Buyurun Sabır Taşını Çatlatmaya

Yazan: 24 Mart 2022 892

Bizlerin yaşam serencamı içinde, türlü debdebeler, türlü giriftlikler ve dahi nice cendereler… Bizlerin bakışı, oturuşu, kalkışı ve konuşması gibi farklı olan bu giriftlikler bir o kadar da işlevseldir. Seni sen yapan amacın tümüdür. Bir bakışta; tam da karakterin/im bu dediğin olguların bütününü teşkil eden… Belalara ve musibetlere karşı sana emrolunan “sabır”... O varlık tacının nispetsiz taşlarından mühim mi mühim eser “sabır”.

 Muhammed b. Müslim’in anlattığına göre; adamın biri Peygamberimize (SAV): Hem malım elimden gitti hem de sağlığımı yitirdim; diye yakındı. Efendimiz ise adama şöyle buyurdu:

 “Hiç malını kaybetmeyen ve sağlığını yitirmeyen kimsede hayır yoktur. Çünkü Allah bir kulu sevince belaya uğratır ve belaya uğratınca da sabır ihsan eder.”

 Yine rivayet edildiği üzere; Peygamberimiz (SAV) şöyle buyuruyor;

 “Kul, Allah katında öyle yüksek bir dereceye erer ki, bu dereceye hiçbir amel ile ermesi mümkün olmaz. Ancak uğrayacağı bir bedeni kazaya katlanmak sayesinde o dereceye erebilir.”

İşte değerli dostlar rivayet ve nakillerden de hareket edersek, bu ömür törpüsü içerisinde karşılaştığımız her bir zorluk ve musibet, bizlerin kalitesini ve dimdik duruşumuzun imtihan sırrını vermektedir. Bu zorlukların ve gadretmelerin her daim olacak olması, bereket misali yine bizlerin tohum misali çatlayıp dimdik bir çınara dönüşmemizdeki rahmetlerdir.  Bu bereket yolculuğu az önce dediğimiz gibi kişi ve kişilerin kalitesini temsil etmesi noktasında oldukça hayatidir. Çünkü varlık temaşamızın dürtüsü de burada başlayıp yine sabır ölçüsü ile bitecektir.

Genel olarak Müslüman bir kişinin işinde, özel yaşamında, arkadaş çevresinde, fikri temaşa havasında, gelecek planlarında ve nice yaşam yahut plan olgusunda. Karşılaşacağı her bir zorluk onun bir bakıma ne ölçüde rahmete boğulup boğulmayacağının da nüansını verir. Karşılaşılan her musibet o rahmet havası içine alınıp, yine o rahmet havası içinde yorumlanırsa bir o kadar lezzetlenip ve bir o kadar kişiyi güçlendirir.  Yani, sözün kısası hayatının manası ortaya çıkar. Yaşamın ta kendisinin farkında olursun. Yüce Allah’ın kişiyi imtihan ettiğini ve bu imtihanı nasıl hem bu dünya hem de Ahiret hayatı için faydalı hale getirebilirim diye düşünebilirsin ve dahi “inşallah” aksiyona geçebilirsin.

Enes b. Malik’den rivayet edildiğine göre; Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyuruyorlar:

 “Kıyamet günü, dünyanın en mutlu insanı Allah’ın huzuruna getirilir. Bir anlığına Cehenneme sokulduktan sonra kömür gibi yanıp kararmış olarak oradan çıkarıldıktan sonra kendisine: “Oraya atılmadan önce hiç mutluluk sürdün mü?” diye sorulur ve adam bu soruya: “Hayır, yaratıldığımdan beri bu belayı çekiyorum, ya Rabbi!” diye cevap verir. Buna karşılık en çileli insan huzura getirilir. Bir anlığına Cennete konulduktan sonra ayın dördü gibi parlak bir çehreyle oaradan çıkarıldıktan sonra kendisine: “Oraya girmeden önce hiç sıkıntı çektin mi?” diye sorulur ve adam bu soruya: “Hayır, yaratıldığımdan beri hep bu sefa içindeyim, ya Rabbi!” diye cevap verir.”

Bilinmelidir ki, çekilen her eza ve cefanın mutlak nispette karşılığı vardır. Mevzu senin, benim ve bizim ne ölçüde katlanabildiğindedir. Bu zorluklarla ne ölçüde mücadele ettiğindedir. Yaptığın yahut amaçladığın bir işin ve fikrin için çalışıp didinmen ne için olmalı? O zaman seni sen yapan ve sana senden daha yakın olan için olmayacakta ne için olacak. Yani esasında bakarsak kişi kendisine verilen zahmetin rahmetine kavuşması ne ölçüde ve nasıl olacak? Allah’ın rahmeti ile mi yoksa “haşa” Allah’a isyan ederek mi?

 İbn-i Abbas’dan rivayet edildiğine göre; Peygamber efendimiz (SAV) şöyle buyurmuşlardır:

 “Kıyamet günü en önce Cennete çağrılacak olanlar sevinçli ve sıkıntılı anlarında Allah’a çok hamd edenlerdir.”

Kişi başına gelen sıkıntılara karşın, mükafatın derecesini düşünürcesine yani Allah’ın rızasını almak uğruna vuruşmalı, ibadetini yapmalı ve fikri dünyasını günümüzün böylesi dehşetli zamanlarına rağmen geliştirmeli, okumalı… Fikir kılıcını bileylemeli... Fert halinde kökleşen bu ruh “inşallah” cemiyet haline geldiğinde tek vücut olarak kendisine karşı olan bu dünyalık safsatalara karşı dimdik duracaktır.

Bizlerin kafalarını çatlatırcasına, “inşallah” dava edindiği, bu mutlak Rızayı İlahi davası nasıl haksa, sabır da hak. Musibetlerde, ezada, cefada hak… Hepsinin işareti tek, tek yolun “inşallah” biricik hakkaniyetine ulaşmaya ve dahi o hak yola girip yine o yolda türlü sıkıntılara katlanmaya namzet; kaç babayiğit varsa buyursun rahmet yağmuruna, buyursun kavgaya.

Gerek ferd olsun gerek cemiyet olsun eğer o yolda olmak istiyorsan önce kendini yencek ve yine ölmeden ölmeye bakacaksın, ki yüce Rabbim hem bu dünyada hem de öteki dünyada rahmetinden esirgemesin seni. Bir an bile öfkeye ve boşluğa düşmeden Hakkın adını fikri ile, malı ile, canı ile haykıranlardan eylesin Rabbim bizleri… Dur durak bilmeden, eğilmeden dimdik bir şekilde Hak için kendine amaçlar edinen babayiğitler buyurun sabır taşını çatlatmaya!

Son olarak:

 Enes b. Malik’in rivayet ettiğine göre; Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle buyurmuşlardır:

 “Kulun yudumları içinde Allah’ın en sevdiği iki yudum: Soğukkanlılıkla yutkunarak geriye çevirdiği öfke yudumu ile sabırla yutkunduğu musibet yudumudur. Damlalar içinde Allah’ın en sevdiği iki damla, Allah yolunda akıtılan kan damlası ile gece karanlığında, Allah’tan başka hiç kimsenin görmediği bir sırada dökülen gözyaşı damlasıdır. Adımlar içinde Allah’ın en sevdiği iki adım, farz namazları kılmak amacı ile atılan adımla, akrabaları ziyaret etmek için atılan adımdır.”

Vesselam…

Dergiler

Servet Turgut'un Kaleminden

© 2022 Seriyye Dergisi