaz… Allah’ın hükümleri, öncelikle kendisinden razı olan kullarını muhatap alır. Razı olmalıdır ki, razı olunulsun...

Rabbinden razı olan kullar için mehir, kadının değerine karşılık bir hediye olmakla birlikte aynı zamanda kadının güvencesidir. Mehir evlilik akdi içerisinde alınan bir hak iken, günümüzde “nafaka” boşanmış kadına verilmektedir. Beşer yapısı şaşı kanun, kadını zora düşünce hatırlarken, İslam, kadının zora düşmemesi için tedbiri en başından aldırır. İslam’da nafaka, aile ilişkisinden doğan sorumluluk gereği bir nevi bakım yükümlülüğü ve bu çerçevede yapılan bütün harcamalardır. Kadının ve çocukların geçimini sağlama vazifesi aile reisi olarak erkeğe verilmiştir.

Ayet Meali:

“Eli geniş olan genişliğine göre nafaka versin. Rızkı kısılmış bulunan da Allah'ın kendisine verdiğinden versin. Allah bir kişiye ne vermişse ancak onu teklif eder. Allah bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.” (Talak-7)

Buradaki nafaka yükümlüğü bahsettiğimiz gibi “aile ilişkisi”ne bağlı bir vazifedir ve aile bağları kopan erkeğin artık böyle bir vazifesi yoktur. Boşanmış ve iddet süresi (Üç ay) dolmuş kadın artık eski kocası ile nikâh bağı kalmamış kadındır. Nikâh bağı olmayan yabancı bir kadına da, nafaka borcu olmaz!

Ayeti Kerime’de de zikredildiği gibi Allah kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez. Allah’ın yüklemediğini, kanunların yüklemesi ise en hafif ifade ile Allah’ın düzenine karşı çıkmaktır. Allah’ın muazzam ve noksansız olan düzeninde nafakaya zaten ihtiyaç dahi yoktur. Mehir gibi İslamî bir kaidenin Müslüman erkeklerce çok da önemsenmemesi, belki de Müslüman hanımları nafakaya muhtaç bırakmaktadır. Nitekim âlimlerin içtihadına göre de mehrini alamamış bir hanım mehri miktarınca nafaka alabilir. Boşandıktan sonra kadının geçimi oğluna, babasına ya da kendisine mahrem olan akrabanın sorumluluğundadır. Kadın İslam’a göre açıkta bırakılmaz. Açıkta bırakılırsa kadının etrafındaki bütün Müslümanlar ahirette bundan dolayı hesaba çekilir. Zaten herkes kendi hak ve sorumluluklarını idrak edip yerine getirdikten sonra, İslam’ın hayatlarımıza göre her alanda yaptığı ilahî plânlama işlemektedir.

Unutmadan; boşandığı kadının nafakasını karşılamak gibi bir vazifesi olmayan erkeğin, çocuklarına olan nafaka yükümlülüğü ömür boyudur.


Evli iken seküler zihniyet ile kocasından para almayı kendisine hakaret olarak gören feminist kadınların, boşandıktan sonra ne hikmetse süresiz nafaka ile ömür boyu o adama muhtaç bir hayat sürdürmeleri, belki de Allah’ın düzenine savaş açmış zihniyetlerinin içler acısı manzarasına tekabul eder!

Ömür boyu ekmek elden su gölden bir hayat yaşamanın önünü açan süresiz nafaka uygulaması, kadınların zengin erkekler ile evlenip kısa bir süre sonra boşanmasını ya da boşanmış olan kadının, yeni bir evlilik yaparsa nafakasının düşeceğini düşünüp, evlilik yerine zina hayatı yaşamasını ve daha bunun gibi birçok rezilliği hanelere buyur etmektedir. Çünkü İslam’a zıt olan bütün mefhumlar ve uygulamalar Şeytan’a hizmet eder.

Servet Turgut’un, hemen bütün eserlerinde altını çizdiği ve mücadele sahasına bir şuur olarak aktarmak istediği ölçüdür:

“Âlemde hiçbir tutum ve konumlanış yoktur ki, motivasyonunu ya Allah’tan, ya da Şeytan’dan alıyor olmasın!”

Adımlarımız, kelamlarımız, dostluklarımız ve düşmanlıklarımız, her daim Allah için ve Şeytan’a karşı olmalı…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi