İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Geçtiğimiz gün sekizincisi düzenlenen Türk Konseyi Devlet başkanları zirvesi hem küresel hem de Asya coğrafyası için birçok açıdan çeşitlilik içermekteydi. Çeşitli üye ve gözlemci devletlerin katılımı ile gerçekleşen toplantı değişik çevrelerde başka başka yorumlara sebebiyet verdi. Konseyin doğal yapısı itibari ile Türkiye’nin oldukça belirgin olan yönetici ve otoriter tavrı da dikkatlerden kaçmadı. Çeşitli analizlerin yapılması ister istemez akıllara ileriki süreçlerde bizleri nelerin beklediği sorusunu akıllara getirmektedir.
Geçtiğimiz dönemlerde Türk Konseyi ismiyle tanımlanan yapının, Türk Devletleri Teşkilatı olarak yeniden tanımlanması da bu yapının kelime manası ile daha derin ve kurumsal yapıya bürüneceğinin sinyallerini vermekteydi. Öyle ya da böyle, böylesi yapıların çeşitli aksiyonlar alabilmeleri için kurumsal yapıya kavuşturulmaları gerekmektedir. Kurumsal yapıyı isterseniz salt yapı yahut sistemli hiyerarşik olgular çerçevesinde tahayyül edebilirsiniz… Ama bilinmesi gereken bu ve benzeri yapıların aktiflik kazanabilmesi ve kişilere bağlı kalmasının önüne geçilebilmesi için literatürler olarak kurumsal yapıya kavuşması elzemdir.
İsim manası itibariyle düşündüğümüz değerlendirmeyi yukarıda açıkladık, ancak dikkat edilmesi gereken asıl kurumun sistem yapısının hangi veçheler üzerine kurulacağı ve kendini nasıl tanımlayacağı durumudur. Medyaya bakarsak ekonomik algılardan ileriye gidilememekte, kültürel alışverişte çok cılız şekilde altı doldurulmadan geçiştirilmekte. Günümüz algılarından dolayı hem medya hem de ekseri akademik ve bürokratik camia ekonomik ve çeşitli maddesel unsurları aşamamaktadırlar.
Yeniden teşkilatın opsiyonel yapısından devam edersek, bizlerin önüne çok fazla kapı çıkmaktadır bu kapıların tanımlanması da elbette detaylı akademik çalışma gerektirmektedir. Ama biz olaya bütüncül bir şekilde bakmaya çalışırsak karşımıza tek bir soru çıkmaktadır. Bu yapı kendisini nasıl tanımlamaktadır?
Eğer kendisini Avrupa Birliği ve benzerleri gibi tanımlıyorsa peşinen geçmiş olsun demek gerekir, çünkü; Avrupa birliği ve türevleri gibi yapıya sahip devletler kendi tanımlarını yapabilmiş nev-i şahsına münhasır yapılardır yani böylesi kavram ya da yapıları başka sistemlere oturtamazsınız. Nasıl dışarıdan bir ürünü sadece alıp burada montajını yapmak herhangi gelişmişlik yetkinliği sayılmayıp sizi sadece montajcı konumuna koyuyor ise aynı şekilde bu durum, kurumlar ve projeler içinde geçerlidir, esas olarak taklitçilikten ileriye gidemezsiniz.
Tanım, kavram ve ifade, bu kelimeler her yapı, devlet genel olarak her organizmanın orijinalliği ve sürekliliği için geçerlidir. Böylesi altyapıların teknik faaliyetlerden önce geldiği unutulmamalıdır. Olayın ve konuşulanların iç yüzüne tam hâkim olmak mümkün değil ancak elimizdeki veriler ışığında böylesi bir tanıma ihtiyaç olduğunu, teşkilat yapısı kendisi itibari ile düşünmekte ve çareler aramaktadır.
Tanım, kavram ve ifade demişken bakılması gereken en önemli durum, bu tanımlayıcıları amaca götürmesi gereken ana yüklenici kim yahut kim olmalı ya da var mı? Üç ayrı soruya tek bir cevap verirsek sonuçta Türkiye çıkmaktadır. Devletimizin tarihsel serencamda neler yaşadığını ve doğru yahut yanlış nelere başvurduğunu çareyi nerelerde kimlerde aradı, böylesi konulara girmiyorum, cevabımıza tekrardan bakarsak Türkiye’nin böylesi bir yapının maddi ve manevi her manada ana yüklenici olduğunu unutmamak gereklidir.
Böylesi bir yükün doğru şekilde kaldırılması elbette doğru dayanakların uygulanması ile olacaktır. Türki Devletlerin her birinin kendilerini yeni yeni belli ölçülerde toparladıklarını unutmayalım, yani daha düne kadar bu ülkeler ve toplumları Sovyet işgali altındaydı. Bu işgaller bu ülkelerdeki kimselerin kendi kimliklerini topyekûn unutma noktasına gelmesine sebep olmuştu. Ayrıca ülkemizdeki sözüm ona bazı aydın kimselerin her bağlamda işin ucunu Batıya bağlamaları gibi bu ülkelerin daha yeni olan bürokratik, askeri, politik vb. kurumları Rusya ve Çin’den başka bir güç görmediler.
Alfabelerini dahi yeni düzenleyen bu devletlerin dizaynları teşkilatın devamlılığı için oldukça önemlidir. Asıl bakmamız gereken iş burada bu devletleri ve başta bizim toplumumuz olmak üzere diğer toplumları hangi fikir etrafında örgüleyeceğimiz durumudur…
Konumuzu kavramlar üzerinden esasa bağlarken bahsettiğimiz kavramların her birinin nice soruya cevap içerdiğinin farkında olmak hayati önemdedir. Dünya hızla değişiyor eski sistemlerin hepsi denendi ve başarısız oldu. Bu başarısız sistemler hızla çökmekte ve yerlerine yeni dünyanın daha başka sistemleri ortaya çıkmakta. Önem verdiğimiz bu girişim de diğer türevlerinin kopyası mı olacak yoksa amaç ve aracılarının kesin bir şekilde tanımlanabildiği örgü bütünü mü olacak? Yakında göreceğimiz bu sorunun kesin cevabının hayırlı bir sonuç olması temennisi ile...