İlim, Fikir, Kültür ve Sanat Dergisi...
0539 924 64 98
editor@seriyyedergisi.org
Günümüz siyasi ahvâli içler acısı hem siyasi partilerce hem seçmen çevrelerince…
Seçmenin eleştiri odakları başlıca iki temel üzerinde şekillenir. Bunlardan ilki dünya görüşüne bende olmuş kesimlerce ideolojik beklentiler hasebiyle yöneltilen eleştiriler. İkinci temel saik ise, insan hayatında “sosyal devlet” misyonuna mutabık, yönetim organları tarafından sağlanması iktiza eden sosyal politikalardır.
Millet farklı gerekçelerle kitleler halinde partilere kanalize olurken, beklentileri her iki veçhesiyle karşılanmamaktadır. Siyasi partilerin demokrasi bağıyla halkı paket edip seçimden sonra vaatlerini yok saymaları nedendir bilinmez ama her partideki mükerrer refleks durumda.
Devlet yönetiminin en temel problemi dikkatli bir göz için “siyasi partiler” olarak görünecektir. Zira temel eleştiri kliklerini (rüşvet adam kayırma dar kadroculuk vs.) bünyesinde topaklaştıran, bu işe de “teşkilatçılık” yaftası yapıştıran menfaat pastanesi. Hani zaten demokratik bir sistemle idare edilen bir toplumda fikir ve ahlaki referansları farklılık belirten kümeler mevcut ise ideolojik çatışmaların var olması ve parti üzerinden siyasi zemine kaymaması mümkün değildir. Bu durum benzer sistemlerle yönetilen hemen her devlette mevcuttur. Ancak Türkiye’de durum biraz daha vahim çünkü siyasi yapı, “Asgari müşterek” diye isimlendirebileceğimiz, toplumun her kesiminin temel tercih referanslarına (tarım ürünlerinin ucuzluğu, su elektrik doğalgaz gibi temel ihtiyaçların ucuzluğu, devlet kaynaklarının heba edilmemesi, eğitimde gelişim gösterebilmek, teknolojik yatırımların artırılması, işsizlik oranlarının düşürülmesi, askeri iktisadi adli bağımsızlığın tesis edilmesi, doğal ortamların muhafaza edilmesi, hukuk sisteminin güçlülüğü ve üstünlüğü, rüşvet ve adam kayırma gibi haksızlıkların minimize edilmesi, sınır güvenliği vb.) hizmet etmekten çok uzak. Hatta bu beklentilerin milletimizce arşa ulaşmasın temel sebebi.
Bir diğer temel sıkıntı ise siyasi partilerde “omurgasızlık sendromu” …
Çok değil 30-40 sene evvelki siyasi ahvâl tam tersi iken, şimdi omurganın işportaya çıktığı dönemlerdeyiz. Öyle ki omurga sahibi herhangi bir yapının siyasi çevrelerce cüzzamlı hasta muamelesi gördüğüne şahit olmaktayız. Hani Türkiye’de fikri bir iştahla sandığa gitmek halihazırdaki seçmen kadrosu içinde bir tek HDP li seçmene mahsus bir durum. Onlar da zaten ülkeyi muhafaza edip geliştirmek için değil bölmek için mücadele etmekteler. Herhangi bir bağlantısı olanın boynunda bir fermanla ipe dizildiğini göstermesi gereken TV kanallarının, siyasi partiler eliyle TBMM kürsüsünden haykırdığını görmekteyiz. Peki tenakuzun böylesi nasıl aşikâr olabilir?
Kabaca somut hale bürünme sırası ve ana kolonları ile; 80 darbesi ile filizlenme, çekiç güç ile gelişme, çözüm süreci ile kemâle erme safhaları ile sıralayabiliriz.
Mezkûr hazin sürecin çok büyük bir kısmının siyasi partiler tezgâhında yoğrulduğu ortadadır. Nihayetinde şahsen tasdik etmediklerini zannettiğimiz muhtelif kesimden parti ve liderler-Muhsin Yazıcıoğlu istisna (MÇP den ayrılma süreciyle ispatlıdır)- omurgasız tavırlarıyla bu fecaatin kaynağı olmuştur. Kaldı ki bu partilerden intizam ile işleyen sistem inşa etmesini beklemek, çölde deniz canlıları popülasyonunun gelişmesini beklemekten farksız.
Mezkûr durum siyasi kutuplaşmanın, ehliyet ve liyakat referanslarını hiçe saymaktadır. Bu gelişim de doğal olarak “Sosyal Devlet” olmanın gereksinimlerini arka plana atmasına neden olmaktadır.
Görülen elim tablodan süzülen mana şudur:
Evvela siyasi partili sistem kaldırılmadan ve ideolojik kavga her cephesiyle nihayete kavuşmadan devlet aklımız kemale ermeyecek ve milli refah vuslata ermeyecektir.